KALDIRIMLARDAN GÖNÜLLERE ÜSTAD NECİP FAZIL KISAKÜREK
Necip Fazıl Kısakürek son asrımızın kendi şahsına münhasır bir münevveri, aynı zamanda sanatçısı aynı zamanda fikir ve aksiyon adamıdır. Herkesin sus pus oturduğu Rasim Özdenören' in "gül yetiştiren adam" adlı eserinde anlatılan şahsiyetler gibi mütedeyyin camianın evine çekilip gül yetiştirdiği bir zamanda meydana atılarak "Büyük Doğu" neslini yetiştirmiştir. Meydana atılıp "Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" diyebilmiştir.
Necip Fazıl bir davanın temsilcisidir. Büyük Doğu onun usulüdür. Yaptığı iş ne kavimcilik ne bölgecilik ne de hizipçiliktir. Mücadelesi tam olarak İslam ve Müslümanlar içindir. Büyük Doğu bu davanın subay eridir. O ilk önce doğu ve batıyı madde ve mana planında tanımlar, ikisininde eksikliklerini belirtir. Sonunda ise kurtuluşun ancak İSLAM'la olacağını söyler. Spekülasyonlara asla prim vermez. Eklektizm yoluna gitmez. İslami komünizm, İslami kapitalizm, İslami sosyalizm, İslami demokrasi gibi söylemlere pabuç bırakmaz. Sentezlere inanmaz. Çünkü o Lale devrinden bu yana İslam toplumunun ekseriyetinde özellikle de Osmanlı'da meydana gelen aşağılık kompleksini çoktan aşmıştır. O sadece ve sadece ceketimizin astarında kaybettiğimiz güneşe yani İslam'a inanır.
Bugün bile dile getiremediğimiz şeriat kelimesini mahkemelerde hakimlerin yüzüne haykırmıştır. Herkesin entelektüellik tasladığı, fildişi kuleye çekildiği bir devirde Anadolu'yu karış karış gezmiş, konferanslar düzenlemiş, oralardaki gençlerle irtibata geçmiş bir nesil yetiştirmeyi başarabilmiştir. Başardığını da şöyle bir etrafa baktığımızda anlamamız mümkündür.
Üstad literatüründe inkıta devrimizi iki tiple anlatır. Birincisi İslam'ın ruhunu anlayamamış, aşkını ve vecdini kaybetmiş, anlayışsız, satıhta kalmış, derine nüfuz edememiş "kaba softa ve ham yobaz"dır. Bu 16.yy ikinci yarısı yani Kanuni'den sonraki süreçtir. İkinci tip ise Tanzimatla İslam topraklarına giren aparıcı, taklitçi, yine satıhta kalmış, belhüm adal taklitçilerdir. Bu iki tipi de teşhir eder. İkinci tipe "sahte kahramanlar" der. Hepsinin ipliğini pazara çıkarır. Türk "aydının" ihanetini açık açık dile getirir.
Rejimle yıldızı barışmaz, barışamaz. Çünkü o sapına kadar mümindir. Çünkü o İslam'ı vicdanlara sıkıştırmamıştır. Çünkü onun için İslam her şeydir ve her şeydedir. İslam onun için hayattır. İşte bu yüzdendir ki rejim, çoktan kelemini kırmış biletini kesmiştir. Öldüğünde 100 küsur yıllık hapis cezasınıda kendisiyle beraber toprağa gömmüştür. İslam'ı vicdanlara hapsedenlere rejim dokunmaz. Fakat İslam'ı bütün her şeyiyle kabul eden müslümanlar rejim için daima tehlikeli addedilir ve öyle de olmak zorundadır. O 100 küsur yıllık hapis cezasını şimdi göğsünde bir nişan olarak taşımaktadır.
Üstad için siyaset, okul, üniversite, gazete, medya, rejim, eğitim, sanat, edebiyat vs. hepsi hastalıklıdır. Hepsinin temizlenmesi gereklidir. Hepsinden sahte kahramanların arındırılması gereklidir. Putları tespit etmiştir. Kitaplarıyla, konferanslarıyla, yazılarıyla, şiiriyle putların teker teker boynunu vurmuştur. Sadece eleştiri değil çözüm de sunmuştur. Bunlardan en önemlisi İdeolocya Örgüsü adlı eseridir. Bu eserde doğu ile batıyı tahlil etmiş akabinde İslamiyetten süzerek bir düzeni manzumeleştirmiştir. Yeni bir şey söylememiş sadece ve sadece olması gerekeni yani İslam'ın hükümlerini manzumeleştirmiştir.
Anlatacağımız birçok şey var. Üstadı layıkıyla anlamak için eserlerine bir göz atmak lazım. Ayrıca biz ancak anlayabildiğimiz kadarına anlatabiliriz. Biz ne kadar anlayabildik o da muamma. Üstadın yaptığı hiçte öyle kolay iş değildi. Şimdi biz o dönemde toprağa atılan tohumların meyvelerini yiyoruz. Bu millet Allah demenin yasak olduğu dönemleri gördü. O dönemlerde konuşmak yazmak çizmek bugünkü kadar basit değildi. Yazdığınız kelime, söylediğiniz söz, giriştiğini eylem eğer Hak içinse bedeli vardı. O önden giden atlılar bahara yetişemedi. Onlar baharın müjdecisiydiler. Sadece Necip Fazıl değil Üstad gibi yüzlercesi... Necip Fazıl'ı eleştirmek çamur atmak kolayda onun yaptıklarını yapmak hiçte o kadar kolay değil. Necip Fazıl kaldırımlar şairiydi. Onun için "bir mısraı bir millete şeref verir" diyorlardı. Daha yirmili yaşlarda şöhreti bütün ülkeye yayılmıştı. Bütün bu ün, makam, mevkiyi bırakıp "mürteci,yobaz,sabık şair,..." olmayı göze almış ve "Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış..." diyebilmiştir. Onun açtığı gedikten şehre giriyoruz bugün. Onun için Necip Fazıl yapıp ettikleriyle, yazdıklarıyla, şahsiyetiyle bizim için önemlidir. Üstadıma Allah'tan rahmet diliyorum. Kabri nur mekânı cennet olsun. Genç bir kardeşiniz olarak Necip Fazıl'ı mutlaka okumanızı ve anlamaya çalışmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü Necip Fazıl'ı anlamak Türkiye'yi anlamaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.