MEVLÂ GÖRELİM NEYLER…
Bu seçimlerde hiçbir parti, şöyle gönül rahatlığı ile zafer nârâsı atacak ölçüde millet takdiri kazanamadı. Ne gönül rahatlığı ile zafer nârası, kazananı olmayan bir seçime şahit olduk.
Geçen haftaki “Seçim tahmini” başlıklı yazımda (02.06.2015) sadece CHP için bir tahminde bulunmuş ve şöyle demiştim: “Millet (…) seçim sonuçları ile şunu diyecek Kılıçdaroğlu´na: Yüzde otuz beş oy alamazsam (alamazsak değil) istifa ederim diyordun; haydi bakalım sözünü yerine getir! Gerçi o, bu sözünden sonra yüzde yirmi altı oy alamazsam istifa ederim söylemine çark etmişti. Yüzde otuz beşin tevili, inkârı ve reddi olabilir ama önceki seçimde aldığı yüzdenin tevili yok”... Şimdi açıkça görülüyor ki, tevili mümkün olamayacak ve hiçbir bahaneye sığınılamayacak şekilde seçimin en büyük mağlûbu Kılıçdaroğlu´nun şahsında CHP´dir… Veya onun yüzünden CHP´dir. Daha açık ifadeyle, Kılıçdaroğlu´dur. Millet, sözünü söylemiştir; sıra sözün yerine gelmesindedir.
Barajı aştığına göre, isabetli bir öngörüde bulunmuş, cesaretle risk almış ve hedefine ulaşmış; dolayısıyla HDP, seçimin kazananıdır denemez… Bu sonuç, barajı aşması işlerine gelen dış ve iç çevrelerin hormonlu gayretleriyle, emanet oylarla alındı. Demirtaş, “Bize emanet oylarla destek verenleri mahcup etmeyeceğiz” diyerek bunu ifade etti. HDP kazanmadı, kazançlı çıktı. Koşuyu yarım bırakmayıp, güç belâ tamamlayan son koşucunun, şampiyon misali alkışlanması gibi…
Genel başkanı, “tek başımıza iktidar olacağız, ne koalisyonu” diyen, üstelik iktidar potansiyeli olan, daha önce buna uygun oylar alan bir parti için (MHP) 3 puanlık artış, zafer değildir. Ama tek tek sebeplerini açıklayarak, hiçbir koalisyona dâhil olmayacağını açıklamak, ufukta görünen seçim için artı puandır.
Bütün muhalefetin, Gülen organizasyonunun, heveskâr ve güdümlü bağımsızların, çaresizlikten bir araya gelenlerin, iç ve dış basının ve kuvvet odaklarının hep birlikte hezimete uğratmak istedikleri bir partiyi, ancak tek başına hükümet kuramayacak duruma düşürebilmesi de kazanmak değildir. Ama üzerine çullanılan parti açısından kayıptır. Birinci parti olma durumunu korumuş olmasına rağmen... Çünkü 9 Mayıs 2015´teki Hatay mitinginde Davutoğlu, “Ben buradan, Hatay´dan meydan okuyorum. Eğer AK Parti 7 Haziran´da en güçlü parti olarak çıkmazsa, tek başına iktidar olmazsa, ben açıklıyorum 8 Haziran´da istifa edeceğim” demişti. Bunu demeseydi, mesele yoktu. Mecburen yapılmış gibi görünen “balkon konuşmasında” birinci partiyiz ve her bölgede varız, tesellisine haklı da olsa sığınmayacağız ve ilk genel kurulda nefs muhasebemizi ona göre yapıp milletimizin takdirine bu ruhla talip olacağız denmesi, kanaatimce daha uygun olurdu. Ayrı bir parti gibi, meydanlara çıkıp, milletten 400 milletvekili talep etmek de millet tarafından, bunun yanlışlığını söyleyen partilere prim vermeden, hoş karşılanmadı, faturası ima ettiği partiye, haliyle de genel başkanına kesildi. İlk genel kurulda, nefs muhasebesini yapmış olarak “Ahmet Hoca” olarak, “Davutoğulları´nın Ahmet” olarak parti güvenoyunu talep etmesi şart olmuştur.
Sadece bir partinin (CHP), gelin olma heveslisi kız gibi, her türlü sorumluluğu almaya hazırız çıkışı onu ve genel başkanını zor durumdan kurtaramayacak gibi görünüyor.
Bu seçimin kazancı; bütün partileri, bir türlü yanaşmadıkları nefs muhasebesine mecbur etmek olacaktır. Dikkatinize arzederim; seçimler, genel olarak bazı zihniyetlerin, kişilerin, partilerin, oluşumların tasfiyesi olarak tecelli etmektedir.
“Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.