PRİZREN BİZE HASRET BİZ PRİZREN'E HASRETİZ
Arnavutluk Tiran’dan Kosova’ya doğru ilerliyoruz. Gümrüğe geldik. Kosova’yı çoğu ülke tanımadığı için kiraladığımız araca sigorta istiyor. Sigorta yapan firma 50 metre yukarıda. Ben selam verdim. Oğlum İngilizce sigorta gerektiğini anlattı. Bayan bana dönüm. Türk müsünüz? Diye sordu. Evet dedim. Sonra Türkçe konuşmaya başladık. Sigorta meselesini hallederken hangi şehirden geldiğimizi sordu. Ben de Osmanlı’nın kurulduğu topraklardan geliyoruz diye söyledim.
Oğlum Kadir’e dönerek baştan İngilizce yerine Türkçe konuşmayı denesene. Biz kendi aramızda bile Türkçe konuşuyoruz diye söyledi. Ardından hangi partidensiniz diye sordu. Ben de kardeşim Ak Parti’nin İl Yönetiminde bulunmuştu diye cevap verdim. Recep Tayyip Erdoğan büyük adam. Bizim coğrafyamız için de umut kapısı dedi. Sonra ana muhalefetten bahsetti. Hatta annesinin ana muhalefet hakkında söylediklerini bize aktardı.
Ne anlattığını burada yazmayacağım ancak Kosova sınır kapısında Türkiye’yi bu kadar yakından tanıyan, Türkiye’deki iç siyaseti bu kadar yakından izleyen insanları görünce şaşırmadım değil.
Karadağ’dan Kosova ülkesine geçtik. Prizren şehrine doğru ilerliyoruz. Her yer yemyeşil Manzarayı görmeniz lazım. Prizren’e girerken levhalarda ikinci dil olarak Türkçe yazması dikkatimi çekti. Prizren’e girdik. Sokaklarında ilerliyoruz. Zannedersiniz ki Amasya’ya geldik.
Aracımızı park ettik. Küçük bir caminin önünde soluklanıyoruz. Genç bir kardeşimiziz camiden çıkıyor. Selam verdik. Bizim kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyunca “Türk müsünüz” diye sordu. Evet dedik.
Çarşı merkezini sorduk. Türkçe tarif etti. Türkçe konuşunca biz camiyle ilgili bilgiler sorduk. Caminin mimarisi bizim köydeki caminin mimarisi gibi. Hutbenin okunduğu minber caminin küçük olmasına rağmen mihraba yakın yapılmış. Minber ile sağındaki duvar arasında boşluk var. Arkadaş bu vaziyetin küçük camiler için pek uygun olmadığını ancak İstanbul’daki Sultan Ahmet, Süleymaniye camilerindeki özentide mütevellit bu şekilde yapıldığını anlatıyor.
Camiden çıkınca Türkçesinin çok düzgün olduğunu ve Türkiye’de bulunup bulunmadığını sordum. Türkiye’de bulunmamış. Burada hemen hemen herkesin Türkçe bildiğini, Türkçe bir şey sorduğunuzda, cevap alabileceğimizi söylüyor. Türklerin uzun yıllar Prizren’de kaldığını ve bu etkiyle neredeyse herkesin Türkçe bildiğini Prizren’e yakın Ketova Türkçe ismiyle Kalkandere’de hala Türklerin yaşadığını, yakın yerleşim birimlerinde Türk köylerinin bulunduğunu söyledi.
Tanışalım dedik. İsmi Diyar Yidraş. Priştina’da mühendislik okumuş. Diyar sohbetin devamında “Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in torunu, Orhangazi’nin oğlu Sultan 1. Murat Hüdavendigar Balkanlara geldi. Balkanları İslam ile tanıştırdı. Sultan Murat Balkanlara gelmeseydi Allah muhafaza belki de biz Hristiyan olarak kalacaktık.
Osmanlı bize İslam Medeniyetini getirdi. Bu toprakları adaletle yönetti. Birçok eser bıraktı. Allah hepsinden razı olsun” dedi.
Diyar Türkiye’deki iç siyaset konusunda da görüşlerini aktardı. Kosova’nın Türkiye’yi bu kadar yakından takip ediyor olması gerçekten çok ilgi çekici. Diyar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlerden yine zaferle çıkacağını tahmin ettiğini ekledi. Türkiye ile Kosova ilişkileri hakkında da görüşlerini anlatan Diyar bizi oldukça şaşırttı diyebilirim.
Diyar Yirdaş’ın en güzel tespiti ise Sultan Murat’ın balkanları islamla tanıştırması oldu. Kendisinden Allah Razı olsun. Vedalaşarak Prizren’in gezmeye başlıyoruz.
Prizren sokaklarında ilerliyoruz. Şu sokağa bakar mısınız. Şehrin ortasından nehir geçiyor. Ara ara kemer şeklinde köprüler. Amasya’dan ne farkı var. Hatta Osmanlı mimarisi daha fazla korunmuş.
Prizren şehrinde dolaşırken Önümüze tüm ihtişamıyla bir cami çıkıyor. Bu cami Sinan Paşa Camisi. Balkanların parlayan incisi olarak nitelendiriliyor. 1615 yılında Bosna Valisi Sinan Paşa tarafından yaptırılmış.
Cami tek kubbeli. Caminin bu özelliği ile “Tek kubbeli Hünkar Camileri” arasında gösteriliyor. Diğer camilerde görmediğim ve bu camide dikkatimi çeken ise kubbede cami gibi resimlerin bulunması.
Caminin mihrap, müezzinlik ve kubbesindeki işlemeler gerçekten çok etkileyici.
Burada caminin teknik özelliklerini ve tarihçesini yazmak istemiyorum. Ancak Prizren’in incisi dedikleri kadar var. Cami çok ihtişamlı duruyor. Camiden çıkıp yol boyunda ilerlemeye devam ediyoruz. Atalarımızın yaptığı yoldan, kaldırımlardan şehrin ortasından geçen nehir boyunca ilerliyoruz. Bu esnada bir kermesle karşılaşıyoruz. Ülkemizde hangi kuruluş en çok kermesi düzenliyorsa burada da aynı kermesi görüyoruz.
Selam verip girdik kermese. Sağ olsun Bayram hoca bizimle çok ilgilendi. Oturduk çay kahve içtik. Buradan Makedonya Üsküp’e gideceğimizi, oradan da Kosova Priştina’ya gideceğimizi, Sultan 1. Murat Hüdavendigar türbesini ziyaret edip Bosna-Hersek’e doğru yola çıkacağımızı söyledik.
Nereden gideceğimizi sordu. Biz de navigasyona göre yol alacağımızı söyledik. Bayram hoca şaşırdı. “Yahu hiç yol bilmeden iyi cesaretle yola çıkmışsınız” dedi. Sonra bize yol tarifi yaptı. Ketova’ya yani Kalkandere’ye gitmemizi tavsiye etti. Kalkandere’nin tamamen Türk yerleşim birimi olduğunu söyledi. Yediğimiz börekte Kalkandere’deki soydaşlarımız kermes için yapmış.
Ben pek yediğimizi içtiğimizi burada anlatmak istemem ancak şunu söylemem lazım. Bereğin tadı, Anadolu’daki böreğin tadıyla aynı.
Çok gitmek istedim. Oradaki soydaşlarımızla sohbet etmek, röportaj yapmak istedim. Ancak vakit oldukça geçti. Kalkandere yollarının çok virajlı ve kötü olduğunu, dağlık bir araziden geçilmesi gerektiği ve yaklaşık sadece gidişin 2,5 saat alacağını söylediler. Onun için maalesef Kalkandere’ye gitmekten vazgeçmek zorunda kaldık.
Prizren’de gezmeye devam ediyoruz. Karşımızda bir fuar alanı var üzerinde “7. Geleneksel Esnaf Fuarı Panayırı” yazıyor. Ülkenizden binlerce kilometre ötedesiniz. Böyle bir yazı okumanız sizi heyecanlandırmaz mı?
Fuar alanına giriyoruz. Herkes birşeyler ikram ediyor. Türkçe soruyorum, Türkçe cevap alıyorum. Sohbet ediyoruz. Bu inanılmaz bir şey.
Fuar alanından sonra yine Prizren’de dolaşırken tek bir minareye denk geliyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz gibi eski bir yapı. Camisi muhtemelen yıkılmış. Yerinde yeller esiyor.
Minarenin dibindeki levhada yabancı dilde ve altında Türkçe: “Arasta Camii Minaresi” yazıyor.
Arasta camii Minaresini biraz geçtikten sonra Ekonomi ve Maliye Müdürlüğü’nü görüyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz gibi levhalarda Türkçe de var.
Ve karşısında bir külleye. Külliye tadilatta olduğu için içini gezemiyoruz. Bir levha olmadığı için tarihi yapıyla ilgili bir bilgi edinemiyoruz. Ancak fotoğrafta gördüğünüz gibi her şey adalarımızı, bizi anlatıyor.
Prizren’den çok etkilendim. Prizren tam bir Türk şehri. Az önceki fotoğrafta görünen külliyenin tam karşısında yine tarihi bir cami.
Tarihi Caminin bitişiği ise Halveti Tekkesi
Halveti Tekkesi’nin içi beni gerçekten çok etkiledi. Böyle bir yer ben Türkiye’de görmedim. Bu alanı kelimelerle ifade etmem çok zor. Sizin için küçük bir video çektim. Tekke’nin girişi yerler taş kaldırım, duvarlar taştan, yapı ahşap, ince bir el işçiliği, üstündeki kiremitine kadar adeta bize hoş geldin deyip sarmalıyor.
Halveti Tekkesi’nin köşesindeki çeşme. Şu taştaki ince işçiliğe, başındaki sarık şeklindeki görünüme ve su akan çeşmesine bir bakın!..
Halveti Tekkesi’nin iç kısmına doğru ilerliyoruz. Avluda bir şadırvan. Su sesi ve ortam sizi o kadar dinlendiriyor ki. Eskiden evlerimizde olan ve Halveti Tekkesi’nde de göze çarpan “çardak” ta oturuyoruz. Kardeşim Mehmet Erdal, Arkadaşımız Adnan Öztürkve ailelerimizle birlikte koyun postunun üzerine oturuyor ve mekanın güzelliğine hayran kalıyoruz.
Prizren’de çekindiğim bu son fotoğrafta Halveti Tekkesi’nin yanındaki ev. Prizren Müslüman bir Türk şehri. Osmanlı mimarisiyle yoğrulmuş gönül coğrafyamızdaki bir şehir. Prizren hasret çektiği vatan evlatlarını kucaklıyor.
Biz Prizren’den ayrılmak istemiyoruz, Prizren bizden ayrılmak istemiyor. Hasret giderdik ama ayrılık acısı daha vedalaşırken tekrar gönlümüze düşüyor. Hoşçakalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.