HİKMETLER VE İBRETLER
Halife Ömer bin Abdülaziz’e, valilerden biri:
- Etrafına sur çekerek şehri korumaya alıyor, toprakları düzeltmek suretiyle sokakları temizletiyor, kanallarla su getiriyor, halkın müşterek kullanacağı mekânları yaptırarak şehri imar ediyorum diye bir mektup yazınca, Ömer bin Abdülaziz’den şu cevabı alıyor:
-İçinde zalimlerin, zorbaların, hırsızların, huysuzların bulunduğu şehrin imarı etrafına sur çekerek, eskimeye ve yıkılmaya mahkûm teferruatları ve detayları ıslah ederek değil, adalet bekleyen sabırları çatlatmamakla, şefkate muhtaç gönülleri incitmemekle, horlanan, kovulan, aşağılanan, çiğnenen, ezilen masum ve mazlumların itibarlarını, onurlarını, şereflerini, haysiyetlerini ve haklarını iade etmekle mümkün olur. Ey takdir bekleyen ve bir şeyler yaptığını vehmeden vali! İlk işin, bu hususları anlamak ve hayata geçirmek olsun!
***
İslam’ın büyük kumandanlarından Hz. Halid bin Velid, münafık zannettiği bir adamın katli için Resûlüllah’dan müsaade ister:
- Peygamberimiz (s.a.v) o, namaz kılıyor der.
Halid:
- Ya Resûlallah o, gösteriş için namaz kılıyor, aslında kalbinde dışındakinin aksini saklıyor.
Allah’ın Resûlü:
- Ben insanların kalplerini tetkik etmekle emrolunmadığım gibi, karınlarını yararak içlerini araştırmakla da mükellef tutulmadım buyururlar.
***
İbrahim Edhem hazretleri, istikbal endişesinden dolayı duyduğu elem ve kederlerin alâmeti yüzüne vurmuş bir adamı görünce: Ben sana üç sual soracağım, bunların cevabını verirsen üzülmenin ne kadar yersiz olduğunu sen de anlamış olursun, dedikten sonra şöyle devam etmiş: Allah’ın takdir ettiği müddetten bir saniyecik olsun hayatını kısaltıp, uzatmak mümkün mü?
- Adam, hayır demiş.
- İbrahim Edhem: Allah’ın takdir ettiği rızkın tek zerresini noksanlaştırmaya bir kimsenin gücü yeter mi?
- Adam, hayır demiş.
- İbrahim Edhem: Şu âlemde Allah’ın iradesi ve müsaadesi olmadan çöp üstüne çöp konur mu, zerre kerre, kerre kürre, kürre seyyare olur mu?
- Adam, yine hayır demiş.
-İbrahim Edhem: E birader, bak, bütün soruların cevabını bildin. Öyle ise; bu endişe, bu üzüntü, bu kahır, bu mutsuzluk ve bu umutsuzluk ne? Değer mi yani!
***
Evet, bu ’Hikmetler ve İbretler’ ışığında, biz de diyelim ki: Değer mi be kardeşim bunca ince elemeye, sık dokumaya bu dünya! Nedir bu kadar toplama, çıkarma! Seni aldatan, belini kamburlaştıran, yüzünü solduran, seni oyalayan, seni yerden yere vuran şu dünyayı at sırtından, at şu dünyayı sırtından kardeşim! At da, bin şu dünyanın sırtına! Dünya seni götürür, sen dünyayı nasıl taşıyacaksın! Baksana, anlasana! Dünyayı sırtlayanlar da, dünyanın sırtına binenler de en sonunda bu dünyadan göç etmediler mi? Ölümle nişanlı olanlar ölümle evlenmediler mi? Kalan kim, kime kalmış bu dünya! Ölümsüz kim, kim kurtulmuş ölümden kim! Sonra ölüm ne güzel ölümsüzlüktür. Ölümsüz
Kısakürek’in ifadesiyle: ’Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber / Ölüm var, müjdeler olsun, müjdeler olsun / Ölümü öldüren Rabbe secdeler olsun.’ Ölüm, fani âlemden baki âleme kavuşmak için bir terhis değil midir? Hele bir seyreyle şu allı-pullu, kınalı, duvaklı, makyajlı dünyayı! Şu dünya ile nikâhlananları, evlenenleri hele bir seyreyle! Göreceksin ki, hepsini boşayan dünyadır! Bundan sonra da kendisiyle evlenenleri boşayacak, kendisine tapanları bırakacak bu dünya olacaktır! Dünya! Hey dünya! Yalan dünya! Acımasız dünya! Rüya dünya! Hülya dünya!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.