Kulaklıtaş Çeşmesi/ Bileciklilerindir !!!
Bu haftaki yazımda, Bilecik’te zaman zaman gündeme gelen ve hemen herkesin nerede olduğunu merak ettiği Kulaklıtaş Çeşmesi'nin öyküsü üzerinde duracağım.
Biliyorsunuz, şehrimizin tarihi eski çağlara kadar dayanmaktadır. Fakat antik çağlardan, Roma’dan, Bizans’tan günümüze çok şey kaldığını söyleyemeyiz. Antik mezar, çanak-çömlek gibi tespit edilebilen tarihi kalıntıların bir kısmı Bilecik şehir müzesinde sergilenmektedir.
Bunlar arasında belki de en ilginci halk arasında Baş çeşme, Oluklutaş veya Kulaklıtaş diye bilinen ve bir dönem çeşme olarak şehir meydanında kullanılan Roma dönemine ait lahittir. Son derece mükemmel bir işçilikle üzerine medüz kabartmalarının işlendiği bu lahidin nerede olduğu veya başına nelerin geldiği ise bugüne kadar karanlıkta kalmıştır.
Yakın bir zaman önce Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarih Bölümünde görev yapan Öğretim Üyesi Ali Okumuş’un lahit çeşmeyle ilgili kaleme aldığı makale, konuyla ilgili bilinmeyen birçok noktayı gün yüzüne çıkardı.
Başlamadan önce şunu söylemeliyim ki adeta bir şehir efsanesine dönüşen lahdin bir kamyona yüklenip kaçırıldığı iddiası yapılan bu gibi yeni araştırmalarla yerini farklı bir tartışmaya bırakacağa benzemektedir.
Ortaya çıkan bilgilere göre lahit, Bilecik’teki Beşiktaş mahallesinden alınarak şehre odunlar üzerinde taşınmak suretiyle getirilmişti. Bu işlemin Ertuğrul Sancağının oluşturularak Bilecik’in sancak merkezi olarak belirlendiği zamanlarda yapıldığı anlaşılmaktadır. Zira Bilecik’e ilk tayin edilen sancak mutasarrıfı Ahmed Fuad Bey’in (kısa bir süre sonra paşa rütbesini alacaktır) şehirde su yolları açtırdığı, şoseler yaptırdığı ve Hükümet Konağı inşa ettirdiği bilinmektedir.
Oldukça aktif bir şekilde Bilecik’te mutasarrıflık yaparak birçok eser vücuda getiren Ahmed Fuad Bey’in bugün Bilecik’te hatırlanmıyor olması üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur. Bu meseleyi başka bir yazıya bırakarak lahdin çeşme olarak şehrin neresine yerleştirildiğine bakalım.
Ali Okumuş, gazeteci Ahmed İhsan’ın [Tokgöz] 1892 yılında Bilecik’i ziyareti esnasında lahit çeşmeden de bahseden yazısına dayanarak lahit çeşmenin Tevfik Bey Caddesi ile Dedeoğlu Caddesi’nin kesiştiği noktada bulunmuş olabileceğini düşünmektedir. Ayrıca bugün yenilenmiş olarak Atatürk Parkı’nın köşesinde bulunan ve ilk defa 1944 yılında inşa edilen Üner Çeşmesi’nin de aynı noktada bulunuyor olması tesadüf değildir.
Üner Çeşmesi demişken bir hususun altını çizmek isterim. Üner Çeşmesi’ni yaptıran kişi Selahattin Üner isimli bir validir. Selahattin Üner, 1942-1945 yılları arasında şehrimizde valilik yapmıştır. Kendi soyadıyla anılan çeşmenin yanı sıra eski Hamsu Köprüsü’nü de yaptıran kişidir. Şehrimize katkı sunan, hâlâ bir kısmı hemen her gün geçtiğimiz yolların üzerinde duran eserler inşa eden isimleri en azından unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Demek istediğim, Bilecik Belediyesi’nin güzel bir işçilik ve yerli mermer kullanarak yeniden yaptırdığı Üner Çeşme’sinin üzerine herhangi bir açıklama yazmamasının, gelecek nesiller için tıpkı meşhur Ahmed Fuad Paşa’nın onca eserine rağmen unutulması gibi Vali Selahaddin Üner’in de büsbütün unutulmasına yol açacaktır. En azından çeşmenin bir köşesine tarihi geçmişini anlatan küçük de olsa bir kitabe yerleştirilebilir.
Lahit çeşmeye dönelim.
Kulaklıtaş çeşmesinin tam olarak hangi tarihte söz ettiğimiz yere taşındığı bilinmiyor. Ancak Ahmed Fuad Paşa’nın mutasarrıf olarak Bilecik’e geldiği yıl olan 1885 ile lahit çeşmeden ilk olarak bahseden meşhur Goltz Paşa’nın şehre geldiği 1889 yılları arasında lahit Beşiktaş’tan getirilmiş olmalıdır.
Goltz Paşa gibi birçok İngiliz, Fransız ve Alman oryantalistler çeşmeyi görmüş ve kaleme aldığı seyahatnamelerde çeşmeden bahsetmişlerdi. Hatta dönemin gazete ve mecmualarında birçok fotoğrafı yayımlanmış ve kartpostallar üzerine lahit çeşme görseli basılmıştı. Devrin seyahat rehberlerinde bile seyyahlara Bilecik’e giderek bu tarihi eseri görmeleri önerilir hale gelmişti.
Buraya kadar her şey yolunda ve tahmin edileceği şekilde gelişiyor. Ta ki Birinci Dünya Savaşı’nın patlak verip, Osmanlı’nın bir şekilde harbe dahil olması, savaşı kaybetmesi ve sonrasında toprakları işgal edilmesine kadar… Bilecik’in Yunanlılar tarafından işgali şehirde büyük bir tahribata yol açtığı gibi Kulaklıtaş çeşmesinin su yollarının da zarar görmesiyle sonuçlanmıştı.
Albert Khan arşivinde yer alan Bilecik fotoğraflarına bakılırsa bu durum daha açık bir şekilde görülebilir. Hatta bu fotoğraflardan birisinde görülen Kulaklıtaş çeşmesi, işgalin sadece Müslüman ve Türk unsurlara zarar vermediği, Roma döneminden kalma tarihi bir eser olan lahit çeşmenin de bundan nasibini aldığını göstermektedir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında suyolları bozulan, bundan dolayı artık suyunun akmadığı lahit çeşme adeta bir köşede harap ve atıl bir vaziyette beklemektedir. Muhtemelen tarihi bir eserin bu durumuna, Bilecik belediye başkanlığı da yapmış olan Mustafa Kemal Güney’in oğlu Necmi Güney epey üzülmüş olmalı ki koca, yekpare taşı bu halden kurtarmanın yollarını arar. En mantıklı yol olarak durumu ulusal bir gazetede kaleme aldığı bir makale ile ilgililere iletmek ister. Son Posta gazetesinde yayımlanan yazısı epey dokunaklıdır. Yazısına “Her ne olursa olsun 17 asırlık bir tarihi taşıyan bu taşın muhafazası lâzımdır.” sözleriyle son verir.
Gerek lahit çeşmenin hazin durumu gerekse Necmi Güney’in bu çabaları bir sonuç verir. Şehirdeki yetkililer çeşmeyi korumak için onu güvenli bir yere taşımak isterler. Tam bu sırada koca taş devrilir ve paramparça olur!
Necmi Güney’e göre ehliyetsiz kimseler çalıştırılmış, gerekli tedbirler alınmadığı için lahit parçalanmıştır. Daha önce yazdığı yazılardan hareketle 1937 yılında kitaplaştırdığı ve Bilecik Halkevi’nin ilk kitabı olarak yayımlanan “Bilecik, Tarih ve Coğrafya Etüdü” isimli kitabında Necmi Güney yaşananları şöyle anlatır:
“1932 senesinde belediye her ne düşünceye istinat ettiyse bunu [lahit çeşmeyi] buradan kaldırtmış ve usta kimseler çalıştırılmadığı için taş berbat olmuştur. Bu yekpare lahdin kırılan bir parçası Cumhuriyet meydanının bir köşesinde, diğer bir parçası Adliye Sarayı’nın karşısında, bir parçası da başka bir yerde gelip geçenlere sırıtmaktadır.”
Evet, lahit zannedildiği gibi birileri tarafından kaçırılmamış, kamyona yüklenip götürülmemiş, maalesef kırılmış ve berbat olmuştur. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu tarihlere yakın bir zamanda Bilecik’e vali olarak gelen Selahattin Üner Bey, lahit çeşmenin yakınlarına kendi soyadıyla anılan yeni bir çeşme yaptırmıştır.
Halk uzun zaman bu çeşmeyi hafızalarından silememiş onu Kulaklıtaş veya Oluklutaş ismiyle hatırlaya gelmiştir. Necmi Güney de zikrettiğim kitabının kapağına lahit çeşmenin bir fotoğrafını yerleştirdiği gibi 1950’ler de yaptığı belediye başkanlığı esnasında Vatan Gazetesi’nin yayımladığı “Bilecik İlavesi” isimli ekinde de onca tarihi esere rağmen Bilecik’in en önemli eserlerinden biri olarak lahit çeşmenin eski bir fotoğrafını koydurmuştu. Altında verilen açıklama son derece manidardı: “Bilecik’te Oluklu çeşme: Eski devirlere ait olan bu heykelli taş sonradan bölünerek Bilecik’in muhtelif yerlerinde muhafaza edilmektedir.”
Bu tarihten sonra her şey adeta kayıplara karışıyor. Şehrin muhtelif bölgelerine dağılan lahit çeşme kalıntıları bakımsızlık ve ilgisizlikten yok oluyor. Belki de iddia edildiği gibi birileri tarafından alınıp götürülüyor. Ama en ilginç olanı ise bunca önemi olan tarihi bir eserden ne şehri tanıtan kitaplarda ne de müze ve ziyaret alanlarında en ufak bir bilgi yoktur.
Bu lahdin şehrimizin önemli bir simgesi olduğunu yeniden hatırlatmak isterim. Keşke bir replikası şehrimizde uygun bir yere yerleştirilebilse ve en azından zihinlerden silinip gitmesi engellenebilse…
Haftaya yeniden buluşmak dileğiyle….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.