Hazreti Peygamber’in dilinden mü’min şahsiyetinin inşası
Şahsiyet, bir insanı diğerlerinden ayıran özellikler bütünü olarak tarif edilmiştir. Şahsiyetin temelini oluşturan iki ana unsur vardır: Mizaç ve karakter. Mizaç doğuştan gelen, sakinlik, hareketlilik, sertlik, yumuşaklık gibi kalıtsal özelliklerdir. Karakter ise kişinin hayatı boyunca edindiği tecrübelerin bir sonucu olarak şekillenen özellikler olup hayat boyu edinilen değerlerin bütünüdür. Mesela hadis kitaplarında zikredilen şu olay, doğuştan gelen kalıtsal özelliklerin şahsiyetin oluşumundaki etkisine dair çarpıcı bir örnek sunar: Hicretin 8. yılında, Bahreyn tarafındaki Abdülkays kabilesinden bir heyet, Müslüman olarak Allah Resûlü’nü (sas) ziyaret etmek üzere Medine’ye gelmişti. Kafile Medine’ye ulaşıp Mescid-i Nebevî’ye vardığında heyette bulunanlar hemen Allah Resûlü’nün (sas) yanına gitti. Ancak içlerinden Hz. Eşec el-Abdî (ra) hemen gitmek yerine yolculuk elbiselerini çıkarıp yanında getirdiği yeni ve temiz elbiselerini giydikten sonra huzura çıktı. Bu davranışı Allah Resûlü’nün (sas) hoşuna gitti ve ona şöyle buyurdu: Ey Eşec, sende Allah’ın sevdiği iki özellik var: Hilim (akıllılık/ ağırbaşlılık) ve teennî (aceleci olmamak).”
Hz. Eşec (ra) sordu: “Ey Allah’ın Resûlü, bunlar yaratılışımda bulunan şeyler mi yoksa sonradan mı bende meydana geldi?”
Allah Resûlü (sas): “Hayır, yaratılışında bulunan bir şeydir.” buyurdu.
Bu iltifata çok sevinen Hz. Eşec (ra) şöyle dedi:
“Beni Allah ve Resûlü’nün sevdiği iki özellik üzere yaratan Al- lah’a hamdolsun.”(Ebû Dâvûd, Edeb, 148, 149.)
İki Temel Kayna
Mümin şahsiyetinin inşasında iki temel kaynak vardır: Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i nebeviyye. Bu iki temel kaynağın ışığında oluşan mümin şahsiyeti, eşsiz ve örnek bir insan karakterini oluşturur. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e (sas) itaati emrettiği gibi O’nun (sas) örnek alınmasını da emretmiştir. İlgili ayet-i kerimede “And olsun ki Allah Resûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çokça zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”(Ahzâb, 33/21.) buyurulmuştur. Allah Resûlü’nün (sas) örnekliği, mümin şahsiyetinin inşası açısından zaruridir. Onun (sas) hayatında, ömür boyu karşılaşacağımız birçok durum için en güzel misaller mevcuttur. Bir insanda bulunabilecek en mükemmel özellikler, Allah Resûlü’nde (sas) toplanmıştır. Merhamet, iyilik, cömertlik, vefakârlık, dürüstlük, yiğitlik, sabır, adalet ve kulluk gibi tüm güzel sıfatlarda Allah Resûlü (sas) bizim için en üstün örnektir. Peygamberimizin sünnetinden hareketle şahsiyet inşasının aşamalarını iman, ihlas, ilim, amel ve güzel ahlak olarak beş başlık altında toplamak mümkündür.
1. İman
İslam’ın ilk ve en önemli talebi, kişinin Allah’a hakkıyla iman etmesidir. İmanla ilgili hadislerde imanın esasları, alametleri, amelle münasebeti ve müminin özellikleri gibi hususlar açıklanmıştır. Allah Resûlü’ne (sas) imanın ne olduğu sorulduğunda, iman esaslarını ifade ederek şöyle buyurmuşlardır: “İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, yani hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmandır.”(Müslim, Îmân, 1) Bu altı temel esas, imanın bel kemiğini oluşturur. Bunun yanında, dinden olduğu kesin biçimde kanıtlanan itikadi, amelî ve ahlaki bütün hükümlere inanmak ve bunların farz, helal veya haram olduğunu tasdik etmek de mümin olmanın şartıdır. İmanın bu temel esasları; bir müminin ruhunda kök saldıkça, onu daha sağlam ve güçlü bir imanla donatır. Şu da iyi bilinmelidir ki iman, tüm amellerin temelidir. Ameller ancak iman sayesinde anlam ve değer kazanır. Bu sebeple iman, her şeyden önce gelir.
Hadis-i şeriflerde imanın sağlam ve kuvvetli olması için Müslüman kimsenin bazı hususlara dikkat etmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (sas) şöyle buyurmuş- lardır: “Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemediği müddetçe hakkıyla iman etmiş olmaz.”(Buhârî, Îmân, 7.)Buna göre güzel ahlak sahibi bir Müslüman; kendisi için ne istiyor, neyi seviyor, neden hoşlanıyorsa Müslüman kardeşi için de aynısını istemelidir. Yine iyi bir Müslüman kendisi için neyi istemiyor, neden hoşlanmıyorsa aynı duyguları Müslüman kardeşi için hissetmelidir. Bu hadis-i şerif, Müslüman şahsiyetin temelini oluşturan ilk ve en önemli adıma işaret etmektedir. Burada hayat boyu nasıl davranacağımız konusunda önemli bir ilke ve prensip zikredilmiştir. Bu ilke uygulandığında Müslümanların yaşadığı toplumda birçok sosyal problemi önemli ölçüde azaltacaktır.
Mesela bir öğretmen sınıfa girdiğinde, “Bu öğrenciler benim ailemden birisi olsaydı, oğlum ya da kızım olsaydı, öğretmenimizin onlara nasıl hitap etmesini, derse nasıl hazırlanmasını, dersi nasıl anlatmasını ve öğrencilere nasıl davranmasını isterdim?” şeklinde düşünebiliyorsa hadis-i şerifin manasına göre davranıyor demektir. Aynı şekilde öğrenciler de “Acaba öğretmenimin yerinde ben olsaydım öğrencilerimin nasıl olmasını isterdim?” şeklinde düşünerek buna göre hareket ettiklerinde bu hadisin ruhuna uygun hareket etmiş olurlar. Aslında bu durum, ev içinde eşler arasında, iş yerlerinde, kamu kurumlarında, fabrikalarda kısaca insanın olduğu her yerde geçerlidir.
Bir sahabi Peygamber Efendimize (sas) gelerek imanın ne olduğunu sorduğunda şu cevabı almıştır: “Eğer yaptığın iyilik seni sevindiriyor, yaptığın kötülük de seni üzüyorsa sen müminsin.” Sonra adam günahın ne olduğunu sorunca Allah Resûlü (sas) şöyle bu- yurmuştur: “Bir şey gönlünü huzursuz ediyorsa onu bırak.”(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/253, 255.) Burada mümin bir kimsenin yaptığı iyiliğe sevinmesi, günaha üzülmesi iman alameti olarak zikredilmiştir.
Bir başka hadis-i şerifte de Hz. Peygamber, imanın tadına varmak için üç hususa dikkat edilmesi gerektiğini ifade etmiştir: “Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi imanın tadına varmıştır: Allah ve Resûlü’nü her şeyden daha çok sevmek, kişiyi yalnızca Allah için sevmek, ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi küfre düşmekten de hoşlanmamak.”(Buhârî, Îmân, 9,)
2. İhlas
İhlas, suyun bulanıklıktan arındırılması gibi kalbin her türlü manevi kirlilikten temizlenmesi ve ibadetleri yaparken riyanın terk edilmesidir. İhlas; bir amelin, başka bir gayeyle değil, sadece Allah için yapılması demektir. Bu yönüyle niyetle de ilgilidir. Bu sebeple ihlasta niyetin düzgün olması yani sadece Allah için olması şarttır. İhlas, bütün amellerin Allah için yapılması ve insan faktörünün devre dışı bırakılmasıdır. İhlas, kişinin duruşunun, hareketlerinin, oturup kalkmasının, sözlerinin ve fiillerinin tamamının kısacası bütün düşünce ve davranışlarının sadece Allah için olması demektir.
İhlas kişinin yalnızken de insanlar içindeyken de yaptığı amellerin ilahi rızaya uygun olmasıdır. Bir hadis-i şerifte üç farklı kişinin ahiretteki durumları anlatılır. Bir şehit, bir âlim ile malını insanlara veren varlıklı kimse. İhlas ve niyetin önemine dikkat çeken bu hadis-i şerif şöyledir:
“Kıyamet günü hesaba çekilecek ilk kişi, şehit düşmüş bir kimsedir. Allah’ın huzuruna getirilir. Allah Teâlâ ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve bunlara kavuştuğunu kabul eder. Yüce Allah bunlara karşılık ne yaptığını sorunca o, “Şehit düşünceye kadar senin uğrunda cihad ettim.” diye cevap verir. Allah Teâlâ “Yalan söylüyorsun. Sen ‘Babayiğit adam.’ denilsin diye savaştın. Öyle de denildi.” buyurur. Sonra emredilir ve o kişi yüzüstü cehenneme atılır.
Ardından ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur‘an okumuş olan bir kişi huzura getirilir. Allah Teâlâ, ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve kabul eder. Ona verdiği nimetlere karşılık ne yaptığını sorunca, “İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum.” cevabını verir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yalan söylüyorsun. Sen ‘Âlim insan.’ desinler diye ilim öğrendin, “Ne güzel okuyor!” desinler diye Kur’an okudun. Böyle de denildi.” Sonra emredilir ve o da yüzüstü cehenneme atılır.
Son olarak Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkân verdiği bir kişi getirilir. Allah Teâlâ verdiği nimetleri ona da hatırlatır. Hatırlar ve kabul eder. “Peki ya sen bu nimetlere karşılık ne yaptın?” buyurur. O da “Verilmesini sevdiğin, razı olduğun hiçbir yerden esirgemedim, sadece senin rızânı kazanmak için verdim, harcadım.” der. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yalan söylüyorsun. Hâlbuki sen, bütün yaptıklarını ‘Ne cömert adam!’ desinler diye yaptın. Böyle de denildi.” Sonra emredilir ve bu kişi de yüzüstü cehenneme atılır.”(Müslim, İmâre, 152) Bu hadis-i şerif, her işimizde niyetimizin güzel olması gerektiği konusunda güçlü bir uyarı içerir. İhlas ve niyetin önemi, ahiretteki durumumuz açısından hayati bir öneme sahiptir.
3. İlim
Toplumun sağlam temelleri, bireylerin üzerine kuruludur. Bu sebeple eğitime önem veren toplumlar, huzurlu ve erdemli olma eğilimindedirler. Allah Resûlü (sas) sahabenin eğitimini önemseyerek üstlenmiş ve kendi örnekliği ve önderliğinde bir saadet toplumu meydana gelmiştir.
Allah Resûlü (sas), insan şahsiyetinin oluşumunda çevrenin ve aldığı eğitimin önemine dikkat çektiği bir hadiste: “Her doğan ancak fıtrat üzere doğar. Bundan sonra anne babası onu Yahudi veya Hristiyan ya da Mecusi yapar.”(Buhârî, Cenâiz, 79.) buyurmuştur. Bu hadis-i şerif- ten, şahsiyetin oluşumunda çevrenin ve eğitimin etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Şüphesiz eğitim ve öğretim denilince akla ilk gelen husus ilimdir. İlim insanın yolunu aydınlatan bir nurdur. Allah Resûlü (sas) hicretten sonra ilk iş olarak Medine’de Mescid-i Nebevî’yi inşa etmiştir. Mescid-i Nebevî bir mektep olarak faaliyet göstermiştir. İslam’ı öğrenmek için gelen kişi ve gruplara Peygamber Efendimiz (sas) dini Mescid-i Nebevî’de öğretmiş, uygun zamanlarda ashab-ı kirama orada dersler vermiş, soruları mescidinde cevaplamıştır. Bu sayede Mescid-i Nebevî, her düzeyde ilmi faaliyetin gerçekleştirildiği önemli bir ilim merkezi hâline gelmiştir. Allah Resûlü ilimle iştigalin hayat boyu olmasını tavsiye ederek şöyle buyurmuşlardır: “Her kime, İslam’ı ihya etmek amacıyla ilim tahsil ederken ölüm gelirse cennette onunla peygamberler arasında sadece bir derece vardır.”(Dârimî, Mukaddime, 32.)
4. Amel
Sözlükte iş, fiil, çaba, çalışma manalarına gelen amel, insanın bir gaye ile yaptığı fiil olarak tarif edilmiştir. Amel, fiilden daha özeldir. Çünkü fiilde gaye şartı yoktur. Gayeli ya da gayesiz olabilir. Amel ise mutlaka bir gayeye binaen yapılır. Amel, dinin bütün emir, tavsiye veya yasaklarına konu olan, sonunda ceza veya mükâfat bulunan tutum ve davranışları içine alır. Kur’an-ı Kerim’e göre Allah Teâlâ; yeri ve gökleri, dünya nimetlerini, hayatı ve ölümü, hangilerinin daha güzel amel edecekleri hususunda insanları imtihan için yaratmıştır. Birçok ayet-i ke- rimede “İman edip salih amel işleyenler” ifadesiyle imanın hemen ardından salih amelin zikredilmesi dikkat çeker. Salih ameller dinin yapılmasını emir veya tavsiye ettiği; iyi, doğru, faydalı ve sevap kazanmaya vesile olan bütün işleri kapsar.
Amel arttıkça kişi, imanın lezzetini kalbinin derinliklerinde hisseder. Bu da imanın kuvvetlenmesi açısından son derece önemlidir. Allah Resûlü amellerin devamlılığına dikkat çekerek, “Allah’ın en sevdiği amel az da olsa devamlı olandır.”(Müslim, Müsâfirîn, 218.) buyurmuştur. Nitekim bu devamlılık, amellerin bereketini artıracaktır. Yine kişi bildiğiyle amel ederse yani öğrendiğini uygularsa ona yeni ilim kapıları açılacağı müjdesi verilmiştir: “Kim bildiğiyle amel ederse Allah ona bilmediğini nasip eder.”( Müslim, Müsâfirîn, 218) hadis-i şerifi bu gerçeği vurgular. Ancak burada niyet meselesi önemlidir. Amellerin kabulünde niyet, ölçüt olarak belirlenmiştir. Eğer niyet Allah içinse amel makbul ve kıymetlidir; aksi hâlde ise hiçbir kıymeti yoktur. Bu sebeple, “Ameller ancak niyetlere göre değerlenir.”(Müslim, İmâre, 155.) hadis-i şerifi bizlere bir uyarı olarak gelir. Ayrıca, iyi niyetle başlanan bir amelde zaman zaman niyetin değişebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle niyeti sık sık kontrol etmek ve düzeltmek son derece önemlidir.
5. Güzel Ahlak
Ahlak denildiğinde iyi ya da kötü, bütün huy ve davranışlar anlaşılır. Türkçede ise ahlak kelimesi hep güzel ahlak anlamında kullanılır. Ahlaklı insan denince hep güzel ahlaklı kimse, ahlak- sız denince de hep kötü ahlaklı, kötü huylu kimse anlaşılır.
Yüce dinimiz İslam, güzel ahlaka büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de Peygamber Efendimize (sas) hitaben: “Şüphesiz sen en yüce bir ahlak üzeresin.”(Kalem, 68/4.) buyrularak Peygamberimiz (sas) övülmüştür. Başka bir ayet-i kerimede bizlere her konuda Allah Resûlü’nü (sas) örnek almamız konusunda “Andolsun ki Allah Resûlü’nde sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çokça zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”( Ahzâb, 33/21.) buyurulmuştur. Hz. Âişe’ye (ra) Allah Resûlü’nün (sas) ahlakının nasıl olduğu sorulduğunda “Onun ahlakı Kur’an’dı.”(Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, Hadis No. 308.) şeklinde cevap vermiştir.
Dinimizin amaçlarından birisi de insanlar arasında iyi huy ve davranışların perçinleşip yaygınlaşmasını sağlamaktır. Bu konuda Allah Resûlü (sas) şöyle buyurmuştur: “Ben, ancak ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim.”(Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Hadis No. 20782.)
Allah Resûlü (sas) “Kıyamet günü müminin terazisinde güzel ahlaktan daha ağır bir şey yoktur.”(Tirmizî, Birr, 62.) buyurarak güzel ahlakın bir mümin için ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca “Benim yanımda en kıymetliniz ve kıyamet gününde bana en yakınınız ahlakı en güzel olanlarınızdır.”(Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Hadis No. 20799.) hadis-i şerifiyle güzel ahlakın kişiyi Allah Resûlü’ne yaklaştıracağı ifade edilmiştir.
Peygamberimiz (sas) müminlerin ahlaki açıdan birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini şöyle beyan etmişlerdir: “İman yönünden müminlerin en olgunu ahlakı en güzel olanlardır.”(Ebû Dâvûd, Sünne, 15.)
Kaynak: Hazreti peygamber ve şahsiyet inşası (dib yayınları)
Hazırlayan: Ümmühan bayrakçı Bilecik Müftülüğü il vaizi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.