HERKES MUHASEBESİNİ YAPMALI!-4- ALLAH’TAN AF DİLERİM…
“Herkes muhasebesini yapmalı” diyoruz ya…
Muhasebeleryapılıyor zaten… Zamanın ruhu, muhasebe istiyor.
Tutuklananların, itirafçıların, yargılananların ifadeleri; isteseler de istemeseler de, samimi olsalar da olmasalar da bir çeşit muhasebe…
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yüzünde, millete selâmında bir muhasebe hissetmiyor musunuz?
Bir önceki Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel muhasebesini, milletten özür dilemek şeklinde yaptı: “15 Temmuz'da yaşadıklarımızı düşününce şunu diyorum: Asker-sivil sorumlu makamlarda oturanlar olarak hepimizin milletten özür dilememiz gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı ve ben diledim ama yetmez, herkesin dilemesi gerekir. Millet hepimizi affetsin. Ne kadar hukuka uygun davranmış olursak olalım, eğer TSK'dan böyle bir hareket çıkmış ve bunları yaşamışsak, hepimizin sorumluluğu var demektir. Dürüstlük benim için çok önemlidir. Ben hep dürüst oldum. Bu olaydan sonra yüreğim yanıyor. Ömrüm oldukça da yanacak. Ben bundan sonra böyle bir yürekle yaşayacağım.”
Ondan daha üstününü Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı… Defalarca, Gülen’e destek olduğu zamanlara ait üzüntüsünü ve pişmanlığını ifade etti. Son olarak da, “Rabbimden af, milletimden özür diliyorum” dedi.
Bir zamanlar (FETÖ) içinde bulunduktan sonra ayrılmış olanların muhasebelerini ve onlar hakkındaki değerlendirmeleritakip ediyorsunuzdur.
15 Temmuz, muhasebe yönünden bir milât…
Bu muhasebe yaygınlaşacak ve kimse sessiz kalamayacak…
En derin ve çetin muhasebe, kanaatimce din tahsili yapanlarda ve din temalı kişi ve kurumlarda…Onu bir zamanlar övenler, ona“âlim” diyenler, faaliyetlerini yere göğe sığdıramayanlar, şimdisusmakla mesuliyetten kurtulamazlar… Başkaları söylediklerini önlerine koyup hesap sormadan kendilerinin muhasebelerini yapmaları, daha hayırlı olur.Bildiklerini söylemekten çekinenler… Tehlikeyi ciddiye almayanlar, fark etmeyenler…Er veya geç cemiyet önünde muhasebeleriniyapmak durumunda kalacaklar. Gecikme işi daha da zorlaştıracak ve farklı mânâlara çekilmesine sebep olacak.
Karanlıkla mücadelenin en kestirme ve kesin çözümü, ışık yakmak…Menhus kişinin itikat arızalarını; kitaplarından, konuşmalarından, hayatından bulup çıkarmak ve itiraz edilemeyecek şekilde cemiyet önüne sermek, onunla ve hempalarıyla ve perde gerisindeki destekçileriyle mücadelenin en kesin ve kestirme yoludur.
Muhasebemburada bitebilirdi. Ama öngöremediğim iki hususu, –anlayışla karşılanabilecek olsalar da– ifade etmek istedim.
Ağlama oyuncusunun itikat arızaları olduğunu, dolayısıyla arkasından gidilemeyeceğini genç yaşımda tespit etmişim. Çevremi ikaz etmişim… Geçmişteki tespitlerimi–ahlâkları icabı–bugün söyleyenler ve yazanlar var. Allah onlardan razı olsun.
Bir kere bile “hoca” dememişim…
Yayın organlarına bir kuruş bile ödememişim.
Sadakayerine, “himmet” demedekiyanlışı ve kastı görmüş ve bir kuruş bile vermemişim…
“Türkçe olimpiyatları” dedikleri (şov)un, üç-beş çocuğun ezberletilmiş gösterisi olduğunu, bunun o okullarda Türkçe’nin çok iyi öğretildiği mânâsına gelmeyeceğini söylemişim… Bu“Türkçe olimpiyatları” isimli tiyatrolar,“muhterem hocaefendi” sandıkları kişinin Amerika’nın emrinde olduğunun, bangır bangır ispatı olduğunu söylemişim…
Dinler arası diyalog sinsiliğinin, kelime-i tevhide suikastının, “ılımlı İslâm” ihanetinin, Batılı bâtıl odaklara tabasbusunun, Müslüman Türk milletine son darbeyi vurma hareketi olduğunu görmüşüm…
Ama!..
İki hususu kestirememişim…
Birincisi,“projenin” ve tehlikenin cesameti ve yaygınlığı…
İkincisi…Bir insanın kendisini bu kadar dev aynasında görebileceğini ve birilerinin deonu bu derecede mübalâğa edeceğini düşünememişim.Kıllarının bile toplanıp, makbul hediye olarak dağıtılacak kadar… Elbiselerinin… Kirli mendilinin… Hattâ tırnaklarının bile… Bu derece sapıtılabileceğini düşünememişim. Allah ve Peygamber’i bile istismar ederek yücelme ve yüceltilme hezeyanlarına ihtimal verememişim.
Yeni bir din ihanetininyıllardır sinsice hazırlandığını, arkasındaki güçlerin uzun vâdeli plânlarını ve destekteki kararlılıklarını, ancak bir karaltı halinde görebilmişim…
Gülen ve hempaları, nazarımda kapasitesiz kişilerdi…Bugün de aynı kanaatteyim. Ama kullanılmaya müsait olanı; küfrün, sinekten yağ çıkarmak misali, nasıl kullanabileceğini düşünememişim…
Kim bilebilmişti ki… Kaç kişi bilebilmişti ki… Yıllarca onunla olanlar anlayamamış… Devletin kılcal damarlarına girilmiş ama devletliler bile anlayamamış, fark edememiş… Elinde her türlü araştırma imkânı olanlar bile… Onların basiretsizleri yanında benim bu gafletim hiç kalır… Demeyeceğim… Allah’tan af dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.