MURAT YORULMAZ

MURAT YORULMAZ

TUZUN KOKTUĞU ANLAŞILDI MI?..

TUZUN KOKTUĞU ANLAŞILDI MI?..

Bugün 16 Aralık… Bundan tam bir yıl önce devlet içerisinden bir grup, bir takım yolsuzluk ve rüşvet şüpheleri ile harekete geçerek başta bakan çocukları olmak üzere aralarında üst düzey bürokratlar, belediye başkanları ve iş adamlarının da bulunduğu bir çevreye karşı operasyon yaparak hükümeti devirmeye girişmişti…

Aradan geçen sürede yaşanılanlar herkesin malumu… Kardelen’in Ocak-Mart 2014 dönemine denk gelen 79. sayısında bu konu ile ilgili bir yazı yazmıştım. Meramımı anlatabilmek için “Tuz Koktu” ismi ile neşredilen bu yazıdan çeşitli bölümleri alıyorum:

“Türkiye’de şimdiye kadar yasama ve yürütme organlarının işleyişindeki aksaklıklardan kaynaklanan siyasî krizler yaşanmıştı. 17 Aralık operasyonu ile birlikte ülke gündemimize bir de yargıdaki paralel devlet iddiaları girdi. Yargının kontrolden çıkması ve keyfe keder uygulamalar yapması ile de şimdiye kadar yaşamadığımız bir siyasî kriz ile karşı karşıya kaldık. Ayrıca bundan önce yaşanan krizlerde bir takım grup ve cuntalara örtülü destek veren yargının bu sefer krizin tam ortasında olması sebebiyle de “Yargı” gücünün elinde tutanlarca ne kadar büyük bir silâh olduğunu da ilk defa görmüş olduk...”

“(…) bu çaresizlik hissiyatı, şimdiye kadar bir örneği görülmemiş olan, soruşturmaların gizlenmesi, hukuk dışı dinlemeler yapılması, yargı içerisinde hâkim, savcı ve kolluktan oluşan bir cunta kurulması gibi faaliyetlerin gün yüzüne çıkmasından kaynaklanıyor.”

“Kamuoyunda açıkça bir cunta hareketi olarak görülen, yargıdaki bu yapılanmanın medya ayağı ve bir takım liberaller tartışmayı yargıya müdahale ve yürütmenin otoriterleşmesi noktasına getirmeye çalışıyorlar. Bu tespitlerinde haklı olduklarını göstermek için de (…) hükümetin yasama ve yürütme gücünden kaynaklanan müdahalelerini gösteriyorlar.”

“Ama gözden kaçan bir şey var. (…) hukuku uygulamakla yükümlü olan kurumların eylemlerinin hukuka uygunluğu denetlenemeyecek mi?..”

“Şu son operasyonlara, medyaya yansıdıkları kadarıyla, bir de bu gözle bakalım...

17 Aralık operasyonunda, soruşturma dosyaları kısaca “UYAP” ismi verilen (…) dijital ortamda aktarıldığı veritabanına işlenmiyor, soruşturma dosyasını açıp sahte isimler vererek yürütme tarafından denetlenmesinin önüne geçiliyor. (…) Polnet’te de bu operasyondan iz yok. Üç ayrı ve birbirinden farklı soruşturma tek bir operasyonmuş gibi gösterilerek beklenen menfaatin çoğalması amaçlanıyor. Teknik takip ve dinleme işlemleri uzun süre önce bitmesine rağmen kendileri için en iyi ve hükümet için de en zayıf an kollanıyor. (…) Polisin hazırlayacağı fezlekenin savcılar tarafından yazıldığı ve polislere bu fezlekenin imzaya zorlandığı gibi bilgiler geliyor. Ayrıca soruşturma başındaki savcıların ve adlî kolluk görevini yapan polislerin sıralı amirlerinin bu dosyalardan, operasyondan ve yapılan işlerden haberi olmuyor. Üzerinde mahkemece gizlilik kararı bulunan soruşturma dosyalarındaki aramalarla ilgili olarak bazı resimler, video kayıtları ve tutanaklar basına sızdırılıyor... Şüphelileri zor durumda bırakacak haberler sızarken, onların lehine olabilecek deliller ve ifadeler ise gizli kalmaya devam ediyor.”

“17 Aralık operasyonunun ilk gününden sonra hükümet hemen “Adlî Kolluk Yönetmeliği”ni değiştirdi. (…) Yapılan değişikliklerle savcıların bir suç şüphesini soruştururken başsavcıya bilgi vermeleri ve talimat almaları gerekiyor.

Ama 25 Aralık’taki ikinci operasyonda savcı bunu yapmıyor, polisler değişmeye başladığı için yönetmeliğe aykırı emir veren savcının bu emrine, yeni görevlendirilen polisler direniyor. (…) İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın basın açıklamasından biliyoruz ki, savcı bir gün önce başsavcıya dosyayla ilgili bilgi vereceğini söylüyor, bilgi vereceği gün operasyon düğmesine basıyor. Emniyet direnince jandarmayı görevlendirmek istiyor, jandarma da direniyor. Teamüllerin aksine aynı gün medyaya basın açıklaması yapıyor…”

“Tır operasyonunda da, savcı Mit mensuplarının kimlik göstermelerine ve aracı bırak demelerine rağmen aracı bırakmıyor, valilik yazısı geldikten sonra dahi direniyor. Tır bırakıldıktan sonra polisle birlikte aracı takip ediyor ve yaklaşık 4 saat sonra yeniden durduruyor... Mit mensupları ile polis neredeyse birbirlerine silâh çekecek...”

“Meşhur bir deyimimiz var, et kokunca tuzlarsın, ya tuz kokunca... Hukuka herkes uyacak, ama en çok o hukuku uygulayanlar uyacak ki, tuz kokmasın…”

“Yapılan operasyonlardan edinilen bilgilere göre, gerek İstanbul gerekse İzmir’de bakan akrabaları ve bir takım bürokratın yolsuzluk yaptığı ve bu işlere bulaşmış oldukları yönünde ciddi deliller var... O halde yargının görevi, gerçekten adalet ise, ceza soruşturması ile ilgili usul yasalarına ve yönetmeliklerine uygun hareket ederek soruşturmayı tamamlamaktır. Keyfe keder soruşturma yapılamaz... Yapılırsa, tuz kokar...”

“Hükümeti otoriterleşmeyle, Anayasa’ya aykırı hareket etmekle ve başbakanı da diktatör olmakla itham edenler şunu unutmasınlar, yasa dışı uygulamalar yaparak yargı ve polisin içerisinde bir cunta kuranlar, davalarında (yolsuzluk ve rüşvet yönünden) haklı olsalar dahi, davalarını yasa ve usule aykırı olarak takip ettiler. Bir ceza soruşturmasının ne şekilde yapılacağı mevzuatta açık ve belli iken buna tenezzül etmeyen, var olan bir şüpheyi siyasî kriz çıkarmak için bahane olarak kullanan, böylece hükümeti kamu vicdanında yaralayarak çıkar elde etmeye çalışan ve yürütmeye alenen müdahale eden yargının içerisindeki bu oluşum sebebiyle tuz kokmuştur.”

Dileyen yazının tamamını http://www.kardelendergisi.com/yazi.php?yazi=1646#yorum linkinden okuyabilir.

Son bir haftadır yapılan operasyon ile gazetelerde hikâyelerini ve uğradıkları mağduriyeti okuduğumuz “Taşhiyeciler” grubuna yapılanları gördükten sonra tuzun koktuğuna bir kez daha kanaat getirdim.

Bu yazı toplam 1615 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MURAT YORULMAZ Arşivi
SON YAZILAR