Bâki Olan Allah
Kardelen’e can suyunu veren Bilecik’te, ömrü yarım asrı biraz geçen hastane, artık ihtiyaca cevap veremediğinden terk edildi. Yerine yenisi inşa edildi.
Hastaneyle akran adliye, aynı gerekçeyle dört parçaya bölündü. Ceza, hukuk mahkemeleri, icra ve denetimli serbestlik müdürlükleriyle şehrin farklı noktalarında, farklı binalarda hizmet vermeye devam ediyor.
Millî eğitim, tapu, nüfus ve pek çok müdürlük ya terk edilen başka binalarda veya devletin kiracı olduğu binalarda iş görüyor, maalesef.
Şehir merkezinde yakın tarihte inşa edilip bir müddet kullanıldığı halde tehlike arz ettikleri için yıkılan ve halen inşaatları devam eden iki adet de cami var.
Yeni yapılan başta okul birçok devlet binası daha boyası kurumadan bir yenisine duyulan ihtiyacı haykırıyor.
Ne gariptir ki, İstiklâl Harbinde Yunan keferesi tarafından hem de üç kez yakılıp yıkılan eski camilerimizin iskeletleriyle, cennetmekân hemşehrimiz Abdülhamid Han’dan kalan 2 eser bütün ihtişamıyla ayakta; biri valilik, diğeri belediye binası olarak “biz daha asırlarca hizmet veririz” edasıyla dimdik duruyorlar…
Bunlar bizi ne ilgilendirir, demeyin. Eminim bu satırları farklı yerlerde okuyan sizlerin de şehirlerinde aynı durum söz konusu.
Kul yapısı dediğin bir üfürüklük eser. Yıkılırsa yerine yenisi yapılır deyip olan biteni sineye mi çekeceğiz. Batının şehirlerindeki, şehir meydanlarındaki, agorasındaki asırlık mimarîyi öve öve bitiremeyenler, kendi şehirlerindeki bu garabeti görmezden mi gelecekler… Bu garip, kısa ömürlü, kullanışsız, tehlike arz eden mimarinin nereden çıktığını, nasıl doğduğunu, hangi dünya görüşünün ürünü olduğunu sorgulamayacaklarsa, artık pes, onlara söylenecek sözümüz yok…
Kardelen, sayı konusunu, “Merkezi (cami) kaybettiğimiz için şahsiyetimizi kaybettik; şahsiyetimizi kaybettiğimiz için evimizi kaybettik, evimizi kaybettiğimiz için de şehrimizi kaybettik.“ cümleleriyle ilân ettiği elinizdeki sayıda, Türk mimarîsini ele aldı, mimarîmizin muhasebesini yaptı. Bundan dört asır önce Sultan Ahmet camiini inşa eden bir milletin bugün yaptıkları kibrit kutusu gibi yıkılıp gidiyorsa kaybedilen ruhun, şahsiyetin, medeniyetin muhasebesi doğru bir şekilde yapılmadan özellikle teknik mevzularda söyleneceklerin bir ehemmiyeti olmadığı kanaatindeyiz.
Sohbet yazısını kaleme almadan gelen eserleri okuma fırsatı bulmuştum; tefekkürü, hikâyesi, şiiri bol ve kaliteli bir sayı oldu. Bütün eser sahiplerine şükranlarımı arz ediyorum. Dergi, son sayfası okunup yerine konduğunda okuyucusunu bir yerden alıp farklı bir yere götürmeli. Buna gayret ediyoruz ve okuyucumuzdan gelen geri dönüşlerden de bunda muvaffak olduğumuzu anlıyoruz. Hamd olsun.
Aksiyonu bol, tefekkürü az bir milletin mensubu olarak, sadece Anadolu’nun değil milletimizin hayat bulduğu başta Azerbaycan ve diğer coğrafyalardaki kardeşlerimizin eserlerine yer vermekten de son derece hoşnuduz.
Kıymetli okuyucularımız, gönüldaşlarımız, derginizi, kalite ve seviyeden tâviz vermeden en az sayfa ile çıkarma gayretimizi farketmişsinizdir. Sebebi de malûmdur. Bu meyanda başta baskı maliyetleri ile kargo ücretlerine gelen fahiş zamlar sebebiyle dergi fiyatını arttırmak mecburiyetinde kaldık. Anlayışınıza sığınıyoruz.
Maddede ve mânâda, temsil ettiğimiz medeniyetin kodlarına uygun kalıcı eserler vermenin ümit, dua ve temennisiyle bütün okuyucularımızı selâmlıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.