ALİ ERDAL

ALİ ERDAL

YENİ HASTANE NEREYE YAPILMALI?

YENİ HASTANE NEREYE YAPILMALI?

Bilecik’e yeniden yapılması gereken hastahanenin yeri, 9 aydır tartışılıyor. İşte cemiyette işlerin nasıl yürüdüğüne ve sistemin nasıl çalıştığına dair harika bir örnek…

Süleymaniye Camiî’ni anlatan bir yazıda şöyle deniyor: “Süleymaniye’ye sadece cami demek haksızlık olur. Burası; camisi, medresesi, imarethanesi, ŞİFAHANESİ, kervansarayı ile tam 26 değişik yapıyı içerisinde bulunduran şehir içinde bir şehirdir…” Ve… “Külliye, şu bölümlerden meydana gelmiştir: Câmi, dârüttıb, medreseler, dârülkurrâ, sıbyan mektebi, hamam, imâret, bîmârhâne, çarşı, Kânûnî ve Hürrem Sultan’ın türbeleri…” Yani hastahane, insanın kum gibi kaynadığı yerde… Cami etrafında… Çocuk, hafızlık, tıp, bütün mektepler ve üniversite… Hamam; yoksulları bakan, hastalara şifa veren kurumlar ve türbeler… Kısaca bütün kurumlar, gezeğenler misali, cami güneşi etrafında… Sistem, neyin nereye kurulacağını belirtmiş. Böyle bir cemiyette hastahane nereye yapılsın, diye tartışılır mı?

 Şimdi bir yerleşme alanına, dünyanın evi yapıldıktan sonra; bakkalı ve kahvehanesi bile olduktan sonra; mahalle değil kasaba ortaya çıktıktan sonra; “nereye cami yapsak” diye kara kara düşünülüyor. Böyle bir tüketim toplumu; hastahane nereye kurulsun diye daha çok düşünür.

 Aslında şimdi de “nereye kurulsun?” diye tartışılmaz… “Yer hangi vasıfları taşımalı?” diye konuşulur. Uzmanlar, kurulacak müessesenin vasıflarını tespit eder, bu zamana kadar yapılanlara bakar, dünyadaki uygulamaları inceler, zamanın şartlarını değerlendirir ve “şöyle bir yere kurulmalı” der. Hazırlanan bu rapora uygun araziler arasından tercih yapılır.

 Madem herkes fikir söylüyor, biz de kanaatimizi kamuoyuna arzedelim…

Bir hastahanenin; herkesin en kısa zamanda, kolayca ve fazla masraf etmeden ulaşabileceği yere kurulması gerektiğine, sanırım kimse itiraz etmez. “Şifahane”, kolay ulaşılamayacak ücra bir köşede olmalı demek için insanın aklını peynir ekmekle yemiş olması lâzım. İnzivaya çekilmişlere tekke yapmıyorsunuz; herkese, her zaman lâzım bir müessese kuruyorsunuz. Bu birincisi… 

İkincisi… Hastanenin dışarıyla irtibatı, pek çok kapıdan olabilmeli. Mevki, buna müsait olmalı. Aynı anda morgdan cesetler de çıkarılabilmeli, hastalar da getirilebilmeli. Hattâ doktorların, personelin, temizlikçilerin, hastaların ve ziyaretçilerin giriş ve çıkışı da hiçbir şeyi aksatmamalı. Hapishane mi yapıyorsunuz ki, tek girişi olsun!

 Üçüncüsü… Hastahaneye, şehrin her noktasından ve bütün girişlerinden engelsiz ve hızla gidilebilmeli. Bilhassa insanların toplu olarak bulunduğu yerlerden... Miting meydanlarından, camilerden, statlardan, okullardan… Kısaca insan kaynayan her yerden… Şehir dışından ve şehir dışına… Hiç bir engele takılmadan hızla insan taşınabilmeli. Bunu temin için yolları hep açık olabilecek bir arazide olmalı.

 Dördüncüsü… Sadece kendisi değil, çevresi de; şehrin karışıklıklarından, gürültülerinden, tartışmalarından, şamatalarından ve huzursuzluklarından arınmış olmalı. Etrafı, hele kapılarının önü; kasıtla, ihanetle, gafletle, anlayışsızlıkla; gösteriyle, kutlamayla, yürüyüşle, şenlikle, törenle, pazarla işgale uğramamalı. Yoksa cankurtaranlara, yolda öncelik tanımanın hiçbir mânâsı kalmaz.

 Beşincisi… Hastahane, herkesin kolayca tarif edebileceği ve öğrenebileceği bir adreste olmalı. Birkaç kelimeyle yeri hemen tarif edilebilmeli. Bir yabancı bile bu kısa tarifle hastahaneyi bulabilmeli. Mümkünse her yerden görülebilmeli. Bunun için hastahanelerin yeri fevkalâde bir mecburiyet olmadıkça, değiştirilmemeli.

 Şimdi, “Senin bu yaptığına malûmu ilâm derler” dediğinizi duyar gibiyim… Herkesin bildiğini, yeni bir şeymiş gibi söyleme… “Bunlar, bilinmeyen ve bilinmeyecek şeyler mi? Yukarıda eskiden nerelere kurulduğunu kendin söyledin. Bilecik Devlet Hastahanesi’nin şimdiki yeri de bu şartları taşıyor. Demek ki bunlar, öteden beri bilinenler…”

Evet… Size hak veriyorum… Ben de onu söylüyorum… Amerika’yı keşfettim, demiyorum… Herkesin bildiklerini sıraladım ve tabiî bir sonuç olarak ibre, mevcut hastahane ve çevresini gösterdi. Göz önünde böyle bir yer olduğu halde niçin başka yer arandığını anlayamıyorum… Gözümüzdeki gözlüğü arıyoruz…

Bu yazı toplam 1615 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ALİ ERDAL Arşivi
SON YAZILAR