Yeni Yüz Yıl Ülküsü (Bölüm 1)
Şanlı Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘’Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ diyerek yol gösterir savaştan yorulmuş ve bitkin düşmüş Türk toplumuna. ‘’Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin’’ diyerek endüstride ve teknikte gelişmenin önün açar ayrıca. ‘’Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz’’ diyerek yeni bir hedef koyar aslında. Bu hedefle ‘’Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak’’ amaçlanır cumhuriyetimizin 100. yılının sonunda. Peki, yeni yüz yılda bu toplum ekonomi, sanayi ve ticarette gerçekten muhasır medeniyetler seviyesine ulamak için ne yapacaktır Gazi Paşa ufkuyla?
Alın teri ve kutsal kanla ödenmiştir üzerinde yaşadığımız Anadolu topraklarının her metrekaresi. Ölür de savaştan kaçmaz bu halkın hakka inanmış kadınları ve erkekleri. Kazım Karabekir’i, Nene Hatunu, Sütçü İmamı, Kara Fatma’sı, Yörük Ali’si ve Nezahat Onbaşısı. Arkadaş yazmakla bitmez kurtuluş harbinin kahramanlarının anıları ve yaşadıkları acıları. Belki unuttuk zamanla o karanlık günleri. Süngüler takılarak şehitlik mertebesine ulaşmak için gönderilen piyadeleri ve Kastamonu’dan zorluklarla nakil edilen ağır cephaneleri. İşte geçen yüz yılın öyküsü böyle başladı tarih kitaplarının satır aralarında ve harp romanlarında. Ve nihayet kurulur 100. Yıl dönümünü bu yıl kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Ekonomi ve sanayi öncelikli desteklenmesi gereken alan olmuştur tarım yatırımlarının yanı sıra. Temel gereksinimler için şeker fabrikaları kurulmalı ve traktörler verimli bir üretim yapmak adına bu halka dağıtılmalıdır o zamanlarda. Fabrika kurmak ve üretim bantları oluşturmak amacıyla ortaya çıkan başlıca ihtiyaç çelik fabrikasıdır aslında. Çok kısa bir sürede silah fabrikasına dönüşecek Kardemir Çelik Fabrikasının bacaları Karabük’te yükselmeye başlar hızlıca. Bu da yetmez. Bağımsızlık için Atatürk havacılıkta ve savunma sanayinde görür en önemli ilerlemeyi. Bin bir zorlukla uçak fabrikası ve Türk Hava Kurumu kurulur bu amaçla. Fişek fabrikası, Tabanca ve Havan fabrikası açılınca; nitelikli mühimmat üretiminde yerli ve milli olma hikâyemiz başlar tarih sayfasında.
Zaman maalesef hızlı akar bu çetin koşullara sahip coğrafyada. Üstelik kışlar ağır don ve yazlarsa çöl sıcağı olur cehaletin olduğu zamanda. Allahtan ülke ikinci dünya savaşına girmez. Toplum en azından gereksiz ve büyük bir imtihandan daha geçmez. Ama Gazi Paşa yoktur artık ve ne yazık ki kimse gelişmiş devlet olma adına gerekeni görmez. Devrim arabasını yapanın mazotu nedense depoya inmez. İhracat yapan uçak fabrikası kapanma davası bu gönüllerden hiçbir zaman silinmez. Merak etme bu adı batasıca Marshall yardımları bizleri tarih boyu geri götürmez!
Gelip çatar şanlı devletin kurtuluş savaşı sonrası Kıbrıs’ta ilk harbi. Peki, ne oldu 40 yılda bu endüstrinin hali? Neden yapılanı artırmak yerine hepsini gereksizce yıktık? Yalan mı arkadaş? Çıkarma yapacak ne asker gemisi vardır, ne de uçaktan atlamak için gerekli paraşüt. Nereye gitti Gazi Mustafa Kemalin sanayi ve endüstri için nitelikli üretim felsefesi? Asla unutma kendi gemisini düşman gören o avcı uçağının yetersiz teknoloji kapasitesini!
Değerli okurlarımız devletçi ve milli teknoloji geliştirme aşkıyla yaşayan bir akademisyen olarak, Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş Yılı nedeniyle, gelecek planlamalarını geçmiş deneyimlerden esinlenerek yapmak adına, bu yeni yazı dizisini bölümlere ayrılmış bir biçimde kaleme alacağım. Sonraki yazılarımızda takipçilerimizle buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.