İzmir İktisat Kongresi’nin İlk Yönetsel Karşılığı: İŞ BANKASI-1
Değerli okurlar; geçen yazımızda İzmir İktisat Kongresi konusunda kısa bir bilgi sunmuştuk. Ve kongrenin sonuçlarını yazmaya başlayacağımızı da belirtmiştik. Neden bu konular ile başladığımızı okuyucularımız ile paylaşmak istiyorum. Yazılı Türk tarihine baktığımızda neredeyse tamamı savaş tarihidir. Yani Türkler hiç medeniyet kurmamış, yönetmemiş, kalıcı eserler meydana getirmemişler. Ki yazılı kaynakların çıkış noktasının tamamına yakını yabancı tarihçilerdir. Bu nedenle Türk işletme ve yönetim tarihi henüz el değmemiş bir alan olmanın yanında ilgiye de mazhar olamamıştır.
Hayatımızın her anı garklı olgular ile çevrilmiştir. Yaşarken an itibarıyla birçok olay yaşarız veya farklı olay ve olgular ile etkileşim halinde oluruz. Tüm bu olgular arası etkileşimlerde öne çıkan hususlardan birisi yönetimdir. İnsanlar, hatta diğer varlıklar sürekli yönetim işlevinin bir parçasıdırlar. İnsan, bir organizasyonun bir parçası olarak hem yönetilir hem de yönetici olabilir. Yönetim sürecini; planlama, organize etme, yönetme ve kontrol şeklinde özetleyebiliriz. İyi yöneticiler, belirli bir amacı gerçekleştirmek için uzun vadeli detaylı planlar yaparlar, işlerini organize edip çeşitli organizasyonlar/örgütsel yapılar kurarlar, kurdukları örgütleri, işletmeleri yönetirler ve süreç sonunda başlangıçtaki amaçları ile ulaştıkları sonuçları karşılaştırır, gerektiğinde düzeltici tedbirler alırlar.
Geçen yazımıza dönersek İzmir İktisat Kongresi planlamanın ilk safhasıdır. Kongre yüksek bir yönetsel bilincin ilk somut göstergesidir. Kongrede alınan kararların örgütsel bir karşılığının olması yani kararların ete kemiğe bürünmesi gerekmektedir. Batı yayılmacılığına karşı askeri savaşı kazanan Türkler artık asıl alanda zafer kazanmak zorundaydı. Yani bir an önce kalkınmak gerekliydi ve bu da milli kalkınma modeliyle olmak zorundaydı. Bu amacın ve kongrenin ilk örgütsel karşılığı İş Bankası olmuştur. İş Bankası adının çok ötesinde örnek bir modeldir. İş Bankası ülkemizde ileride kurulacak şirketlerin/holdinglerin ilk modeli olmasının yanında dünyada kurulacak işletme gruplarının da ilk modellerinden birisi olmuştur.
İş Bankası’nı doğru bir şekilde anlayabilmemiz için öncelikle ülkemizde holding olarak bilinen dünyada farklı isimlerle anılan işletme gruplarını kısaca tanıyalım. İşletme grupları, dünyada çok uluslu işletmelerden sonra ülkelerdeki en güçlü şirketleri, örgütsel yapıları işletme grupları/holdinglerdir. Türkiye’de holding, Amerika’da holding veya conglomerate, Latin Amerika ülkelerinde grupos economicos, İspanya’da groupos, Japonya’da keiretsu, Almanya’da konzerne, Kore’de chaebol, Tayvan’da jituangive, Hindistan’da business houses, olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizde ilk holding 1963 yılında kurulmasına karşın ilk işletme grubu İş Bankası’dır. İşletme gruplarının örgütsel yapısında tepede bir Holding AŞ. “ana işletme” dediğimiz şirket vardır. Bu holdinge bağlı birçok iştirak hisse ve yönetim ilişkisi içerisinde faaliyet gösterir. Holdingler kurdukları veya iştirak ettikleri işletmeleri yönetirler.
İş Bankası modeli bir girişimci, işletmeci, iktisatçı değil asker bir dehanın M. Kemal ATATÜRK’ün ürünüdür. Hayatı savaş meydanlarında geçmiş bir komutan ileride savaştan çıkmış ülkelerin de örnek alacağı bir model yaratmıştır. Bu model “Banka Merkezli İşletme Grubu Modelidir”. Model, birçok zorluğun yarattığı ihtiyaçları tek bir örgütsel yapıda karşılamaktadır. Kurtuluş Savaşı sonrasında tarım, sanayi, işgücü en alt düzeye inmişti. Ülkenin finansının neredeyse tamamı yabancı bankaların elindeydi. Zaten asırlar boyunca güçlü girişimciler de çıkmamıştı. İşte bu olumsuz koşullarda tüm ihtiyaçlara tek bir örgütsel yapıda cevap verecekti. İş Bankası sermayenin yerlileşmesinden önce milli kalkınmaya örnek teşkil edecektir. Sayılarla dönemin koşullarını özetlemek gerekirse durum son derece kötüdür. Genç erkek nüfusun çoğu uzun süren harplerde kaybetmiştir. Cumhuriyet sonrası 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında 1000 kadına çoğunluğu orta yaş üstü 927 erkek düşmektedir. Okuma yazma oranı da son derece kötüdür. Savaş sonrası 1923 yılında toplam 2914 kişi üniversite/yüksek okullarda eğitim almaktadır. Ticari durum ise diğer koşullardan aşağı değildir. Ülkenin kayda değer tek ihraç ürünü halıdır. Buğday, şeker, un vb. zorunlu yaşamsal ürünlerin % 70-75’i ithal edilerek karşılanmaktaydı. Konunun devamı yazımızın ikinci kısmında okuyucularımıza sunacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.