Umutsuzluğun dayanılmaz cazibesi
Milan Kundera’nın popüler romanı “Varolmanın dayanılmaz hafifliği” adlı roman, isminin sevimli çağrışımlara kapı aralaması bakımından hep zihnimdeki yerini korur. Son günlerde umutsuzluğu kendilerine kimlik olarak tanımlamış dostlar, bana bu ismi böyle değiştirerek kullanmayı düşündürdü. Kendimi, umutsuzluk duygusunun dayanılmaz cazibesi olmalı herhalde derken buluyorum bu arkadaşlarla karşılaştığımda. Ayağının kaldırım taşına takılmasından sonra 30 saniye içinde zincirleme bir reaksiyonu başlatılmış gibi dünyanın kötüye gidişine, oradan buzulların erimesine bağlanan umutsuzluk cümleleri, artık kontrol dışı bir şekilde ardı ardınca endişe verici biçimde sıralanıyor. Buna benzer reaksiyonlar umutsuzlar aramızda kol geziyor. Umutsuzlukta ısrarcı bu karamsar çehrelerin ağız birliği yaptığını gözlemliyorum. Bu da umutsuzluğu yükselen bir trend haline dönüştürme potansiyeli taşıması açısından oldukça endişe verici.
Rabbimiz insanın bu tehlikeli tutumuna karşı tedbiri ‘Rahmetimden ümit kesmeyiniz’ diyerek umudun değerine ilahi bir değer biçiyor. Zira az önce bahsettiğimiz reaksiyoner umutsuzlar biraz daha ileri gidince ‘Umutsuzluğun dayanılmaz cazibesiyle’ şeytanın cazibesine kapılabiliyorlar. Sonuç olarak hayatımızın en reel gerçeği olan ‘şeytan’ kendisinin inkar etmediği Rabbini ümidini yitirmiş biçareye inkar ettiriyor.
Bugün, biz, hazır medeniyetin bizden istediği akılcı amaçlar ve menfaat için pratik somut sonuçlar çerçevesiyle meseleyi ele alalım. Kendimize de şimdi şu soruyu soralım. Biz bir umutsuzla neden oturalım? Bolca umutsuzluk akılcı sonuçlar mı vadediyor? Yoksa umutsuzluğu sözcük sözcük çoğaltmada pratik manevi kazanımlar mı var? Bilmiyorum, bunu onlara sormak lazım. Ama bence kainattaki en küçükten en büyüğe ümit ışıltılarını görmeyip her olayı bir bahaneyle olumsuzluğa bağlayan kişi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ifadesiyle ‘bilinçli bir ölümü’ hayat diye tercih etmiş değil midir?
Karanlık topraktan başını çıkaran tohumcuk, yokluktan dünyaya gelip gülümseyen bebek, ümidin cisimleşmiş ayetleri değil midir? Bu örneklerden dolayı ümidin en büyük göstergesi olan hayat yansımalarını, tecellilerini, Allah (cc) sınırsız yaratıyor diye düşünüyorum. Her şeye rağmen ısrarcı umutsuzları da Ayfer Tunç’un bir söyleşisinde kullandığı ‘kendi labirentini kazan’ benzetmesiyle tanımlamanın en uygun olacağını söyleyerek yazımı hitama erdiriyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.