İŞ BİZİM KENDİMİZDE
Şimdi nasıl bilmiyorum; bir zamanlar ders kitaplarında Avrupa devletlerinin “sömürgeleri” anlatılırdı. “İngiliz sömürgeleri”, “Fransız sömürgeleri”, “Alman sömürgeleri”… Hattâ Hollanda, Danimarka, Belçika gibi küçük devletlerin sömürgeleri bile… Kendi topraklarının bilmem kaç katı sömürgeler… Bizim ders kitaplarımızda da, sanki onların vatanlarının bir parçasıymış gibi, coğrafya bilgisi olarak bize öğretilirdi. Sömürgeleri haritada o ülkenin rengi ile gösterilirdi.
Ders kitaplarımızda; bu Avrupa var ya, işte bu zavallı insanları sömürüyor, denmez, denemez. Kimse denmediğinin farkında bile olmaz. Sanki Avrupa’nın kendi dünyalarının çok uzağındaki o yerlere gidip, oraları gasbetmek, o insanları sömürmek gibi bir hakkı var… Müktesep hak… İktisap edilmiş, kazanılmış hak… Avrupalı olmanın hakkı (!). Nasıl kedi, köpek beslenebiliyor, aynen öyle… Evcil hayvan gibi… Ders kitaplarında, veriminden, gücünden faydalandığımız hayvanlar hiç yadırganmadan yer alıyor ya, aynen öyle… Sömürgelerin zenginlikleri belirtilir, Efendi ülkeye neler kazandırdığı anlatılır. Yadırganacak bir şey yok. Avrupalı efendiler de, deniz aşırı bu ülkeleri ve insanlarını istedikleri gibi istihdam edebilirler… Veriminden, gücünden, toprağının üstünden ve altından faydalanabilirler… Bu “köleleri” hem de “kanun” çıkararak “resmen” kayıtlı kuyutlu alıp satabilirler. Piyasası olur. Hattâ faydalanmaktan öte istismar ederler. Hor görürler. İşkence yaparlar, hakaret ederler. Ders kitaplarında en ufak bir kötüleyici ifade kullanılmadan anlatılır.
Ders müfredâtını hazırlayan Talim Terbiye Dairesi, her şeyi tartışır, ama onların sömürme hakkını (!) tartışmaz. Üstelik ders kitaplarına yazarak, resmî bilgi mahiyeti, yani meşruiyet kazandırır. Kamuoyunda da her şey tartışılır, resmî kurumlarda her şey müzakere edilir, Meclis’te her şey tenkit edilir, ders kitaplarında bu zulme çanak tutan ifadelere dokunulamaz. Din dersi müfredata konursa, ortalığı ayağa kaldıran muhalefet, ders kitaplarındaki bu zulme hak (!) kazandıran yanlışa karşı çıkmaz. Basın da öyle. Hattâ din hassasiyeti olanlar ders kitaplarına bu konuyu almakla Batı’nın zulmünü kabullenmiş oluyoruz, demez. Kimsenin aklına bile gelmez.
Bir ruh halidir bu. Avrupa yerine Batı diyelim… Batı kendisini, tartışılmaz efendi olarak kabul ettirmiştir dünyaya… Ruhlarımıza sindirmiştir, zerketmiştir. Doğu da bu içine sindirmiştir. Batı, Doğu’yu bu yolla esir almıştır. Batıdır, ne yapsa yeridir. Doğruyu o bilir, güzelden o anlar. Maddeye o hâkim olur. Sınırları o çizer. Yetkileri o verir. Vize vermez, ambargo koyar, mal satmaz, satın almaz… O’na misilleme yapılamaz, misilleme yapmaya kalkana, ibret-i âlem için haddi bildirilir. Racon kesilecekse o keser.
Başta biz, bütün Doğu ve zulüm gören topluluklar, takip cihazı gibi ruhlarımıza yerleştirilmiş bu ruh halinden, bu eziklikten kurtarmalıyız önce. Yani iş bizim kendimizde. Gerisi çorap söküğü…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.