BAŞLIYORUZ, VURUN “EY GAZİLER”İ…
Bundan üç-dört yıl kadar önce yine böyle sıcaktan zamanın eriyip gittiğini ve kaybolduğunu hissettiğim bir günde çalışma odamda dayımla otururken, artık bunaltıcı havanın getirdiği bu miskinlikten konuşacak bir şey de bulamayan dayım, “Ben gidiyorum, vurun ey gazileri” dedi ve çıkmak için ayaklandı.
Hani Amerikan filmlerinde bir sahne vardır; uçsuz bucaksız, kuş uçmaz kervan geçmez bir çölün ortasında, toprak yolun kenarında eski bir benzin istasyonu bulunur. Duvardaki saatin tik-takları duyulur ama sahne o kadar durgundur ki, zamanın geçmediğini ve burada asılı kaldığını hissedersiniz. İşte öyle bir sahnenin içerisindeyken dayımın söylediği “Vurun ey gazileri” sözü beni birden kendime getirdi ve gayri ihtiyari “Sen bu sözü nereden biliyorsun” diye soruverdim. Sözün nereden geldiğini bilmiyordu, kulaktan duyma diline dolanıvermişti.
“Ey Gaziler” mâlumunuz olduğu üzere mehteran tarafından çalınan bir “Mehter Marşı”… Kayıtlarda bestekârı olarak Osmanlı Sultanlarından 3. Selim Han’ın ismi geçmekte ancak güftesinin kime ait olduğuna dair bir kayıt da bulunmamakta... İsfahan makamında bestelenmiş güzel bir eserdir. “Ey gaziler yol göründü yine garip serime/ Dağlar taşlar dayanamaz benim âh ü zârime” diye başlayıp devam eder.
Ben “Ey Gaziler” ile pek çok konuda olduğu gibi Bilecik Anadolu Lisesi’nden hocam olan Ali Erdal sayesinde tanışmıştım. Bir gün Kardelen Dergisi’nin internetten sunumu için özel bir müzik arayışındayken, bu eserden bahsetmiş ve bölgemizde düğünleri başlatan ve bitiren eser olmasının en önemli özelliklerinden biri olduğunu söylemişti.
Bilirsiniz köy düğünlerinde bizim yöremizde seymenlik geleneği vardır. Düğün başlamadan önce seymenler toplanarak, müzik ve oyunlar eşliğinde âdeta bir tören geçişi yaparlardı. Civarımda tanıdığım eski seymenlerle konuştuğumda Bilecik’in pek çok köyünde düğünlerin aynen Ali Erdal Hocamın da belirttiği gibi “Ey Gaziler” ile başlayıp bittiğini öğrendim.
Yani, bir hafta on gün süren eski köy düğünlerinde, düğün orkestranın “Ey Gaziler” türküsünü çalması ile başlamaktaydı. Düğün sahibi adına, düğün organizasyonunu yapan, misafirleri karşılayan ve ağırlayan, ne zaman ne yapılacağına karar veren kişi; orkestaraya dönüp “Vurun Ey Gaziler’i” dediğinde, orkestra müziğe girer ve herkes düğünün başladığını anlardı. Düğün bittikten sonra da orkestra -yine talimatla- “Ey Gaziler”i çalar ve böylece düğün bitmiş olurdu.
İnternetten yaptığım araştırmaya göre “Ey Gaziler” türküsünün bu özelliğinin sadece Bilecik’e özgü olmadığını, Anadolu’nun değişik yerlerinde, gerek düğünlerde gerekse oturak âlemi ve benzeri ahalinin toplandığı meclislerde, cemiyete yapılacak faaliyetin başladığının “Ey Gaziler” türküsünün çalınması ile haber verildiğini öğrendim. Mesela Bartın’da damadın arkadaşları bu türküyü söyleyerek gelin evini ziyaret ederlermiş. Gördes’de de gelin alayı, kız evinden gelini alıp giderken bu türküyü söylermiş. Balıkesir’de, Tokat’ta, Karaman’da, Adana’da, Çankırı’da da benzer âdetlerin olduğunu yaptığım araştırmada gördüm.
Gerek müziğinin tınısı gerekse söyleniş şekli sebebiyle araştırmacıların bir kısmının Rumeli Türküsü olabileceğini söylediği “Ey Gaziler”in Anadolu’nun değişik coğrafyalarına bu kadar köklü yayılması ve ne manaya geldiğini bile bilmeyenlerin dahi bir iş yapmaya başlarken “Vurun Ey Gaziler’i” demesinin sebebini milletimizin ruh kökünde aramamız gerektiğini düşünüyorum. Orta Asya’dan asırlarca bir mayi gibi aka aka Anadolu Havzasını dolduran milletimiz, Osmanlı aksiyonculuğu ile bir yandan Balkanlar üzerinden Avrupa’nın göbeğine, diğer yandan Yemen’e kadar, bu sefer de Anadolu’dan bu coğrafyalara aktı. Aksiyonumuz bitince de aynı yol üzerinden Anadolu’ya geri döndü. Hep bir “yol”a gitti ve hep kendisine başka bir “yol” göründü. Onun için “ah-u zarine” (âh çekmesine, inlemesine) dağlar taşlar dayanamadı.
Sakarya’da yazma ihtimâli ortaya çıktığında, hep şikayet edilen “Bilecik ile özdeşleşen ve kamuoyuna mal olmuş hiçbir özelliğimiz yok” sızlanmasının ne kadar gerçeği yansıttığını düşündüm ve bu köşede, merkezinde Bilecik olan, Bilecik’in sosyal ve kültürel hayatını, tarihî dokusunu işleyeceğimiz konuları yazmanın doğru olacağına karar verdim.
O halde, tıpkı hemşehrilerimiz gibi seslenerek, Sakarya Gazetesi’nde yazmaya başladığımızı haber verelim:
Vurun “Ey Gaziler”i!
Başlıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.