ABDULKADİR İLGEN

ABDULKADİR İLGEN

MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE BAZI GÖZLEMLER

MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE BAZI GÖZLEMLER

Kökleri Aydınlanma felsefesine kadar giden bir kavramın, ulus-devlet, modern anlamdaki piyasa yapıları, üretim ve tüketim şekilleriyle bunlara dayalı ilişkilerin belirlediği yeni biçimler üzerinden yeniden tanımlandığı bir çağda, türdeş bir tanıma kavuşamayışı gayet tabiî idi. Batı dünyasında birini Fransız, diğerini ise Alman milliyetçilik tanımından alan farklılaşmanın sebep ve süreçleri üzerinde yaygın bir literatür bulunduğu için, burada sadece milliyetçiliğin Türkiye serüveni üzerinde durulacaktır.

Türk modernleşme süreci denilen hadisenin kökleri, kimilerine göre Lâle Devri’ne kadar geriye götürülse bile, yapısal reformların hayata geçirildiği asıl değişiklik Tanzimat reformlarıyla başlar. Bunu, birinci ve ikinci Meşrutiyet düzenlemeleriyle Cumhuriyet devrinin radikal inkılâpları izler.

Modernleşme ve uluslaşma süreçlerinin tamamı, hem içeride, hem de dışarıda kendisini önceleyen siyasî, teknik, kültürel vs. olarak sıralanabilecek bir dizi gelişme dikkate alınmadan anlaşılamaz. Bunlardan her biri, kâh bir diğerinin sebebi, kâh sonucu olarak karşılıklı bir etkileşim hâlinde, bazen yan-yana bazen de karşı karşıya nesillerin fikir ve davranışları üzerinde etkili olmuştur.

Türk İnkılâbı, kelimenin tam anlamıyla bir “batılaşma” projesidir. Kendisine tekaddüm eden modernleşme hareketlerinin yarattığı “dual” yapıya son vermek isteyen inkılâpçılar, bir tür sentez arayışı olan Gökalp’in formüle ettiği kültür-medeniyet ayrımını da, açıkça1 reddediyorlardı. Bunun anlamı, sadece teknolojide değil, aynı zamanda kültürel projelerde de Batı’nın benimsenmesi, bütün ölçülerin Batı medeniyetine göre yeniden yapılandırılmasından başka bir şey değildi.

Bu, “hemen hemen yalnız bize nasip olan bir tecrübe, bir imtihandır ve kıtaların çehresini değiştiren büyük göçler, ayrılma ve yeniden kaynaşma devirleri bir yana bırakılacak olursa, ona benzer bir macerayı, bir milletin tek başına yaşadığını göremeyiz. Ne Büyük Petro’nun himmetiyle hazırlanan Rus uyanışında, ne Alman rönesansında, ne Fransız ihtilalinde, ne de Hıristiyanlık reformunda, ne İran’ın Müslümanlaşmasında, hatta ne de çok defa coğrafî çevre değiştiği için bizim İslamlaşmamızda bu cinsten, bu müntehada yapılmış tecrübe mahiyeti yoktur.”

Değişimin bu derece kesin tavrı, memleket hayatının, müstemleke ülkelerinde ancak görülebilecek tuhaf bir manzaraya bürünmesine yol açtı. Bu tavır, bizde milliyet fikrinin esası sayılabilecek devam fikrinin bütünüyle yok olması ve o günden bu güne içimizde sürekli mücadele hâlinde bulunan eski-yeni geriliminin de nirengi noktalarından biridir. Bir tür modernleşme projesi olan Türk İnkılâbının milliyetçilik ideolojisi, hareket noktası olarak ilhamını tarihî süreklilik fikrinden değil, bir tür köklerden kopuş olan Batılaşma fikrinden alıyordu.

Türkiye’de genellikle muhafazakâr muhitlerde yeşeren ve içinde tarihî nostalji kadar romantik fikirleri de barındıran milliyetçi hareketler, tam da bu noktada birincilerin temsil ettiği jakoben-batıcı çizgiden ayrılıyordu. Başlangıçta milliyetçi mukaddesatçı retoriklerle kendini ifade eden gelenekselci muhafazakâr çizgi, girilen batılaşma sürecini milliyet fikrinin özüne yapılmış bir kasıt olarak telakki ediyordu. O döneme ait yazılanların kuşbakışı bir taraması, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bunun ipuçlarını verir. 

İnkılâpçıların gözünde ise, “köklere kadar inen devrim kararlarını sevmeyen” gerici Türkçüler, belli bir yere kadar birlikte hareket edilecek birer dolgu malzemesinden başka bir şey değillerdi. Bugün de “ulusalcı” bir retorikle temayüz eden batıcı elitlerin, ikinci gruptakilere bakışı aynı çizginin devamından başka bir şey değildir.

 

Bu yazı toplam 738 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ABDULKADİR İLGEN Arşivi
SON YAZILAR