BİR EVLENME ENGELİ OLARAK SÜT AKRABALIĞI
Aile müessesesi, insanlığın başlangıcından itibaren toplumun en önemli yapı taşı olarak kabul edilmiş, tarihsel süreç içerisindeki hukuki, ahlaki ve dinî düzenlemelerde daima gözetilmiştir. Bu bağlamda İslam dini ailenin sağlam temeller üzerine kurulması noktasında önemli ilkeler ortaya koymuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de evlilik ve aile hayatı konusunda diğer alanlara göre daha detaylı hükümler yer almaktadır. Toplum içerisinde karşılaşılan birçok meselenin çözümü, İslam dininin ana kaynakları ve onlardan çıkarılan genel ilkeler çerçevesinde çoğunlukla içtihada bırakılırken aileyle alakalı hükümlerin büyük bir kısmının bizzat Kur’an’da veya sünnette belirlenmiş olması, İslam dininin evlilik ve aile kurumuna gösterdiği önemi ortaya koymaktadır.
Evlenme akdinin sınır ve şartları, Kur’an ve sünnette tafsilatlı bir şekilde yer almış; nişan, nikâh, düğün, aile içi ilişkiler, boşanma vb. evliliğin başlangıcı, devamı ve bitişi için belli başlı düzenlemeler yapılarak insan fıtratına uygun, dinî değerlerin muhafaza edildiği bir aile kurumu oluşturulmak istenmiştir. Buna binaen İslam dini, toplumun en önemli birimi olan aileyi kurma ve sonlandırma konusunu kişilerin takdir yetkisine bırakmamış, evliliğin her bir aşaması için belli başlı hükümler ortaya koymuştur. Esasen aileye yönelik düzenleyici hükümlerin bulunması; neslin insana yaraşır bir şekilde devam etmesi, dinî değer ve hayatın muhafazası, ailenin bekası açısından son derece önemlidir.
İnsanın yaratılış amacına uygun bir hayat tarzını benimsemesi, saygın ve hürmete layık bir varlık olduğunu idrak etmesi, Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluk duygusunun bir tezahürüdür. Bu bağlamda insanoğlunun öncelikle bir amaca matuf olarak dünyaya gönderildiğinin ve başıboş bırakılmayıp birtakım mesuliyetler yüklendiğinin bilincinde olması gerekir. Bu anlayışın temelini oluşturan sorumluluk bilinci ise insanı diğer canlılardan ayıran ve mükerrem bir varlık olmasını sağlayan temel vasfıdır. Her konuda olduğu gibi aile kurarken de insanın bu sorumluluk bilinci ile hareket etmesi ve aile kurmak için gerekli şartları sağlamış olması, aile mefhumundan beklenen amacın gerçekleşmesi için son derece önemlidir.
Yüce dinimiz İslam’ın aile müessesine dair ortaya koyduğu en önemli düzenlemelerden biri
de evlenme engelleridir. Evliliğin geçerli olabilmesi için tarafların rızası, irade beyanı ve şahitlerin varlığı gibi temel şartlardan önce evlenmeye mâni sürekli veya geçici engellerin bulunmaması gerekir. Zira taraflar arasında evlenme engellerinden herhangi birinin bulunması durumunda yapılan akit geçersiz olacaktır.
Fıkıhta “muharremât” kavramıyla ifade edilen evlenme engelleri, sürekli ve geçici engeller olmak üzere iki başlık altında ele alınmaktadır. Sürekli evlenme engelinin bulunması durumunda taraflar birbirleriyle hiçbir şekilde evlenemezler. Geçici evlenme engelinin
bulunması durumunda ise engel ortadan kalkınca evlilik gerçekleştirilebilir. Biz bu yazıda söz konusu evlenme engellerinden sürekli evlenme engelleri arasında yer alan
süt akrabalığı konusunu ele almaya çalışacağız.
Süt Akrabalığı
Toplumun sağlığı aileyle, ailenin sağlığı ise çocukla başlamaktadır. Bu sebeple çocuğun gelişimi için anne sütünün ne denli önemi haiz olduğu tarih boyunca bütün toplumların ortak kabulü hâline gelmiştir. İslam dini de bebeklerin sağlıklı beslenmelerini önemsemiş; özellikle ilk iki yılda bebeklerin öncelikle kendi annesinin sütüyle, bulunamıyorsa başka bir kadının sütü ile beslenmelerini tavsiye etmiştir. O kadar ki Kur'an-ı Kerim’de bebeğin süt ihtiyacının karşılanması anne babaya, hayatta olmamaları durumunda ise varislere bir sorumluluk olarak yüklemiştir. (Bakara, 2/233) Süt emme çağındaki bir çocuğun öz annesi dışında bir kadınının sütünü emmesi, çocukla sütünü emdiği kadın ve onun belli derecedeki akrabaları arasında mahremiyet ilişkisi doğurur. Süt akrabalığı da oluşan bu bağı ifade etmektedir.
Süt akrabalığı, bebeğin memeden sütü emmesiyle oluştuğu gibi kadından alınan sütün kaşık, biberon vb. yollarla içirilmesiyle de oluşur. Ayrıca süt hısımlığının oluşabilmesi için emzirilen çocuğun iki yaşından büyük olmaması gerekir. Zira bebeğin ilk iki yaş içerisinde emdiği
süt, süt hısımlığını meydana getirir. Doğum yoluyla gelmiş sütü emen çocukla emziren kadın ve akrabaları arasında meydana gelen süt hısımlığı, çocuk ile kadının kocası ve kocasının akrabaları arasında da meydana gelir.
Öte yandan uzmanlardan alınan bilgiye göre doğum dışında bazı ilaç, özel emzirme destek araçları
vb. yöntemler, kadınlarda süt salgılayan oksitosin hormonunun uyarılmasına
ve sütün gelmesine neden olabilmektedir. Bu itibarla süt, ister kendiliğinden isterse diğer yöntemlerle gelsin, süt emen çocuk ile emziren kadın ve kadının nesep yönünden akrabaları arasında süt akrabalığı meydana getirir.
Sütü emen bebek sütkız/oğul, süt veren kadın sütanne, sütannenin akrabaları da hısımlığın durumuna göre sütbaba, süt kardeş, süt teyze vb. olmaktadır. Dolayısıyla sütanne ve sütbabanın nesep, süt ve sıhrî hısımları, sütü emen çocuğun akrabası olur. Buna karşın süt emen çocuğun sadece kendisi, eşi ve alt soyu, sütanne ve sütbabanın akrabası olur; sütü emen çocuğun neseben akrabalarıyla emziren taraf arasında ise bir akrabalık bağı oluşmaz.
Söz gelimi süt emen çocuğun kardeşi, aralarında herhangi bir süt kardeşiliği veya süt akrabalığı meydana gelmediği için kardeşinin süt emdiği kadının çocuğuyla evlenebilir. Ayrıca anneleri farklı olsa da aynı kadından süt emen çocuklar süt kardeş olurlar. Zira aynı kadından emmiş olan süt çocukları birbirinin kardeşleri olup emdikleri kadının fürûu/ alt soyu gibidirler.
Ayet ve hadislerdeki süt akrabalığının sebep olduğu evlenme engellerine
göre bir kimse kan/soy akrabalığı sebebiyle kimlerle evlenemiyorsa aynı seviyedeki süt akrabalarıyla da evlenemez.
Buna göre:
• Kişi; sütanne, sütbaba ve süt kardeşleriyle evlenemez.
• Kişi, süt amca-dayı-hala ve teyzesiyle evlenemez.
• Kişi, süt yoluyla oluşan alt soyu ve onların eşleriyle evlenemez. Yani kişi, süt çocuğuyla ve süt torunuyla evlenemeyeceği gibi çocuğunun veya torununun boşanmış olduğu eşiyle de sonradan evlenemez.
• Kişi, sütanne ve sütbabasının nesep yoluyla oluşan alt ve üst soyları ve onların eşleriyle evlenemez. Yani kişi, sütanne ve sütbabasının anne, nine, dedeleri ve onların boşanmış olduğu eşleriyle evlenemez.
• Kişi, sütanne ve sütbabasının süt yoluyla oluşan alt ve üst soyları ve onların eşleriyle evlenemez. Yani kişi, sütanne ve sütbabanın kendi sütanne, sütnine, süt dedeleri ve onların boşanmış olduğu eşleriyle evlenemez.
•Kişi, eşinin süt yoluyla oluşan alt ve üst soyu ve onların boşanmış olduğu eşleriyle evlenemez.
Süt hasımlığının evlenme engeli olmasıyla alakalı hükümler kuran ve sünnetle sabittir.(Nisa, 4/23; Buhari, Şehâdât, 7; Nikah 27,117; Humus, 4; Müslim, Radâ’, 1,2,9,12; Ebu Dâvud, Nikâh, 6; İbn Mace, Nikâh, 34)
Diğer taraftan süt akrabalığı, sadece mahremiyet konusuyla alakalı bir konu olup miras, nafaka ve hidâne (çocuk bakımı) hakkı doğurmaz. Örneğin süt çocuk ile süt anne birbirlerine mirasçı olmadıkları gibi birbirlerine karşı nafaka mükellefiyetleri de yoktur.
Süt akrabalığı ikrar, şahitlik veya yazılı belge ile sabit olur. Süt akrabalığının şahitlik yoluyla ispatı için şahitlerin kişisel ve sayısal olarak taşıyacağı şartlarla ilgili farklı kanaatler mevcut olsa da fakihler, şahitlerin mevcut olması durumunda süt akrabalığının oluşacağı ve buna bağlı olarak aralarında süt akrabalığı bulunanların evlenmelerinin yasak olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Kuşkusuz nikâh, aile birliği oluşturacak kimselerin Allah’ın emri gereği gerçekleştirdikleri ciddi bir sözleşmedir. Bu sebeple evlenecek kimselerin, evlilik akdi için öngörülen şartları iyi bilmeleri gerekir. Evlenme engeline ilişkin şartın bilinmesi, yasaklanmış olan bir evlilik yapmamayı
ve kurulan yuvanın İslam’ın kabul ettiği esaslara uygun olmasını sağlayacaktır. Evlenen kimselerin aralarında evlenme engeli bulunması hâlinde ise yapılan evlenme akdi geçersiz olacağından tarafların, maddi ve manevi zarara uğramamaları için evliliğe adım atarken söz konusu engeller hakkında bilgi sahibi olmaları son derece önem arz etmektedir.
Süt hısımlığının evlenme engeli olmasıyla alakalı hükümler Kur’an ve sünnetle sabittir. ( Nisâ, 4/23; Buhari, Şehâdât, 7; Nikâh, 27, 117; Humus, 4; Müslim, Radâʿ, 1, 2, 9, 12; Ebu Davud, Nikâh, 6; İbn Mace, Nikâh, 34)
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı Fetvaları
Soru 1 :
Bir kadının kendi çocukları dışında farklı doğumlarda emzirdikleri arasında süt kardeşliği olur mu?
Cevap 1:
İster aynı doğumda ister başka doğumlarda olsun, bir kadından süt emen bütün çocuklar birbirleriyle süt kardeşi olurlar (el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 1/343). Nitekim Kur'ân-ı Kerîm’de kendisinden süt emilen kadınlar “sütanne”, aynı kadından süt emen çocuklar da “süt kardeş” olarak isimlendirilmiş ve bunlar arasında süt akrabalığının meydana geleceği bildirilmiştir (en-Nisâ, 4/23; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 3/65-66).
Soru 2:
"Süt bankası"ndan alınan sütle süt hısımlığı oluşur mu? Süt bankasındaki sütlerin karışmış olması hükmü etkiler mi?
Cevap 2:
Süt akrabalığı, bebeğin memeden sütü emmesiyle oluştuğu gibi kadından alınan sütün içirilmesiyle de oluşur. Dolayısıyla süt bankasından temin edilen sütün emme yaşındaki çocuklara verilmesiyle süt akrabalığı oluşur. Bu nedenle süt akrabalığında herhangi bir karışıklığa meydan vermemek ve dinen haram sayılan bir evliliğe sebep olmamak için süt verenlerle süt emenlerin kimliklerinin kayda alınması ve bu konuda titizlik gösterilmesi şarttır. Süt bankasına farklı kadınlar tarafından verilen sütlerin karıştırılmış olması bu hükmü değiştirmez. Bu durumda süt veren kadınların tamamıyla bu sütleri içen çocuklar arasında süt hısımlığı oluşmuş olur (el-Fetâva’l-Hindiyye, 1/343-344).
GÜNÜN AYETİ
Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir siz iman eder ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız o da hak ettiğiniz karşılığı verecek Sizden servetinizi de istemeyecektir. (Muhammed Suresi, 36)
GÜNÜN HADİSİ
Kim işlediği hayrı şöhret kazanmak için halka duyurursa, Allah da onun gizli işlerini duyurur. Kim de işlediği hayrı, halkın takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakarlığını açığa vurur. (Buhari “Rikak” 36; Müslim, Zühd, 48)
KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
HAZIRLAYAN: Ümmühan BAYRAKÇI-Bilecik İl Müftülüğü-İl Vaizi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.