Doç. Dr. MUSTAFA BAŞ

Doç. Dr. MUSTAFA BAŞ

DİN ANLATIMI

DİN ANLATIMI

Televizyonlarda Ramazan ayının gelişi ile başlayan programlarda bazen gereksiz tartışmalar yapılmakta, bazen de bir ahlak öğretisi olan İslam adına asılsız rivayetler dile getirilerek zihinler efsanevi bilgilerle doldurulmaktadır. Astronomi uzmanlarının konuşması gereken sahur vakti, Ramazanın başlangıcı gibi konular, bu ayın gelişi ile her yıl tekrarlanarak bizleri meşgul etmektedir. Teravih namazının varlığının da dahil edildiği bu tartışmalar, kavramlarda ciddi aşınmalara sebep olmaktadır. Teravih namazlarına eskisi kadar katılımların olmadığı, Ramazanın ilk gecesinde namaz kılınacak yer bulunmayan camilerin boş olduğu, imsak vakti konusunda zihinlerde karışıklıkların yaşandığı görülmektedir. Bu gereksiz tartışmaların, Ramazan algısını giderek zayıflattığı müşahede edilmektedir.

Ramazanın dördüncü sahur konuşmasında ulusal bir kanalda din anlatımı yapan meşhur ve popüler bir bilim adamı, kendisini huşu içinde dinleyen kitlelere Hz. Osman’ın hayâsını anlatırken, kastı aşan, ne onun, ne de bir başkasının hakkında sarf edilmeyecek bir cümle kullandı. Hz. Osman’ın hayâsından dolayı annesinin yüzüne ölünceye kadar bakmadığını dile getirdi. Bazı menakıp türü kitaplarda abartı olarak böyle hadsiz ve hayasız söylemler yer almaktadır. Ancak, rivayetler konusunda uzman olan bir bilim adamı, din anlatırken böyle gayri ahlaki bir söylemi nasıl dile getirir diye düşünmekten de kendimi alamadım. Bir insanın Allah’ın izni ile sebebi vücudu olan annesinin yüzüne bakmasının neresi hayâsızlık sayılabilir ? Böyle gereksiz ve ahlaksız bir itham, Hz. Osman gibi hayâ timsali ve iki defa Hz. Peygamberin damadı olan birisi hakkında nasıl kullanılır ? Bu söylem, zihinlerde seçkin bir sahabe hakkında çok olumsuz bir imaj uyandırmaz mı?

Bir diğer konuşmacı da kendi cemaatlerine ait televizyonda, camilere çocukların getirilerek, oralarda oyunlar oynamalarını, yaz mevsiminde yavrularımız ile camiler arasında bir köprü oluşturmak için Diyanet İşleri Başkanlığınca yürütülen faaliyetleri diline dolayarak camilerin kerhanelere dönüştürüldüğü gibi çok çirkin bir ifade kullandı. Bu cahilce ve saldırgan söylemi ile mescitlerin toplumsal konumu ve etkisi hakkında ciddi metinler okumadığını da ortaya koymuş oldu. Mısır’da kaldığımız yıllarda, Cuma namazlarında küçük yavruların saflar arasında koşu yaptıkları, kimsenin onlara bir şey demediği, bu görüntünün hemen her camide rastlanılan bir olgu olduğu dikkatimi çekmişti. Bu yavrular, buluğ çağına geldiklerinde de oyun oynadıkları mekanları ibadet için kullanıyorlardı. Küçük yaşlarda cami ile tanışmayan nesiller, ileri yaşlarda camiye gelir mi? Yavrularımızı camilerden arındırarak o camileri nasıl cennet bahçeleri haline getirebiliriz ? Hz. Peygamber’in (sas) namaz kıldırdığı esnada, sırtında kaydırak yaparak oynayan torunlarının oyunu için secdeyi uzattığı, mescidin avlusunda folklor gösterisi yapan Habeşlileri, Hz. Aişe Annemizle izlediği, elçileri orada karşıladığı ve görüştüğü, önemli kararları orada aldığı, Sümame b. Üsal’ı (ra) Müslüman olmadan önce orada bir direğe bağlı olarak üç gün esir tuttuğu, kendisinden ibadet vakitleri geldiğinde mekan isteyen Necran Hıristiyanlarına Mescid-i Nebiyi tahsis ettiği gibi rivayetleri hiç mi okumadı ? Mescidin o dönemlerde bir toplantı yeri, buluşma mekanı, çocukların oyun alanları olduğunu kaynaklarda hiç mi görmedi ?

Allah, Kur’an’da; “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsrâ,53) ayetiyle dil kullanımının doğuracağı sonuçlara vurgu yapmaktadır. İnsanın diline sahip olması, gerekli, gereksiz ve düşünmeksizin konuşmaması kişiliğinin geliştiğinin, aklının olgunlaştığının en önemli işaretidir. Hikmetli sözlerden birinde “Akıl tam olursa, söz azalır.” denilerek bu olgunluğa vurgu yapılmaktadır. Yine bir hikmet sahibi bu anlamda şöyle demektedir; "Kişinin konuşması, faziletinin ortaya çıkması ve aklının tercümanıdır. Güzel olan söze yönelin ve onun azıyla yetinin." Aklı, İslam’ı özümsemiş olan kimseyi güzel ve yerine göre konuşmaya yönlendirir. Bu, Peygamber (sas)’in “İnsanlara anlayacağı dil ile konuşun” tavsiyesine de uygun olan davranıştır. Atalarımız da, Kur’an ve Sünnetin ruhuna uygun olarak “söz gümüş ise sükut altındır” diye boşuna söylememişlerdir. Söz olur, kavgaya sebebiyet verir, söz olur düşmanlık tohumları eker, söz olur Yaratan’ı ve yaratılmışları incitir, söz olur dostluğu pekiştirir, söz olur düşmanlığı kaldırır, söz olur problemler giderir. Bu sebeplerle Allah güzel ve çirkin sözü Kur’an’da şöyle tanımlamaktadır; “Allah'ın, hoş bir sözü; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren hoş bir ağaca benzeterek nasıl örnek verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara örnek gösteriyor. Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.” (İbrahim 24-26)

Gerek televizyonlarda, gerek farklı ortamlarda din ile ilgili konuşma yapanlar, sözlerine dikkat etmeli, insanları incitebilecek, yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek söz ve davranışlardan uzak olmalıdır. Hz. Peygamber (sas) bu konuda “Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa, ya hayır söylesin ya da sussun!” buyurarak gerekli ölçüyü vermektedir.

 

Bu yazı toplam 5274 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. MUSTAFA BAŞ Arşivi
SON YAZILAR