Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

OSMANLIDA CELALİ İSYANLARI VE KÖYLÜ 4

OSMANLIDA CELALİ İSYANLARI VE KÖYLÜ 4

Değerli okuyucularım bu hafta sizlere Celali İsyanlarının Levendâttan sonraki en önemli sebebi olan «suhtevât»lardan bahsedeceğim. Hatırlarsanız sizlere konu ile ilgili yazılarımda; “Zamanın hukuk dilinde «çift bozan» adını alan bu kimseler, «levendât» ve «suhtevât» denen ayrı karakterde iki yeni tip insan zümresinin meydana geldiğinden” bahsetmiştim. Levendatlardan özet olarak bahsetmişti. Şimdi sıra en az onlar kadar önemli olmasına rağmen süreç ve sonuçları neredeyse hiç bilinmeyen suhtevat olayından bahsedeceğim.

Sözü konuyu günümüze en güzel şekilde özetleyip aktaran Akdağ’a bırakalım: “Evvelâ, «suhte», yani medrese talebesinin nasıl türediğini izah edelim. Köyde geçimlerini teminde zorluk çeken aileler için, genç çocuklarını olsun medreseye yollayarak, hem imaretlerde barınmalarını temin etmek ve hem de okutmayı istemek kadar tabiî bir şey olamaz. Hakikaten, «sıbyan» mektebinde okuyan köy çocukları, yaşları da müsait çağa gelince kasabalardaki ve şehirlerdeki orta medreselere giderek imaretlere yerleşiyor ve bu suretle «suhte» oluyorlardı. Daha eskilerini bilmemekle beraber, 1550 sıralarında, bütün medreseler tıklım tıklım dolu idi. Her sene müderrislerinden icazat alan binlerce talebeden çok azına Bursa, Edime ve İstanbul’daki daha yüksek medreselere yerleşmek nasip oluyor, mühim bir suhte kitlesi imaretlerde yığılıp kalıyorlardı. Orta medreseden sonra, üç senelik bir tahsil müddeti olan, üç şehirdeki yüksek medreselerden çıkanların da hepsi İstanbul’daki Süleymaniye ve Fatih «Sahm medreselerine» girememekteydi. Böylece, Edime ile Bursa’da ve bütün Anadolu şehirlerinde pek kalabalık bir talebe yaşamakta bulunuyordu. İşte, XVI. asrın ortalarından itibaren Anadolu’da ve kısmen Rumeli’de harekete geçerek halkın başına belâ olan ve şiddetli takiplere, hattâ «katliâm» denecek ölçüde kanlı cezalara rağmen, bir türlü sükûnları temin olunamayan «suhte» kitlesi böyle türemekte idi”.

Bu kadar çok orta medresenin kurulmasının başlangıçta bir nedeni ve amacı vardı. Küçük bir Anadolu kasabasından bir asır gibi kısa bir sürede Balkanların çoğuna hakim olan beyliğin imparatorluğa dönüşmesi yeni idari kadrolar anlamına gelmekteydi. Aniden ortaya çıkan köy imamı, ilçe kadısı gibi personel de bu medreselerden yetişmekteydi. Ancak bir süre sonra kadrolar dolunca devlette çalışma şansı kalmayan öğrenciler için tek şans üst birkaç medreseye kabul edilebilmek olmuştu. Kadrosu son derece kısıtlı olan üst medreselere kabul edilemeyen ve devlette de işe alınmayan mezunlar zamanla büyük bir işsizler ordusuna dönüştü.

Küçük çocukların suhte olmasının bir diğer nedeni de bu yazı serimizin konusu ile doğrudan ilişkilidir. Ekonomik durumu bozulan, toprağını kaybeden köylüler ciddi ekonomik sorunlarla boğuşmaya başladılar. Çözümlerden birisi küçük çocuklarını orta medreselere vermekte buldular. Çünkü medreseler imaret sistemi ile iaşe edilmekteydi. Yöre halkının gelirleri ile hayatta kalan vakıfların finanse ettiği imaretler fakir halkın temel ihtiyaçlarının karşılandığı yerlerdi. Sonuçta imaret sisteminin mali kaynakları zaten ekonomisi bozulan köyler ve çevre ahali idi. Sonuçta uygulanan çözüm de mali durumu bir ölçüde daha kötüleştirdi.

Anılan dönemde yaşanan olayları Akdağ’dan dinlemeye devam edelim: “XVI. yüzyılın başlarında, Türkiye’nin girdiği bunalımlı dönemde ise, çiftbozanlığın artması sonucu, medreselere öğrenci doluşmasının hızla kabarmış olacağı çok doğal idi. Çünkü, köyde geçim olanakları çok daralmış bulunan ana ve babaların çocuklarını leventlik yaşına erişmiş bir «çiflbozan» yapma yerine daha erken yaşlarda medreselere göndermeyi tercih edeceklerini tahmin etmek zor değildir. O halde, köy gençleri, gurbete çıkınca, ilk çalacakları sığınma kapısı hiç kuşkusuz medreseler ve onlara bağlı öğrenci yurtları demek olan imaretler idi”. İleriyi görmek yerine günün kazananı olmayı tercih eden o dönemin yöneticilerinin yarattığı olumsuzluklar işte böyle tahmin bile edemeyecekleri yerlerden geldi ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar yarattı. Sosyal çürüme fiziki olaylardan farklı olarak anlık değil uzun vadede etkilerini gösterir.

Köylünün topraklarını kaybetmesi, mülkiyet yapısının bozulmasının yarattığı ekonomik, sosyolojik ve ahlaki olumsuz etkilerini yazmaya devam edeceğiz. Gelecek yazımızda suhte konusundan bahsetmeye devam edeceğiz. Şimdilik hoşcakalın.


Bu yazı toplam 209 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR Arşivi
SON YAZILAR