KENDİ EVİMİZDE MİSAFİR GİBİYİZ
Bosna’yı gezmeye devam ediyoruz. Gazi Hüsrev Bey Camiinden çıktık. Hemen karşımızda imarethane. Bizim Bilecik’teki imarethane gibi değil. Gayet bakımlı. Hatta kullanılır vaziyette diyebilirim. İçinde fırın var. Hizmet vermeye devam ediyor.
Osmaneli Haber Gazetesi Sahibi Kardeşim Mehmet Erdal ile geziye beraber gittiğimiz Muhasebeci Adnan Öztürk’ü imarette fotoğraf çektim.
Biraz ilerledik Gazi Hüsrev Bey Vakfı, ardından Gazi Hüsrev Bey medresesi. Hala faal. Öğrenciler var. Doku hiç değişmemiş.
Camiden çıktık, hemen karşımıza imarethane çıktı. Biraz ilerledik Gazi Hüsrev Bey Medresesi. Sonra Gazi Hüsrev Bey Vakfı.
Bosna’ya gelinir. Kahve içilmez mi? Burada Türk kahvesi çok meşhur. Boşnaklar çok kahve içiyor. Güne sabah kahveyle başlıyor. Bizler çayı nasıl içiyorsak, Boşnaklar da kahveyi öyle içiyor.
Kahve içmek için hana gittik. Aman Allah’ım tam Türkiye’de ender görebileceğimiz hatta belki de göremeyeceğimiz bir mekan. Etrafı tamamen Osmanlı mimarisi, ortası oturma dinlenme alanı.
Kahve siparişi verdiğinizde önünüze fincan, cezvede kahve, yanında lokumla birlikte geliyor.
Fincanın içinde ay yıldız var. Bu da Boşnaklarla bizim aramızdaki bağın ne derece güçlü olduğunu gösteriyor.
Çok yorucu bir gün oldu. Akşam otelde kaldıktan sonra ertesi gün Oğlum Kadir, Eşim, Kardeşim Mehmet ve eşi, arkadaşımız Adnan ve eşi hep birlikte yine Başçarşıya doğru yola koyuluyoruz.
Yolda giderken binalardaki kurşun izleri dikkatimi çekti. Çok miktarda var. Savaşın izleri hala silinmemiş. Bazı binalar bombalanmış, kurşunlanmış harabe şeklinde hala duruyor.
Bosna’da Başçarşıda meşhur Boşnak böreği ile kahvaltı yapıyoruz. Fotoğrafta da görüldüğü gibi tam bir Osmanlı çarşısı.
Yemekten sonra bize çay ikram ettiler. Sonra öğreniyoruz ki Bosnada herkese kahve ikram ediliyormuş. Önemli misafirlere ise çay ikram ediyorlarmış. Bizde de tam tersi. İlgimi çekti.
Ve tekrar ata yadigarı Bosna’nın Başçarşısında dolaşmaya devam ediyoruz. Sebil’i bir de gündüz gözüyle görelim dedik.
Kapalı çarşıda geziyoruz. Burası İstanbul’daki mısır çarşısı, Bursa’daki kapalı çarşı ile aynı. Tek farkı burada Türkçe konuşan çok az kişi var.
Bosna Hersek’in çarşısından geçerken birden yol üzerinde doğu ve batıyı gösteren bir işarete denk geliyoruz. Bu sınırdan sonra tamamen batı mimarisini görüyoruz. İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin aynı şehirde olduğu ve sınırın çizildiği mekan. Bu denli mimarinin değiştiğine hayret edersiniz.
Gördüğünüz gibi sınırın bir tarafı batı medeniyeti ve mimarisi. Sınırın diğer tarafı İslam medeniyeti ve doğu mimarisi
Şimdi sönmeyen ateşe doğru gidiyoruz.
Günler yorucu geçiyor. Yazmaya fırsatı zor buluyorum. Sönmeyen Ateşe doğru ilerliyoruz. Sırasıyla sizlere aktarmaya devam edeceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.