BİREYSEL AHLAKIN KAYNAKLARI
Değerli okuyucularım geçen hafta ahlakın toplumsal kaynaklarını özetlemiştik. Ahlak insanlık tarihi boyunca farklı boyutlarda ele alınmıştır. Ahlak denildiğinde ilk aklımıza gelen bireysel ahlaktır. Toplum kişilerden oluştuğu için bireysel boyutta olan ahlak sonuçta toplumsal ahlakı da meydana getirir.
Bireysel ahlakın nasıl meydana geldiğini düşündüğümüzde ilk aklımıza gelmesi gereken çaba ve tekrardır. İster annede/ailede, ister okulda ister kışlada olsun bir ahlakın oluşabilmesi için yoğun bir çaba gerekir. Burada bir parantez açmakta yarar vardır. Kadını, anneyi ne kadar iyi, yeterli eğitirseniz toplumu da o kadar iyi eğitmiş olursunuz. Çünkü çocuğun kişiliği, ilk birkaç yılda oluşur. Bu süreçte çocuğa her şeyi veren annedir. Anne bireysel ahlakın ilk çıkış noktasıdır. Birey anne ile şekillenir. Anne çocuğuna sadece süt vermez. Çocuk bir şekilde beslenir, büyür. Ama annenin vereceği değer ve ahlaki normlar onun hayatını şekillendirir.
Bireysel ahlakın oluşması için yoğun bir çaba gerekir. Dilerseniz geçen yazımızda konuya kaynaklık eden bilim insanının eserinden alıntılarla devam edelim. “Çabasız uygulanan bir erdem, erdem değil bir özelliktir.” Bilmek değil uygulamak gerekir. “Ahlak ancak uygulamayla öğrenilir. O güzel sanatlar gibi kitaplarla öğretilemeyen bilimlerdendir.” Ahlakın bireysel boyutta uygulamaya dönüşmesi de ancak tekrar eden davranışlar ile olur.
Ahlak kuralları birer tavsiye değildir. “Ahlak kuralları düşsel kişilikler değil buyurgan zorunluluklardır”. Ahlak kurallarına uyulması halinde kişilere ve topluma mutluluk ve refah getirir. Bireyler, ahlakın tavizsiz uygulayıcıları oldukları zaman ahlak anlam kazanır.
Ahlak konusunda yapılabilecek en büyük ihanet kötülüğü affetmektir. “Kötülüğü bağışlamak onu kat kat artırmaktır.” Bilerek ahlakın dışında hareket edenleri affetmek sadece hukuki yapıyı bozmaz onun sağlamaya çalıştığı toplumsal düzeni de bozar. Yaptığı hata, yanlış ve kötülüğün karşılığını görmeyen, ahlakı değerleri bozulmuş bireyler daha fazlasını yapmak için kendilerinde cesaret bulurlar. Bir süre sonra da çekinmeden daha fazlasını yapmaya devam ederler. Bu ahlak dışı davranışlar kartopu gibi büyüyerek gider. Ahlak dışı davranış tıpkı bir hastalık gibi diğer zayıf kişiliklere sirayet eder. Onlar da yaptıkları ahlak dışı davranışların bedelini ödemezlerse toplum yavaş yavaş hastalanmaya başlar. İlerleyen süreçte ortaya çıkan, yaklaşan ölümün ilk ayak sesleridir. Burada iki mekanizmanın zayıfladığı görmekteyiz. Birincisi, otoritenin zayıflığı veya yokluğu, diğeri de insanların vurdumduymazlığı, cesaretsizliğidir. Çünkü yazara göre temelde ahlakın iki ana kaynağı bulunmaktadır. “Çevre ve örnek ahlakın iki büyük yaratıcısıdır.” Bu kapsamda çevre içerisine hem devleti ve otoriteyi hem de kişileri koyabiliriz. “Diğer insanların yargısından korkmak ahlakın en emin desteklerinden biridir.” Toplumu oluşturan bireyler ahlakın erozyon karşısında kayıtsız kalmaları durumunda ahlakın kaynak ve desteleri de kaybolmaya başlar.
Peki erdemli bir yaşam, ahlaklı bir hayat kişiye ne kazandırır. Öncelikle bireysel olarak bizi yüceltir. Ama önce kendimize karşı. “Çıkar gütmeksizin yapılan bir eylem, bizi kendi gözümüzde yüceltir ve genellikle egoist eylemlerden daha fazla sevinç verir.” Yazarın sevinç olarak ifade ettiği mutluluğun ta kendisidir. Ahlaktan yoksun kazanımlar egoyu kamçılar. Elde edile yeni kazanımlar da yeni sanal kazançlar getirir. Ancak bu kazanımların tamamı hem süreç hem de sonuçta bireye hiçbir şey getirmez.
Günümüzde dünyada ahlaki durum nedir diye düşündüğümüzde durum geçmişten biraz daha kötüye gitmektedir. “Ahlaksal alanda günümüz insanı yaptığından daha çabuk yıkmaktadır.” Şimdi yapmamız gerek çevremizdeki tüm manyetizmalardan arınıp kendimizi muhakeme etmektir. Bunu en uygun zamanı da gece herkes uyuyup başka alemler geçince kendimizle baş başa kalıp, düşünüp muhakeme etmek. Erdemlerimizi, ahlakımızı terazinin bir kefesine egolarımızı da terazinin diğer kefesine koymak. Eminim vicdanı, aklı olan herkes bu teraziyi tartabilir. Yarım asırdan uzun yaşamım sonunda gördüğüm şudur ki gerçek ahlaktan, erdemlerden yoksun olanlar hem kendilerini, çevrelerini hem de gelecek nesillerini mahvediliyor. Gelecek yazımızda görüşmek dileğiyle.
NOT: Dün 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günüydü. Saygı ve minnetle andık. Sabah uyandığımda şehit, gazi, komutanlarımız için dua ederken gözlerim doldu. Gözümün önüne köyümüzün şehitlerinin listesi geldi. Çocukluktan gençliğe bile geçememiş dedelerimiz oralarda toprak oldular. En son Çanakkale’ye gittiğimde ayakların toprağa basmak istemedi. Konuyu hiç uzatmadan onlarca kütüphane edecek bir cümle ile bitirelim. “Geçmiş ile bağları kopartılmış gençlik kendi milletine düşman, düşmanlarına gönüllü asker olur” Varın yerinizi siz seçin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.