NECATİ TAYYAR TAŞ

NECATİ TAYYAR TAŞ

DİN VE AHLAK (7)

DİN VE AHLAK (7)

Daha yarım asır öncesi, sınırlarımızın ötesine kapılarımız gelişigüzel arkasına kadar açılıp ve hatta bütün mahremlerimiz ve mukaddeslerimiz sulandırılır sulandırılmaz, milletimizin kendisi her geçen gün “kendine” yabancılaştırılarak başkalaştırılmasını seneler öncesinden gören model ahlâk ve fazilet âbidesi, özümüzün gözdesi, ufuklarda hep hayâlini kurduğu, hasretiyle yanıp tutuştuğu Âsımın neslinin hâmisi büyük allâme Âkif’in, milletimizi için için korkutan, ağlatan, inleten, düşündüren şu canhıraş haykırışları, içinde bulunduğumuz ahlâkî çöküntünün volkanik ıstırabını anlatmıyor mu? Fakat ahlâkın izmihlâli en müthiş bir izmihlâl / Ne millet kurtulur, zîrâ ne milliyet, ne istiklâl / Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı millî, rûh-ı millîdir / Onun iflası en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir / Gökten inmez bir de hiçbir şey... Bütün yerden taşar / Kendi ahlâkiyle bir millet ölür yahut yaşar / Çiğnenirsek biz bu gün, çiğnenmek istihkâkımız / Çünkü izzet nerde, bir bak, nerdedir ahlâkımız / O îman hüsn-ü hulkun en büyük hâmisi olmuşken / Nemiz kaldı fezâilden, nemiz eksik rezâilden / Rûh-u izmihlâlimiz ahlâkın izmihlâlidir / Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli / Bir halâs imkanı var: Ahlâkımız yükselmeli / Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsrânımız / Çünkü hem dünya gider, hem din, eğer yapmazsanız.
Kâinatta her şeyin bir kaynağı ve her şeyin beslendiği bir ambarı vardır. Beslenen, beslendiği kaynağın ve ambarın normlarını, şekillerini, renklerini, değerlerini ve karakterlerini taşır. Bu sebeple, ahlâkın kaynağı ve ambarı da dindir. Zaten ahlâk da dinin bir eylem biçimidir. Din, bir şişenin içine konup ağzı sıkı sıkıya tıpa ile kapatılmış olsa da, kokusuna mâni olmak mümkün değildir. Onun için din hürriyetine ket vurulmaz / vurulamaz. O bir çivi gibidir. Başına ne kadar tokmak vurulursa o kadar gönüllerin derinliklerine iner. Ünlü düşünür Lao Tzeu: “İki kolun kucaklayamayacağı kadar büyük olan ağaç, saç kadar ince bir kökten doğmuştur” sözündeki ağaçlar, her ne kadar sapları kendinden olan baltalara râm olsalar da, “inançlar,” aslâ alt edilemeyen bir güçten, hem ne güç, bütün güçlerin doğduğu bir güçten doğan ve kıyamete dek kesinlikle alt edilemeyecek bir güçtür.
Dinin, akla hitap etmesi ve akıllıyı muhatap alması, “aklı olmayanın dini yoktur” prensibini teklif ve sorumlulukta ölçü kabul etmesi hasebiyle, “ahlâk” ile de yakın ilgisi ve ilişkisi vardır. Yani, dinini iyi anlayan ve pratiğe yansıtan kâmil mü’min, aynı zamanda ahlâkî erdemleri de şahsında barındıran ve bulunduran kimsedir. Kem âlet ile kemâlat olmaz kaidesinden hareketle, öze nüfus etmeyen kuruluklarla, şekillerle ahlâkî olgunluğa erişememiş kişinin olgun bir mü’min olduğunu nasıl söyleyebiliriz!.. Nitekim denir ki : “Devleti kuran akıl, devam ettiren ahlâk, yıkan akılsızlık ve ahlâksızlıktır.” Dolayısıyla, dinden beslenmeyen ahlâk, hakikatte yok demektir. Yedi liranın altı liradan büyük olduğunu herkes bilir. Bu doğru, dinden beslenmeyen ahlâkın doğrusudur. Ama altı helal lira, yedi haram liradan daha büyüktür doğrusu, dinden beslenen ahlâkın doğrusudur. Ne kadar muhtacız bu doğruların en doğrusuna...

Bu yazı toplam 705 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NECATİ TAYYAR TAŞ Arşivi
SON YAZILAR