KUŞ MU, YILAN MI ?
Zaman zaman yerel basında haber veya makale olarak, bürokrasinin altın dönemini yaşadığı söyleniyordu da, ben konunun abartıldığını düşünüyordum. Bir kısım kurumlarla çeşitli vesilelerle muhatap olduğumda gördüm ki, yazılanlar, az bile. Her kes bir başka havada. Tabir caizse burunlarından kıl aldırmıyorlar.
Bu durumu ifade etmek için yapılan eleştirilerde genel olarak iktidara yükleniliyor, belki yaklaşım olarak doğru olabilir. Elbette ki, başarıları sahiplenen iktidar, başarısızlıkların faturasına da katlanmak zorundadır. Esasen, biz konuya farklı açıdan, çalışanlar tarafından bakmak istiyoruz.
İster özel sektörde, isterse kamu sektöründe, en alt birimden, yönetim kademesine kadar çalışanlarımız, şöyle geçmişi bir değenlendirsinler. Ben inanıyorum ki büyük çoğunluğu, birilerinin aracı olması ile işe alınmışlardır. Liyâkatli olsalar bile diplomaları onlara yetmemiştir. Peki, nasıl oluyor da işe girmeden önce kuzu olan bu insanlar, yerlerini azıcık sağlam gördüklerinde aslan kesiliyorlar. Ne iş verilirse yaparım diyenler daha sonra, asli işlerinin dışında bir iş verilmeye kalkıldığında “bu benim görevim değil”, “ben bu işi yapmam” diyebiliyor. Bütün çalışanları zan altında bırakmak istemiyoruz, elbette ki içlerinde vatandaşa saygılı, yardımcı olmak için çabalayan, yol gösteren pek çok çalışanımız var, bunları seviyor ve saygı duyuyoruz. Ancak, konumuzun muhatapları ile ilgili değerlendirmemizde bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyoruz. Acaba, vicdani duygular mı köreldi, cüzdan mı ön plâna çıktı. Mevki ve makam hırsı, nefsi duygular, ben olmazsam bu işler yürümez düşünceleri mi, onları böyle davranmaya itiyor. Belki bunların da payı var ama en önemlisi maalesef insanlığımızdan uzaklaştığımızdır. Memuriyet hayatım sırasında pek çok arkadaşımdan üzülerek duyduğum bir söz olmuştur “bu paraya bu kadar çalışılır”. Paranın ve işin ölçüsünü yine kendi belirlemekte ve aldığı para kadar iş yaptığına inanmak istemektedir.
.İnsanlığımızdan uzaklaştık diyoruz, bunun bir değerlendirmesini yapalım. İçinde Allah korkusu ve vicdan duygusu olan her hangi bir kişi, mevki ve makamının verdiği imkânları topluma eziyet için kullanabilir mi? Bir imza için vatandaşı saatlerce kapısında bekletebilir mi? Bu gün git, yarın gel diyebilir mi? Masasından kalkıp dosya aramaktan üşendiği için vatandaşı yokuşa sürebilir mi? Örneklerimizi çoğaltmak mümkün. O halde çalışan kardeşlerime sesleniyorum, mevki ve makamlar geçici, insani duygular kalıcıdır. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” ölçüsünü hiç unutmayalım. O büyük hesabın görüleceği günde merhamet bekliyorsak, imkânlar elimizde iken insanımıza merhametli davranalım. Bu gün tepeden baktığınız bu toplumun içine döneceğinizi, belki selâm verecek, masanıza oturacak kimse bulamayabileceğinizi unutmayalım.
Bir düşünürümüz ne güzel söylemiş, “Yükseklerde hem kuşa, hem yılana rastlanır, biri uçarak diğeri sürünerek oraya çıkmıştır” Acaba biz hangisiyiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.