15 TEMMUZ’UN HATIRLATTIKLARI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
“Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler... Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişilerdiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız (Ali İmran, 100-108)” 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemiz bir fitne ateşinin insanlarımız arasında yakılma teşebbüsü ile karşı karşıya kalmıştır. FETÖ ve arkasındaki karanlık güçlerin kontrolündeki kandırılmış ve şartlandırılmış beyinler, yukarıdaki ayetin inişine sebep olan aynı mihraklarla, neredeyse son yıllarda bütün İslam Dünyasının sığınak noktası ve ümit yurdu haline gelmiş olan vatanımızda büyük bir fitnenin başlangıç ateşini yakmışlar, güvenlik güçlerimizin bulunduğu binaları bombalamışlar, meydanlarda kendilerine karşı duran masum insanlarımızı, polislerimizi ve silah arkadaşlarını şehit etmişlerdir. Ancak Aziz Milletimizin şanlı direnişi ile tuzak kuranlara karşı o tuzakları boşa çıkaran Allah (cc) (Ali İmran Suresi 40), bu hainlerin bütün hesaplarını ve tuzaklarını boşa çıkarmıştır. Sağduyu sahibi milletimiz, siyasi kanaatlerini, iktidara karşı eleştirileri ve düşüncelerini bir yana bırakarak yekvücut halinde bu milletin birlik ve geleceğine silah doğrultan, masum insanlarımızı şehit eden, Meclis ve güvenlik merkezlerini bombalayan bu hain satılmış beyinlere yukarıdaki ayette vurgulandığı gibi birlik içerisinde karşı durmuş, ateşin kenarından geri dönmesini bilmiştir. Milletimizi derinden etkileyen bu menfur olayların temelinde yatan iki illet vardır. Birincisi; cemaatlerin kendilerine sağlanan imtiyazlarla devlet içerisinde yapılanma ve etkin bir konum elde etme çabası ile paralel bir yapı oluşturma çalışmaları, ikincisi; cemaatin liderine olan sorgulanmasız bağlılıktır.
Kur’an, emanetin ehliyet sahibi olanlara verilmesini emretmektedir. Ehliyet esas alınmayarak devlet imkanları grup ve cemaatlere teslim edilirse, makam ve mevkiler müntesipler arasında dağıtılacaktır. İslam’ın eşitlik ve adalet anlayışına ters olmasına rağmen bu işlemler için haklı gerekçeler üretilmekte, dini referanslar bulunmakta verilen ulufelerle makam ve mevki sahipleri cemaatler veya gruplar lehine yönlendirilmektedir. Kur’an, bunların durumunu "Şüphesiz bu (insanlar) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir… Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler…(Mü’minun 52-54) ayetleri ile ortaya koymaktadır.
İkinci sebep ise namazda 40 defa tekrarladığımız Allah’tan başkasına kulluk edilmemesi, O’ndan başkasından yardım dilenilmemesi ilkesini hayata yansıtmamamızdır. Bu kesin ilkeye rağmen cemaatlerde aksi yapılarak lider veya şeyhe kesin bir itaat ile bağlanılmaktadır. Bu bağlılık, onları, yaptıklarını ve emirlerini sorgulatmamaktadır. Eric Hoffer’in “Kesin inançlı” olarak nitelendirdiği bu insanlar, gerek entelektüel, gerek cahil, kendi siyasî, dinî, felsefî inancının "mutlak gerçek" olduğuna, bu inancını başkalarına -zorla da olsa- kabul ettirmek gerektiğine bağnazca inananmaktadırlar. Boynunda altından bir haç ile kendisine gelen Adiy b. Hatim’e Resulüllah (sas), boynundaki haçı çıkarmasını söyledikten sonra “Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih’i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı…” (Tevbe, 31) ayetini okumuş, Adiy’in ruhbanlara tapınmadıklarını söylemesi üzerine de, Allah’ın haram ettiğini helâl, helâl kıldığını da haram dediklerinde sorgulamaksızın onlara tabi olduklarını vurgulamıştır. Kur’an, Allah dışında başka varlıkların rab edilmemesini sık sık vurgulayarak sorgulamaksızın bağlılığı eleştirmektedir.
Yıllarca Türk Ordusuna hizmet etmiş insanların, şerefsizce kendi meclisini ve karargahlarını bombalamaları, milletine kurşun sıkarak bomba atmaları başka hangi saikle anlatılabilir ? Hoffer’in tarif ettiği gibi, entelektüel bir anlayışa sahip olan kültürlü insanların, uyuşturulmuşçasına, ilk okul mezunu bir insana bağlanarak bütün geleceklerinden ve imtiyazlarından vazgeçmesi nasıl açıklanabilir ? Tanrısal vasıflar verilen kişilere sorgulanmaksızın bağlılık ve beyinlerin onların aklına ipotek edilmesiyle izah edilebilir. Kur’an ilkelerine aykırı olan bu anlayış ve bağlılıkla, bu kişiler Allah ve Hz. Peygamber’den daha çok anılmakta, bir yardım talebinde bulunulurken onların ismi anılmakta, üstü kapalı olarak Allah’a ait yetkiler onlara verilmektedir. Kur’an’ın, birçok ayette aklımızı kullanmamızı, gerçeği araştırmamızı, iman noktasında sorgulama yapmadan körü körüne bir şeye bağlanmamamızı, iman noktasında taklidi inanmayı terk etmemizi istediği akla getirilmemektedir.
Yüce Allah’tan benzer olayların tekrar etmemesini, birlik ve beraberliğimizin zedelenmemesini diliyor, menfur ve hain kalkışmada hayatını kaybeden sivil ve resmi bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet temenni ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.