ÖNCE KENDİ PENCEREMİZ
Genç bir çift yeni taşındıkları evlerinde bir gün sabah kahvaltısı yaparlarken karşı binada oturan komşu balkonda çamaşırları asıyormuş, kadın kocasına :
'Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor.' demiş...
Kocası hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın komşusunun çamaşır astığını gördüğü her seferinde aynı yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış:
'Bak' demiş kocasına, çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba?'
Kocasından şöyle cevap gelmiş:
'Ben, bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi temizledim çok kirliydi' diye cevap vermiş. Aslında kirli olan komşunun çamaşırları değil de temizlemediği kendi penceresiymiş.
Sevgili okurlar, güzel bakmayan güzel görebilir mi? Kusuru kendinde aramayan iyiyi bulabilir mi? Kendini temizlemeyen temizi görebilir mi? Kalp gözü ile bakmasını bilmeyenler, doğru bakabilir mi?
Atın bütün düşüncelerinizi bir kenara, sıyrılın bütün üstünüzde birikmiş önceki düşüncelerinizden, peşin hükümlerinizden.
Gözünüzü bir kez daha, tekrar tekrar ovalayın ve yeniden bakın, daha önce hiç bakmamışçasına, bilmiyormuşçasına, safi ve âri bir niyetle. Kusur aramadan, iyiyi ve güzeli bulmak niyetiyle bakın. Allah için sadece sizde bulunmasını istediğiniz şeyleri görmek istercesine bakın. Bakın bakalım kusur bulabilecek misiniz? Velev ki buldunuz, kusurdan sayabilecek misiniz? Ne kadar da güzel gördünüz, ne kadar huzur duydunuz baktığınızdan ve bulduğunuzdan. Hem siz huzurlusunuz hem de baktıklarınız kusursuz. Siz güzel ve kusursuz gördükçe, kusurlar yok olacak inanın.
Bir de tersinden düşünmek gerekmez mi? Başkalarının bize nasıl bakmasını isteriz acaba? Olmayan kusurlar görmelerini mi? Kusurlarımızı örtmek istercesine hoşgörü ile bakmalarını mı? “Allah, müslüman kardeşimin kusurlarını örten kimsenin kıyamet gününde günahlarını örter” buyurur Sevgili Peygamberimiz (sav). Ne kadar da hoşumuza gitti değil mi? Biz ne kadar kusursuz olmayı istersek, herkesin kusursuz olma hakları vardır. Biz ne kadar sevilmeyi istersek, başkalarının da bir o kadar sevilmeye ihtiyacı vardır. Mevlâlâ ne güzel ifade etmiş: “Kusur örtmede gece gibi ol." Nasıl ki zifiri gece karanlığında, değil küçük, büyük ayıpları bile göremez isek, görülen kusurları örtmesini bilmemiz gerekir.
Şunu hiç bir zaman unutmayalım; kime bakarsak kendimizi görürüz. Peygamber Efendimizin birbirimizin aynası olduğumuzu buyurduğunu unutmayalım. Bu tembih aslında çok derin mana ihtiva eder. Çevremiz bizimle şekillenir. Atalarımızın dediği gibi “aslan yatağından belli olur.” Biz nasıl isek çevremiz de öyle olacaktır. Etrafımızdaki güzellik de göze hoş gelmeyen şeyler de bizdendir. Varlığımızın yansımalarıdır. Bir mahalleye girdiğimizde mahallenin temizliği de kirliliği de orada oturanlarla ait değil midir? Başkaları gelip orayı güzelleştirmedi ya da kirletmedi. Öyleyse orada oturanlara ait değil mi? O zaman çevremize bakınca bizi görecekler. Biz nasılsak çevremiz öyle gözükecek yahut mefhum-u muhalifi ile (tersinden düşünmekle) çevremizden yola çıkarsak bizim nasıl olduğumuzu anlayacaklar. Komşularımız da bize göre tavır alacaklardır. Yani bizden gördüklerinden etkilenecekler, onlar da bize özeneceklerdir. Biz birbirimize örneğiz. Şiarımız iyilikte örnek olmak olmalıdır. Komşularımızın düzeltilmesi gereken tarafları varsa bize bakarak düzeltmeleri bizim için mutluluk kaynağı değil midir?Yalız şurası da var. Kusurundan habersiz kardeşimiz, öğrendiğinde kendisinde bulunmasını istemeyecektir elbette. Derhal onu düzeltecektir. Onu incitmeden bundan haberdar etmek,
kardeşliğimizin bir gereğidir ve diğer taraftan onu korumak demektir. Ona olan sevgimizin ve koruma düşüncemizin bir göstergesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.