AİLE KÖŞESİ

AİLE KÖŞESİ

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE

İnsan sever uzun yolculukları, uzaklıkları, bazen kendine bile uzak durmayı. Uzak gizemlidir, belki daha bir anlamlı. Yollar uzadıkça tüm hesaplar ardında kalır insanın. Kaygılar ve kavgalar, sekiz beş mesailer, gündelik telaşlar, yarınlara dair planlar. Ve hatta kitaplar… Yolda bizzat sen kitap olursun. Kendini okursun.

Yolda hem yolu tanırsın hem yoldaşı. Yoldaştır yolu güzelleştiren. Öyle ki yollar bazen sarptır bazen yokuş. Bu çileli yolculuğu en kolay geçirmenin yolu samimi bir yoldaştır. Lakin yoldaşın güzelliğine aldanıp yolu unutmamak gerekir. Zira gaye yolda olmak, yolcu kalmaktır.

İlerledikçe şehrin gürültüsünden, kalabalıklardan arınır insan. Kentin silueti ardımızda kalır. Tüm yarışların, hırsların, kaosun üzerine basıp geçersin; geçip gidersin o keşmekeşten. Dar ve taşlık yollar bize dinginliği getirir kucak kucak.

Bir öğle güneşinde, ortalık kavrulurken sıcaktan, vardık menzilimize. Bu öyle bir yerdir ki her baktığımız yönde kendimizi bulduk. Dar patika yollardan yürüdüm. Yılların yorduğu kışlara, fırtınalara daha fazla tahammülü olmayan evlerin önünde durdum.Seyre daldım. Güneş yanığı kara ahşap evler; ayaza, borana yenik düşmüş kerpiçler. Ne kadar da canlı ve ne kadar da yorgun. Âdeta bizden biri, âdeta bizim gibi...

Öylece bakıp geçmek istedim. Ama bir ses “Dur!” dedi. “Bakıp geçme herkes gibi. Bak ve gör.” Bir saman balyasının üzerine oturdum. Önümde kat kat açılan manzarayı izledim. Genişçe bir bahçe. Sırt sırta vermiş elma ağaçları, az ötede gençten bir erik. Köpük köpük açılan yediveren güller. Çocuklar şen, neşeli, ağacın dalında salıncak, yuvarlanıp uzağa giden top. Fesleğenler; kokusu pencere önlerinden ta bana ulaşan fesleğenler.

Çocukların bir elinde salçalı ekmek, diğerinde çamurlu gazoz kapakları, çocukluğun en organik zamanları. Herkes yediğinden içtiğinden emin. Güneş yanığı yüzlerde sıcak bir tebessüm.

Diğer tarafa çeviriyorum başımı, işte orada cami. Küçük bir köy camisi. Önünde sekiz on tabure. Cemaat orada. Caminin önünde, akasya ağacının altında. Memleket mevzuları konuşulurken yudumlanıyor çaylar. Büyüklerinin yanındaki çocuklara da birer oralet. Elinde oralet bardağı olan çocuk, büyüklerin çaylarına bakıyordur. Onlar gibi yudumlamak istiyordur. Biraz da bozuluyorlardır kendi bardaklarının da ince belli olmayışına ama yine de hâllerinden memnundur her biri.

Bir de nineler vardır, sırtını güneşe veren, ağrılarına güneşten aman dileyen nineler.

Çok kış görmüştürler, çokça zemheri. Ondandır güneşin altında patik, yelek örmeleri. Huzuru kendi evlerinde evlatlarıyla, torunlarıyla yaşayan nineler. Dili dualı, gözleri nemli, evin bereketi nineler.

Gün batmak üzeredir. Çocuklar kirli yüzleriyle evlerinin yolunu tutarlar. Güneşe sırtını veren nineler bu kez ocağın başına oturur. Analar kurutulmuş biberlerden dolmalar pişirir. Bir de o mis gibi yayla kokan tarhana çorbası yok mu? Erkekler camiden dönmek üzeredir. Yer sofrası kurulur. Az sonra aile sofra başında toplanacak; diz dize, yan yana…

Herkes tamam olunca başlanır yemeğe. Bu yenilen, öyle sıradan bir yemek değildir. Her kaşıkta gönlümüz doyar. Yemek bitince ocağın hemen yanı başındaki sedirde derin bir sohbet başlar. Gece yatsı ezanıyla nihayet bulur. Bembeyaz kanaviçe işlemeli örtüler serilir. Misafir için hazırlanmış, çıralara, lavantalara sarılıp sarmalanmış örtüler. Öyle naif işlemelerdir ki her ilmiği hayat doludur. Gelinlik çağdaki kızlar, gökyüzünün mavisinden, başağın altın sarısından ve baharın müjdeleyicisi mor menekşelerden ilham alarak işlemişlerdir desenleri. Aşkla, umutla. Lavanta kokulu yastıklara koyarım başımı, gözlerim dalar, tatlı bir uyku kucaklar beni.

Derken ikindi rüzgârının esmesiyle saman balyalarının üzerinde silkelendim. Arkadaşımın uzattığı termosa baktım. Termostaki çay yabancılaştı bana. Karşı evin ocağında demlenen çayı az önce içmişim gibi hissettim. Baktım ve gördüm. Viraneye dönmüş evlerde bir zamanlar sürüp giden yaşamın az da olsa tadına baktım. Bir balya otun üzerinde bir hayal değil bir hayat yaşadım.

Mola bitmişti. Kalktım. Gözümü ıssız mavi pervazlı evden alamadım. Damı çökmüş, penceresi kırılmış, kararmış, lale işlemeli perdesi rüzgârın esmesiyle dışarı çıkmış. Boş, ıssız, soğuk bir han gibi doldu gözüme. Bir zamanlar neşe dolan, güven veren ev.

Bir de yarı beline kadar kesme taştan, üzeri ahşap ev var orada. Kapısı sarı. Demirden koca bir tokmak. Taşlar ve kapılar bir anda daha büyük anlamlara dönüştü. Ne yaşanmışlıklara, ne sevinçlere, ne hüzünlere şahittiler kim bilir. Bu evlerde sevinçler aş oldu paylaşıldı, acılar yaş oldu akıtıldı.

Ve gün battı. Batan güneşin kızıllığında ayrıldık köyden. Yollar uzun, yoldaş güzel. Ama ne demiştik? Yolu unutmamak gerek. Geçmişi ihtiramla anmalı ama bir yerine saplanıp kalmamalı.

Kaynak: Dib Yayınları                                                                                                                                              Hazırlayan: Ayşe GÜREL- Bilecik Müftülüğü -İl Vaizi

 

FETVALAR BÖLÜMÜ

 

MİSVAK KULLANMANIN HÜKMÜ NEDİR, DİŞLERİ FIRÇALAMAK MİSVAK YERİNE GEÇER Mİ?

İnsanın var oluşundan bu yana temizlik ve kişisel bakım önem arzetmiştir. Sudan’da bulunan milattan önceki devirlere ait bir diş üzerinde yapılan incelemeler misvak ağacının çok eski dönemlerden beri kullanıldığını ortaya koymaktadır. Dişlerin temizlenmesi de kişinin kendine özen göstermesinin işaretidir. Dişlerin temizliği insana maddi ve manevi kazanım sağlamaktadır.

Misvak kelimesi “bir şeyi ovmak” anlamına gelen sevk (sivak) kökünden türemiş olup dişlerin temizlenmesinde kullanılmak üzere çeşitli ağaçlardan yapılan bir ucu fırça şeklindeki çubuk parçasının adıdır.

Günümüz tabiriyle diş temizleme aleti diyebileceğimiz misvak genellikle erak bitkisinden elde edilmektedir. Erak bitkisinin tercihe şayan oluşunun sebepleri arasında bir çok bölgede yetişiyor olması, bir iki metre yükseklikte tüysüz ve dikensiz bir bitki olması tadının ve kokusunun hoş olması sayılabilir.

Diş temizliğinde tercih edilen bu bitki araştırmalara da konu olmuştur. Dişleri güçlendirmesi, çürümeyi önlemesi, dişlere parlaklık kazandırması, ağız içi asit salgısını dengelemesi, iltihap kurutucu oluşu, kanamayı durdurucu ve beyazlatıcı özelliğe sahip oluşu ve daha birçok özelliği araştırma sonuçları arasındadır. Batıda misvakla ilgili incelemeler sonucunda bazı ilaç şirketleri misvak ağacının terkibindeki maddelerden faydalanarak diş macunu imal etmişlerdir.

Misvak yetiştiği bölgelerde eski zamanlardan beri kullanılmış olup İslam’ın gelişiyle birlikte kullanımı dini bir görev olarak yaygınlık ve süreklilik kazanmıştır. Mezhepler açısından incelendiğinde dört sünni mezheple Caferiyye ve Zeydiyye’ye göre dişleri misvakla temizlemek sünnettir. Misvak kullanmanın sünnet olarak kabul edilişi bir çok sahabinin rivayet ettiği “Eğer mü’minlere zorluk çıkaracak olmasaydım her namazda misvak kullanmalarını emrederdim.” mealindeki hadisten anlaşılmaktadır. Ulema Hz. Peygamberin sürekli uygulaması ve ısrarlı tavsiyeleri sebebiyle misvakın müekked sünnet sayıldığı hususunda ittifak etmiştir.

Hz. Peygamberin misvak hakkında “O kadar emir aldım ki bu konuda Kur’an’da bir ayet ineceğini zannettim.” ve “Misvak kullanmanın geçmiş peygamberlerin sünnetlerinden kabul edildiğini dile getirmesi”, “Hz. Aişe’ye Rasulullah’ın eve geldiğinde ilk yaptığı işin ne olduğu sorulduğunda dişlerini misvakla temizlediğini söylemesi” misvakın önemini vurgulayan diğer bazı hadislerdir.

Misvakın özellikle kullanılmasının istendiği durumlar hadislerde geçmektedir. Onları da şöyle sıralamak mümkündür:

1-Her namaz kılındığında (misvaklı namazın 70 kat daha faziletli oluşu)

2-Her abdest alındığında

3-Uykudan uyanıldığında (Hz. Peygamberin her uyandığında misvak kullanması)

4-Kur‟an okurken (Ağızlarınız Kur’an yoludur, onları misvakla temizleyin)

5-Ağzı kokutan yemek ve açlık gibi durumlar münasebetiyle.

Hadislerden toplumsal bir varlık olarak insanın gerek bireysel hayatında gerek sosyal hayatında diş temizliğine verilen önemin titizliği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamberin uygulamasında ağız ve diş temizliği asıl olmakla birlikte o dönemde misvak kullanılmaktaydı. Günümüzde misvakın yerini diş fırçası almıştır. Diş fırçası kullanıldığında ağız ve dişler temizlenmekte fakat misvak yapılan erak bitkisinin sağlık açısından sağladığı faydalar görülmemektedir.

Din İşleri Yüksek Kurulu fetvasında “Bugün misvak yerine diş fırçası kullanılmakta olup ağız ve diş sağlığı için uygun olan herhangi bir ürünün ve ya yöntemin kullanılmasıyla bu sünnet yerine getirilmiş olur.” ifadesi geçmektedir.

Kaynak: Dib Fetvalar                                                                                                                                              Hazırlayan: Ümmühan BAYRAKÇI- Bilecik Müftülüğü -İl Vaizi

 

İLETİŞİMDE SEVGİ DİLİ

Duygusallıkta fakirleşmiş bir dünyanın misafirleri olarak her geçen gün toplumda, ailede, evliliklerde ve dostluklarda iletişim ve sevgi temelli bozulmalara şahit olmaktayız. Yaşanan bu sosyal problemlerin temelinde ise genelde sevgi dilinin bilinmemesi karşımıza çıkıyor. Kafası eğitilirken kalbi ihmal edilen neslin; kendisine, ailesine ve insanlığa birçok olumsuz yaşantı olarak geri döndüğünü her geçen gün ekranlardan izliyoruz. Sevgisiz büyütülen çocukların açtığı yaralar, sadece yetiştikleri aileyi etkilemiyor; dokunduğu her yeri yakıp yıkabiliyor. Sevgi yetimi ve şefkat öksüzü olarak yetişen bu çocuklar, mutsuz bir toplumun oluşmasına da zemin hazırlıyorlar.

Dünyada açlıktan ölenlerin varlığı hepimizi rahatsız eder ama sevgisizlikten ruhları ölenler, kendilerinden topluma bir zarar gelene kadar pek dikkatimizi çekmez. Hâlbuki insanlık dünyasında, manevi yangınlarda ilk kurtarılacak değerler yüreklerdir. Çok odalı evlerle gövdeleri ile birlikte gönülleri de bizlerden ayrılan çocuklarımızın ruhlarının sevgiyle doyurulmaya ihtiyacı var. Burada, toplumun üstüne sinen şiddet, vurdumduymazlık zehrinin panzehri olarak, sevgi eğitimini merkeze alan bir zihniyetin oluşumuna gereksinim duyuyoruz.

Güçlü aile yapısının ve sağlıklı toplumun temel taşı, hiç kuşku yok ki sevgidir. Sevgi; verdikçe artan, karşılığında hiçbir ücret ödenmeyen, Allah’ın bizlere lütfettiği bir nimettir. Yunus Emre, “Sevgi gelince tüm eksikler biter.” der. Pusulası doğru değerler olan ve bu değerlerle çağı okuyan, psikolojik bağışıklık sistemi gelişmiş, kendisi ve diğer insanlarla sağlıklı iletişim kurabilen çocuklar yetiştirmek için, sevginin eğitici gücünden faydalanmamız gerekir. Peki, çocuklarımızı ruhsal olarak sağlıklı kılacak bu sevgi dili iletişimini bizler nasıl kullanmalıyız?

İnsanın sevgiye olan eğilimi doğuştan gelen bir yetidir diyebiliriz. Sevgiye olan bu temayül, hayatın her aşamasında hep bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkar. Maslow’un temel ihtiyaçlar piramidine baktığımızda “ait olma ve sevgi ihtiyacı”nın fizyolojik ihtiyaçlar ve kendini güvende hissetme ihtiyacından hemen sonra geldiğini görüyoruz. Burada çocuğun, karnının doyurulması kadar, kalbinin beslenmesine de gereksinim duyduğu ortaya çıkıyor. “Benim sevilmeye ihtiyacım var.” düşüncesi insanın bir nevi ruhsal açlığını gösteriyor. Bu noktada bir çocuk, ailesi tarafından her şartta sevilmeyi hak ediyor. Çocuklarımızla kuracağımız sevgi dili iletişiminde, hiçbir koşula bağlamadan onların sadece ve sadece bizim evladımız olduklarından dolayı duyduğumuz memnuniyeti gösterme ve hissettirme önemli bir yere sahiptir. Güzel bir karne getirdiğinde ya da yüksek not aldığında sevildiğini düşünen çocuklar, gerçek sevgiyi hissedemeyeceklerdir. Buna sevginin takasa veya ticarete dökülmüş hâli diyebiliriz. Bütün davranış bozukluklarının temeline indiğimizde genelde karşımıza çıkan durum, sevildiğini ve değerli olduğunu hissetmeyen çocukların varlığıdır. Bütün anne babalar şüphesiz çocuklarını çok severler fakat burada önemli olan, çocuğun, sevildiğini hissetmesidir.

Çocuklarımızla kuracağımız sevgili dili iletişiminde dikkat edeceğimiz bir diğer husus ise kullandığımız takdir ve onay cümleleridir. Biz anne babalara genelde çocukların emeklemesi, yürümesi ve konuşması hep sevimli gelir ve sıkça takdir cümleleri kullanırız. Fakat zaman geçtikçe takdir sözlerinin yerini kınama, yargılama ve etiketleme cümleleri almaya başlar. Çocuklarımızın olumlu davranışlarının kalıcı hâle gelmesinde davranışlarına yönelik söylediğimiz takdir ifadeleri çok etkili olacaktır. Kelimelerin insan ruhu üzerindeki etkileri muhakkak ki çok büyüktür. Çocuklarımızı olumsuz kelime ve cümlelerle etiketlememeliyiz. Kullandığımız olumsuz kelimeyi benimseyip o etikete uygun bir kişilik geliştirebilirler.

Yine her çocuğun eşsiz ve biricik olduğu düşüncesiyle evlatlarımızı bir başkası ile kıyaslamamalıyız. Kıyas, kişiye yapılabilecek en büyük zulümlerdendir. “Seni olduğun gibi kabul etmiyorum.” mesajı içerir. Genelde anne babalar tarafından iyi niyetle ve çocukları olumlu bir davranışa motive etmek amacıyla yapılsa da çocukların öz değerlilik duygularının zedelenmesine neden olmaktadır. Her çocuğun potansiyelinde var olan cevheri bulup onun gelişmesi noktasında desteklemeliyiz.

Çocuklarımızla kuracağımız sevgi dili iletişimi için yapmamız gereken bir diğer şey ise onlarla geçireceğimiz nitelikli zamandır. Çocuğumuzla ilgi alanları üzerine zaman geçirmek ve yaşına uygun oyunlar oynamak ilginin ve sevginin en güzel ispatı olacaktır. Oyun çağı çocuğu için oyun, hava ve su kadar önemli bir gıdadır. Sevgi emek ister, emek için de zaman gerekir. Aile ortamlarını televizyon ve internete esir etmeyen ve ailenin sıcak havasını çocuklarına hissettirebilen anne babaları günümüzün en büyük kahramanları olarak görüyorum. Zaman hırsızlarına karşı temkinli olup, zamanı gerçek hak sahiplerine teslim etmek gerekir. Çocuklarda stresin ve olumsuz durumun ifadesi genelde davranış dilidir. Davranış dilinin verdiği mesaj: “Lütfen bana zaman ayırın!”dır.

Çocuklarımızla kuracağımız sevgi dili iletişiminin diğer bir göstergesi ise onlara sarılmak, onları öpmek ve okşamak şeklinde gerçekleştirdiğimiz fiziksel temaslarımızdır. Çocuk gelişim alanlarında çok sayıda araştırma şu sonuca varmıştır: Kucaklanan ve öpülen çocuklar, uzun zaman fiziksel temastan mahrum bırakılmış çocuklara nazaran daha sağlıklı bir duygusal yaşam geliştirirler. Efendimizin hayatına baktığımızda da sevgi eksenli insan yetiştirme modelinin varlığı dikkatimizi çekiyor. Onun çocukları öpmesi, kucaklaması, göğsünde uyutmuş olması ve yine yanına gelenlerle tokalaşıp, karşıdaki kişi elini çekmedikçe kendisinin de onun elini bırakmamasında fiziksel temasın sevgi göstergesindeki önemini görüyoruz.

Sevgi dili ile iletişime geçerken dikkat etmemiz gereken bir diğer husus ise çocuklarımızı etkin bir şekilde dinlemektir. Sadece kulaklarımızla değil, bütün bedenimizle ilgiyi sadece onlara vererek yapacağımız etkin dinlemeler çocuklarımıza kendilerini değerli hissettirecektir. Eğer müsait değilsek “Şu an müsait değilim, işimi bitirince seni dinleyeceğim.” demek, meşgulken dinliyormuş gibi yapmaktan çok daha etkili olacaktır. Gönül, gözün baktığı yerde olur. Gözler TV veya telefon ekranında iken gönül çocuklarda olamaz.

Sevgi dili iletişimini ev ortamımızda kullanarak çocuklarımıza model olmak ise bir diğer yöntemdir. Kendimizle, eşimizle, dostumuzla kurduğumuz ilişki ve iletişim biçimimizden mutlaka çocuklarımız da etkileneceklerdir. Çocuk, anne ve babası ile nasıl iletişim kuruyorsa diğer insanlarla da o şekilde iletişim kuracaktır. Çocuklarımızın yüreğine ne ekiyorsak ileride onu biçeceğiz. Beş Sevgi Dili kitabının yazarı Gary Chapman, çocukların küçük yaşta ailesi tarafından ona sunulan sevgi dilini benimseyerek ileriki yaşamlarında da o dil üzerinden insanlarla iletişime geçtiklerinden bahseder. Çocuklarımızla kuracağımız iletişimde sevgi dilinin bütün lehçelerini kullanalım ki duygu dünyası geniş, duyarlı çocuklar yetiştirebilelim.

Sevgi merkezli eğitim ile çocuklarımıza, ileride hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar önce insan olmalarının çok daha önemli olduğunu hissettirerek akleden kalplerini aktif kılacağız. Sevgi, kalp toprağında yeşerecektir. Gönül dünyamızı çoraklaştırmayalım ki sevgimiz her daim yemyeşil kalsın.

Kaynak: Dib Yayınları                                                                                                                                              Hazırlayan: Ayşe GÜREL- Bilecik Müftülüğü -İl Vaizi

Bu yazı toplam 1078 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
AİLE KÖŞESİ Arşivi
SON YAZILAR