AİLE KÖŞESİ

AİLE KÖŞESİ

İNSANIN SAYGINLIĞI BEDEN MAHREMİYETİ

İNSANIN SAYGINLIĞI BEDEN MAHREMİYETİ

Bir gün Allah Resûlü, ashâbıyla sohbet etmekteydi. Can dostları, mutlaka her kelimesini içlerine sindirmek, sonra da ailelerine, komşularına, arkadaşlarına özenle aktarmak için can kulağıyla onu dinliyorlardı. Muâviye b. Hayde de o gün Peygamber”in yanında olanlardan birisi idi. O da işittiklerini oğlu Hakîm”e anlatmayı severdi. Daha sonra torunu Behz de dedesinin hatıralarını bize nakleden zincirin bir halkası olmuştu. Sevgili Peygamberimizin, soruları cevapsız bırakmadığını bilen Muâviye, aklına takılanı ona sormaya karar verdi. “Ey Allah”ın Resûlü” dedi, “Örtülmesi gereken yerlerimizi kimin yanında örtelim?” Avret mahalli denilen mahrem bölgelerin örtülmesi gerektiğini daha önce İslâm Peygamberi”nden duymuştu çünkü. Ama bu örtünmenin sınırı ne idi? Hz. Peygamber şöyle cevapladı: “Hanımından başka herkese karşı örtülmesi gereken yerlerini ört.” Yabancı kadına karşı örtünmek gerektiğini anlayan Muâviye sormaya devam etti: “Peki, bir erkek başka bir erkeğin yanında nerelerini örtmeli?” “Gücün yettiğince avret yerlerini kimseye göstermemeye çalış!” buyurdu Peygamberimiz. O hâlde bedenin, cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesten gizlenmesi gereken özel bir kısmı vardı. Muâviye, “Kişi tek başına olunca ne kadar örtünmesi gerekir?” diye sordu bu sefer. Bunun üzerine Hz. Peygamber, örtünmenin mantığını kavramasına yardım etmek istercesine ona şu cevabı verdi: “Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en lâyık olan Allah”tır.” (Tirmizî, Edeb, 22)

Yüce Rabbimiz, bedenin ölümsüz olmadığını söylemiştir. “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmrân, 3/185) buyuran Cenâb-ı Hak, insana, gün gelip ölümle tanışacağını, o an bedeninin tekrar aslı olan toprağa döneceğini ama kıyametin kopması ile insanın yeniden dirileceğini anlatmıştır. Her ne kadar bazı insanlara bu dönüşüm anlaşılmaz ve inanılmaz gelse de, her ne kadar ufalanmış kemiklerin, lime lime olmuş ve toprağa karışmış etlerin tekrar bir beden hâline gelmeleri imkânsız görünse de, Yüce Rabbimiz bu gerçeğe inanmamızı istemektedir. O, bir benzeri daha olmayan parmak uçlarındaki en ince izlere varana kadar her bedeni tekrar varedeceğini Kur”an”da açıkça söylemektedir.(Kıyâme, 75/4.) İşte ruhların bedenlerle tekrar eşleştirildiği o güne kadar, ruhu gibi bedeni de insana emanettir. Onu iyi davranışlar sergilemede, iyi işler yapmada, iyiye yardım etmede kullanmalı, her bir organını tek tek kötüden ve kötülükten korumalıdır. Sevgili Peygamberimiz, “Bedeninin senin üzerinde hakkı var.” (Müslim, Sıyâm, 182.) buyururken, insana vücudu konusundaki sorumluluğunu hatırlatmaktadır. Gören bir göze, işiten bir kulağa, tutan bir ele, yürüyen bir ayağa, kısacası sağlıklı bir bedene sahip olmak, hayattaki en büyük nimetlerdendir. İnsanoğlu, Rabbinin verdiği her nimet gibi bu ikramın da değerini bilmeli, bedenini nerede kullandığının hesabını vereceğini unutmamalıdır. Zira gün gelecek, ağzı mühürlenecek de elleri konuşup ayakları yaptıklarına şahitlik edecektir.(Yâsîn, 36/65.)

İnsanın bedenini örtme güdüsünün yaratılıştan geldiği söylenebilir. Cennette yasak ağacın meyvesinden yemelerinden dolayı Hz. Âdem ve eşinin avret yerleri açılınca, ilk refleksleri yapraklar ile örtünmeye çalışmak olmuştur.(A’râf, 7/20-22.) Bir anlamda cinsellik bilincine erişen insanın tabiî refleksi edep yerlerini kapatmak olmuştur. İlk insanlara ait mağara resimlerinde bile, onların basit kıyafetlerle de olsa bedenlerinin özel kısımlarını saklama ihtiyacı hissettikleri görülmektedir. Bu ihtiyaç, zamanla her toplumun kendi gelenek, görenek ve inançları doğrultusunda bir giyim kültürü geliştirmesini sağlamıştır. Aslında küçük çocukların soyunurken utanıp bir kenara çekilmek istemeleri ya da anneleri onları giydirirken kendilerine bakan yabancı gözlerden rahatsız olup kızmaları, örtünme güdüsünün açık göstergesidir. Peygamber Efendimiz, işte bu hissin kaybolmamasını, aksine küçüklükten itibaren beslenmesini istemektedir. Bedenin örtülmesi hukukî bir zorunluluğun ya da dinî bir sınırlamanın ötesinde, fıtrî ve ahlâkî bir davranıştır. Erdemli bireyler yetiştirmenin ve sağlıklı bir toplum inşa etmenin yolu, küçük yaşta verilen ahlâk ve değer eğitiminden geçmektedir. Dolayısıyla çocuğa, bedeninin değerli ve kendisine özel olduğu, çok erken yaştan itibaren öğretilmelidir. Şüphesiz bu konudaki sorumluluk, bulûğ yaşına gelmekle kesinleşmektedir. Ergenliğe kadar çocuk bedeni, yetişkin bedeninin mahremiyeti gibi ciddi bir sınırlama ile karşı karşıya değildir. Zira Allah”ın Resûlü, “Âdet görme çağına gelen kızın namazı ancak başörtüsü ile kabul edilir.” ( Tirmizî, Salât, 160) derken ve eşlerinin yanında gördüğü genç kızların artık âdet olduklarını öğrenince örtünmelerini isterken, bu çizgiyi net bir biçimde çizmektedir. Ancak çocuğun bu yaşa kadar beden mahremiyeti konusunda dikkatli davranmayı öğrenmesi ihmal edilmemelidir. Küçük zihinlerde, kıymetli gördüğü her türlü varlığını sakınıp sakladığı gibi vücudunu da örtmesi gerektiği fikri belirmelidir. Başkasının bedenine saygılı olması, rahatsız edecek biçimde dokunmaması ve özel kısımlarına bakmaması gerektiğinin bilincine varan çocuk, aynı şeyleri kendi bedeni için de istemeyi öğrenmelidir. Peygamberimiz çocukların yedi yaşından sonra ayrı yataklarda yatmalarını isterken de(Ebû Dâvûd, Salât, 26.) bu bilinci pekiştirmeyi amaçlamaktadır.

İnsanın örtünmesi, başkasına duyduğu saygı kadar kendisine duyduğu saygı ile de ilintilidir. Kendisine olan saygısının ve özelini sahiplenmesinin bir göstergesidir. Mahrem yerlerini saklamak, vücuda olan itinanın ve hayâ duygusunun yansımasıdır. Hayâ duygusu ise Peygamberimizin ifadesi ile imandan kaynaklanır. Sevgili Peygamberimiz, “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Biriniz gusledeceğinde kapalı yerde yıkansın.” buyurmuştur.(Nesâî, Gusül, 7) O hâlde insan, bedenini yaratan ve kendisine hediye eden Rabbi ile arasındaki bağı düşünmeli, O”nun sevdiği huyları edinmekten şeref duymalıdır. Örtünme, özsaygısıyla alâkalıdır ve insan bedenine, öldükten sonra bile hürmet gösterilmelidir. Cenazenin bir örtü altında yıkanması ve kefenlenerek toprağa verilmesi de beden mahremiyetine gösterilecek son saygının ifadesi değil midir?

Bedenin mahrem oluşu, yani saygın oluşu onu pervasızca sergilememeyi ve teşhir etmemeyi gerektirmektedir. Bir gün ağır bir taş taşırken peştamalının çözülüp yere düşmesi sonucu çıplak kaldığını ama taşı bırakıp da peştamalını tekrar kuşanamadığını anlatan Misver b. Mahreme, olayı gören Peygamberimizin derhâl kendisini uyararak, “Dön de elbiseni al. Sakın çıplak dolaşmayın!” ( Müslim, Hayız, 78.) buyurduğunu söylemektedir.

Kişinin banyo yaparken de vücudunun başkası tarafından görülmesine engel olması gerektiğini hatırlatan Peygamberimiz, “... Biriniz gusledeceğinde kapalı yerde yıkansın.” (Nesâî, Gusül, 7) buyurmuş, kendisi de buna dikkat ederek ashâbına örnek olmuştur. Diğer taraftan namaz kılarken bedenini örtecek bir kumaşa bürünen Peygamberimiz, erkeklerin de kadınların da ibadet esnasında örtünmelerini istemiştir.

Edep timsali olan Sevgili Peygamberimiz, ashâbından birinin dizlerinin üst kısmı görülecek şekilde bacaklarını açarak oturduğunu görünce, “Uyluğunu ört. Çünkü uyluk avrettendir.” (Tirmizî, Edeb, 40) demiştir. Dinimizin erkek için belirlediği avret bölgesi göbek ile diz kapağı arasıdır.(Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, II, 298.) Ancak kadın bedeninin daha özel ve çekici olması, erkek bedeninden daha fazla örtülmesini gerekli kılmıştır. Kadın olsun erkek olsun insan toplum içinde bedeni ve cazibesi ile değil, düşünceleri ve davranışları ile ön plana çıkmalı, bilhassa kadınlar, giysileri içinde toplumsal alanda daha rahat hareket etme imkânı bulmalıdır. Allah”ın Resûlü, kadınların eteklerinin, o bölgenin geleneğine göre entari giyen ya da peştamal kuşanan erkeklerin eteklerinden bir karış daha uzun olmasını istemiş,(Nesâî, Zînet, 105)kızı Fâtıma”nın elbisesini de bacaklarını örtecek şekilde ayarlamıştır.(Tirmizî, Libâs, 9.)

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nûr, 24/31.) buyurmuştu Yüce Rabbimiz. Böylelikle kadınlardan sadece gövdelerini değil baş ve göğüslerini de örtmelerini istemiş, ayrıca güzelliklerini kimin yanında sakınıp saklamaları gerekmediğini de açıkça sıralamıştı. Rabbimiz, hanımların dışarı çıkarken evde giydikleri elbiselerinin üzerine bir dış giysi almalarını istemişti:“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” (Ahzâb, 33/59.) buyurmuştu.

Bu ilâhî buyruğun ardından giyinme tarzlarını yeniden gözden geçiren mümin hanımlar, şaşırtıcı bir hızla yeni duruma uyum sağlamıştı. Hz. Âişe yaşananları şöyle anlatıyordu: “Allah, ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Allah, “Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar.” (Nûr, 24/31.) âyetini indirince, onlar (dışarıda giydikleri uzun) elbiselerinin kenarından kesip (elde ettikleri parça ile) derhâl başlarını örttüler.”(Buhârî, Tefsîr, (Nûr) 12.) Peygamberimiz de bir defasında kendisine hediye olarak gelen ipekli bir kumaşın Hz. Ali tarafından giyilmesi yerine hanımlar tarafından başörtüsü olarak kullanılmasını önermişti.(İbn Mâce, Libâs, 19.) Böylelikle câhiliyenin gelişigüzel olan giyim kuşam alışkanlığı ıslah edilmiş ve yeni bir ölçü getirilmişti.

“Giyinmenin teşvik edilmesiyle, teşhirciliğe de engel olunmaktadır. Bu bağlamda bedeni örtmek amacıyla giyilen kıyafetlerin çok dar olmamasını isteyen Hz. Peygamber, eğer elbise ince ve şeffaf bir kumaştan yapılmışsa altına astarlık giyilmesini önermiştir.(Ebû Dâvûd, Libâs, 36.) O, aslında giyinmiş olmalarına rağmen uygunsuz kıyafetlerinden dolayı âdeta çıplak gibi görünen ve bedenlerini esirgemeyen kimselerin cennetten mahrum kalacaklarını hatırlatmıştır.(Müslim, Cennet, 52.)

Beden mahremiyeti her ne kadar karşı cins söz konusu olduğunda daha bariz biçimde ele alınmaktaysa da aslında aynı cinsten olan insanların da birbirlerinin yanında bedenlerini sınırsızca açmamamaları gerekmektedir. Yani kadının kadın yanında, erkeğin de erkek yanında vücudunun özel bölgelerini gizlemesi gerekmektedir. Göbek ve diz kapağı arasındaki mahrem kısmın ihtiyaç dışında açılması her hâlükârda hoş karşılanmamış, hemcinsler arasında dahi anlamsız biçimde ten temasında bulunmak yasaklanmıştır. “Hz. Peygamber, anne gibi candan öte bir canın yanında bile yetişkin bir ferdin bedensel sınırlara dikkat etmesi gerektiğini söylerken de aynı hassasiyeti ve nezaketi korumayı amaçlamaktadır. Bir kişi Peygamberimize, “Ey Allah”ın Resûlü, annemin yanına girmek için izin isteyecek miyim?” diye sorduğunda O, “Evet.” buyurmuştur. O kişi, “Ben onunla aynı evde oturuyorum.” deyince Hz. Peygamber, “(Yanına gireceğinde) ondan izin iste.” diye cevabını tekrarlamıştır. Bu sefer sözünü sürdürüp, “Ona ben hizmet ediyorum.” diye üsteleyince Allah”ın Resûlü, “Ondan izin iste, onu çıplak olarak görmek ister misin?” demiştir. Adam doğal olarak, “Hayır,” demiş, bunun üzerine Peygamberimiz, “O hâlde, izin almadan annenin yanına girme.” buyurmuştur.(Muvatta’, İsti’zân, 1.) Anlaşıldığı üzere, anne ve babanın saygınlığı ile doğru orantılı olarak, onların mahremine karşı da özenli davranmak gerekmektedir.

Bedeni değerli hissederek koruma algısı, iki yönlü bir duyarlılığı gerektirmektedir. Kişi kendi bedenine olduğu kadar karşısındaki kimsenin bedenine de saygılı davranmak zorundadır. Bu bağlamda vücudunu izinsiz ve haksız bakışlara karşı örttüğü gibi bir başkasının özeline karşı da saygılı olmalıdır. Rabbimiz, gözlerini haramdan sakınma emrini Kur”an”da iki defa tekrarlamakta ve her iki cinse de ayrı ayrı hitap ederek bu konuda önce erkeklerden, sonra da kadınlardan aynı hassasiyeti göstermelerini istemektedir: “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar... Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar...” (Nûr 24/30-31.) Hz. Peygamber, tesadüfen görüvermenin bir günahı olmasa da ikinci defa dikkatle bakarak tedirginlik oluşturmaya kimsenin hakkı olmadığını söylemiş, “Bir bakışa, diğerini ekleme!” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 42-43) demiştir. Bir kadının ya da erkeğin güzelliğini ansızın gören kimsenin, bakışlarını başka yöne çevirmesi Peygamber ahlâkının gereğidir. Zira Peygamberimiz, genç bir kadının güzelliğinden gözlerini alamayan amcasının oğlu Fadl”ın yüzünü bizzat mübarek eliyle tutup öbür tarafa çevirmiştir. Dolayısıyla halk arasında yaygın olan “Güzele bakmak sevaptır,” mantığı, beden mahremiyetini ihlâl ettiği için Peygamberimizin uygulamaları ile örtüşmemektedir.

Sevgili Peygamberimiz, sara hastalığı sebebiyle nöbet geçiren ve bayıldığı esnada bedenini koruyamayan bir hanımın üstü başı açılmasın diye özel dua buyurmuş,(Buhârî, Merdâ, 6.) onu yabancı bakışların tedirginliğinden kurtarmıştır. Ayrıca yol kenarında oturarak sohbet etme alışkanlıklarını bırakmak istemeyen ashâbına, o hâlde yoldan gelip geçenlerin rahatsız olmaması için bakışlarına hâkim olmaları gerektiğini söylemiştir. Allah”ın

“Ey âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik.” (A’râf, 7/26.) buyuran Rabbimiz, elbette bu giysileri amacına uygun kullanmamız için yaratmıştır. Bu âyete göre giyinmenin amacı, mahrem yerleri örtmek ve süslenmek olabilir. “(Allah) sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar verdi.” (Nahl, 16/81.) âyetinin anlattığı gibi giyinmenin amacı, korunmak ve kendini savunmak da olabilir. Amacı ne olursa olsun bedeni örtmek ve sakınmak, insan olmanın gereğidir, insanî bir üstünlüktür. Şeytan, insanı böylesine değerli bir histen uzaklaştırarak beden mahremiyetini ihlâl eden hatalara sürüklemek için uğraşacaktır. Yüce Yaratıcı, “Ey Âdemoğulları! Şeytan ana ve babanızı kötü yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa sizi de aldatmasın.” (A’râf, 7/27.) âyetiyle bu konuda kullarını uyarmaktadır. İffetini ve haysiyetini korumak amacıyla bedenini örtmek, takvanın yani Allah karşısında hürmetkâr ve sorumluluk sahibi bir duruşun gereğidir. Çünkü O, şöyle buyurmaktadır: “Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.” (A’râf, 7/26.)

KAYNAK: HADİSLERLE İSLAM (DİB) YAYINLARI

HAZIRLAYAN: ÜMMÜHAN BAYRAKÇI BİLECİK MÜFTÜLÜĞÜ İL VAİZİ

Bu yazı toplam 691 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
AİLE KÖŞESİ Arşivi
SON YAZILAR