ALLAH VAR GAM YOK
Düşe kalka hayatta kalmak var da günün karanlık yüzünde elleri kalbin üzerinde bağlayıp kalmak yok.
Her zaman, kötü günlerin ardından iyi günlerin geleceğine inanıp umudu, soluk renklerle çizilen iyimserlik balonuna yüklemek yok. İyi olacağından emin miyiz? Ya da kötülük baki mi? Hep dolular kırar mı ağaç dallarını? Eh, güneş de açar belki. Biz görürüz ya da görmeyiz. Fakat biliriz ki karanlık ile aydınlık peşi sıra gelir.
Zaman ya kanatıp zehri akıtır ya onarır ya unutturur ya da güzellikleri hatırda tutturarak yol alır. Geleceğe duyulan endişe ile gelecekten dilenen iyimserlik yerine, geleceğin, tevekkül ırmağına bırakıldığı bir umut zeminine ihtiyacımız var bizim. Zihnimizin sınırlarına ve sırlarına erişmekte yetersiz kaldığı zaman heyulasının içerisinde olmasını istediklerimiz ile bir türlü olduramadıklarımız arasında ne pişmanlık ne bir keşke ne de ipe sapa gelmez bir iyimserlik rüyası kurtarır bizi. Oysaki tek varlığımız olan bugünü kurtaracak, bakışımızı geçmişten alacak, henüz yolunu bilmediğimiz geleceğe bel bağlatmayacak bir hakikat var yaşamın ortasında: Allah var, gam yok!
Bu cümle, “her şey çok güzel olacak” ya da “dertler bir sabah uçup gidecek” önermelerinden çok daha gerçek. Çünkü Allah var. Derdin olup olmayacağı, işlerin yoluna girip girmeyeceğinden önce, Allah var. Hadi tutun bu cümlenin eteğine…
Çünkü ya olmazsa? Ya gelmezse? Ya bitmezse?
Umut, iyimserlikten ziyade, var olana, başa gelene, katlanılması gerekene bir “eyvallah” molası verebilmek aslında. “Bugün de böyle” diyebilmek... “Bugün de böyle yağmurlu, toprak suya doymalı.” Umut, yarının güzel olacağını temenni etmenin ötesinde, bir “yarın”ın var olduğuna inanmak olmalı. “Bugün düştüm; bir bakalım niye? Bir bakalım nasıl?”
Yarın gün doğacaksa elbet vardır bir merhemi. Merhem yoksa kan akar, pıhtılaşır ve durur. Yara kabuk bağlar, sonra düşer üzerinden. İzi kalır ya da geçer. Bugünün meselesi kapaklandığımız yerden kalkmak; iziyle kabuğuyla yeni bir günün güneşinde ilgileniriz. Bugün böyle, eyvallah…
Çünkü yarının, bugünden daha iyi ya da kötü olacağına dair en ufak bir kanıt yok. Elde olan sadece şu an. Öyleyse, bir kez daha ve de yürekten: Allah var gam yok!
“Sana söylemesi kolay tabi” sınıfındaki onulmaz dertlerin hepsinin önünde saygı ve hüzünle eğilerek yazıyorum bu cümleleri. Hemen karşı komşumuzda ya da çok uzaklarda, dermanını bilmediğimiz ne kederler ne içinden çıkılmaz durumlar ne dönüşsüz hastalıklar var. Hepsine “haklısınız” derken bir “ama”yı eklemek gerek peşi sıra diye düşünüyorum. Tam bunun için inmiş bir ayetin, en karanlıkta yürek ferahlatan müjdesini de biliyorum: “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”(İnşirah, 94/5-6)
Bu kolaylığın, dertleri sıfırlayacak, tüm günlere güneş açtıracak mucizelere işaretinden öte, seni duyan ve gören bir Rabbin varlığına nispet ettiğini söyleyebilirim kendimce. Belki her şey düzelir, belki dert üstüne dertle katmerleniriz ancak, her koşulda O’nu anarak ferahlayacak bir kalp ile gayretin, omuzlardan yük aldığını biliriz. Bilinmezlikler deryasında kaybolmaktansa, “bugün böyle, yarına Allah kerim” demeyi bu sayede öğrenir insan. Zamanın içerisinde durdurulamayan bir seyahatin ellerinde iken, kayıpların, hastalıkların, daha gelmemiş olanın ve görülmeyenin endişesi ile yaşamak, yaşamak mıdır sahiden?
Allah var gam yok derken, dudağın bir köşesine umursamaz bir tebessüm tutturup, zihnin her zerresine mutluluk yapıştırıp gezmekten söz etmediğimiz açık… Bu teslimiyet, sahibi olmadığımız ve kayıp gittiğimiz zamanın bize fırlattığı ve üzerimize yapışan sıkıntılarla başa çıkma yöntemi aslında. Kısaca, ne gam ne keder baki ne sevinç ve ne de mutluluk…
Dalgalara karşı kulaç atmakla okyanuslar aşılamayacağından, eldeki ağaç kabuklarından sabırla sal yapma umudundan başka gerçeğimiz, yolumuz ve çıkışımız yok. Umulur ki güneş çıkar, dalgalar boyu geçmez. Bu yüzden, taşıyamayacağımız yük derken derdin büyüklüğünü değil, derdin altında ezilmeyecek bir umudu mu dilesek acaba? Çünkü güzelin daha güzeli olduğu gibi, kötünün de kötüsü var bu dünyada. O halde, bizi isyana sürükleyecek bir dert denizinde kaybolmamak adına, bizi bizden iyi bilenin müjdesine, umuduna ve ferahlığına güvenip hayata bir “eyvallah” demekten başka çare yok gibi görünüyor.
Yolun sonunda her zaman ışık var: Derdin sahibi… Bu, senin gören gözlerin, işiten kulağınla ilgili… Yolun sonu iyimser olduğun için hep daha iyiye çıkmak zorunda değil ki. Bunun garantisini kim verebilir? Yolun sonu sadece O’na çıkar. Önemli olan, yoldaki çukurlarda sabır ve tevekkül, düzlüklerde ise şükür ile yürümek. Yolcunun bir an sonrasını tahmin edemediği bir seyahatte, “var olan tek gerçek”e, sana yoldaki zorluklara rağmen onları kolay gösterecek feraseti vermesi için dua etmek tek çare.
Çünkü bu hayat, bir kez daha, kötünün daha kötüsü ve dahi iyinin daha iyisi ile dolu. Sen baktığın, durduğun yeri değiştir. Ve iyi bil ki, Allah var, gam yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.