OSMANLIDA CELALİ İSYANLARI VE KÖYLÜ 5
Değerli okuyucularım bu hafta sizlere Celali İsyanlarına ilişkin serimizin şimdilik son yazısını yazıyorum. Bu hafta da sizlere “suhte”, medrese konusunu anlatmaya devam edeceğim.
Toprağını kaybeden köylülerin toplumda nasıl geri dönülmez yıkımlara neden olduğu günümüzde pek kimsenin aklına gelmiyor. Aklına mı gelmiyor yoksa bilgileri mi yok veya biliyor da önemsemiyor, umurunda mı değil bunun önemi yok. Çünkü sebebi ne olursa olsun sonuç aynı. Hele tarihte aynı uygulamanın yarattığı yıkımlar yavaş yavaş yaşanmaya başladıkça aranan çareler tıpkı önceden olduğu gibi çözüm olmayacak.
Asırlar önce yaşanan suhte olayını anlatmaya devam edelim. Akdağ konuyu şu şekilde aktarmaktadır. “İmaretlerde orta ve yüksek medrese öğrencileri barınıyorlardı. Günümüzün öğrenci yurtları yerini tutan bu yerler küçük hücreler bölmelere ayrılmış olup kubbe tavanlı bu odaların her birinde 3-5 kişi birlikle kalmakla idiler. XVI. yüzyıl medreselerini ve imaretlerini incelediğimizde, buralarda o kadar uzun yıllarını geçiren öğrencilerin ruhsal bunalım içine yuvarlanmaktan kendilerini kurtaramayacak koşullar içinde yaşadıklarını görürüz”.
Ezberden öteye geçemeyen, pozitif bilimlere ait müfredatı neredeyse yok denecek düzeyde olan bu yerlerde öğrencilerin yaşama ait yetenekleri gelişmedi. Umudunu yüksek medreseye veya devlette bir işe kabule bağlayan geniş genç kitle maalesef sonunda mutsuzlar ordusuna dönüştü. Toprağı elinden giden, herhangi bir sanat ve mesleği olmayan, sadece kapalı bir çevrede tekdüze eğitimden geçen gençler, toplumda büyük bir kitleye dönüştü. Ergenlik dönemini kapalı ortamda bir arada yaşayan bu kitle sosyal yaşamda etik ve ahlaki sorunlara neden oldu. Çünkü birlikte yaşamanın ve medreseli olmanın gençler üzerinde ortaya çıkardığı birbirini kollama ve destek olma güdüsü onların her yerde hızla örgütlenmelerini sağladı. Suhtelerden kaynaklanan ahlak ve asayiş dışı olaylar imparatorluğun birçok yerinde yaşanmaya başladı.
Üzücü olan çiftbozan kitlenin yarattığı yeni sosyal grupların kötülükte birlikte hareket etmeleridir. Levandat ve suhteler halka zulümde el ele verdiler. Akdağ buna ilişkin örneklerden birisini şu şekilde aktarmaktadır. “Gerçekleyin, 1543 Nisanı yıl günü ile Anadolu kadılarına yollanan bir genelge fermanda, kalabalık bölükler halinde kazaları talan eden ve bu arada pek çok da cinayet işleyen levent sürülerinden halkı korumak için alınacak tedbirler bildirilirken, «talib-i ilimlerden levent suhteler»e de geniş yer verilmiştir. Burada belirtildiği üzere «talib-i ilm» olanlar levent suhte bölükleri kurarak dolaşmak ve halka çeşitli zulüm etmekte idiler. Bunları kovuşturmak üzere yollanan çavuşa adam koşup bu fesatçıları yakalatarak İstanbul’a yollamaları önemle isteniyordu. Öğrenci isyan bölgelerinde geçen ve mahkemelere yansıyan olaylar içinde, artık suhte şefleri yönetiminde medreseli bölükler görüyoruz. Örneğin, 1546’da İznik’in Söğütlü köyünü basarak bir de adam öldürmek suretiyle yağma yapan levent bölüğü içinde yedi kişilik bir de suhte grubu vardı ki şefleri de Muharrem Halife adlı birisiydi. Kocaili sancakbeyi İbrahim, 1548’de Anadolu’nun korunmasına atandığında, kendisine Bursa’ya varınca kadıya başvurup «levent taife»sinin her biri için kefiller alması istenirken, «suhte taife»sinin de «yarar kefiller» vermelerinin sağlanması sıkı sıkıya tenbih olunmuştur. Fakat hükümet ne tedbir alırsa alsın, tıpkı çiftbozan-levent olayları gibi suhtelerin çıkardıkları karışıklıklar da her yıl artarak ve en azgın biçimi ile sürüp gidiyordu. Halk davacı olarak mahkemeye çıktıklarında medrese öğrencilerinin silahlı tecavüzleri korkusundan «şehir ehalisinin namaza varamaz olduklarını» geceleyin evler basarak zorla soyup para aldıklarını ileri sürmekteydiler”.
Özellikle Kanuni döneminde yoğunluk kazanan suhte olayı Anadolu’nun hemen hemen her yerinde yaşanıyordu. Suhte olayının bu kadar genişlemesinin bir nedeni de yönetim zafiyetleridir. Şehzadelerin aralarında taht mücadelesi yapmaları görevlerini ifa yerine şahsi beklentilere yoğunlaşmalarına neden oldu. Tüm bunlara rağmen bu isyankâr ve ahlaktan yoksun kitle ile mücadele gayet sert ve kanlı biçimde yürütüldü. Ancak alınan tüm tedbirler sorunu çözmekten uzak kaldı. Çünkü toprağı elinden alınan köylüler büyük bir sosyal sorun yaratmıştı.
Sonuç olarak; yaklaşık yarım yüzyıllık Celali İsyanlarının en dikkate değer eylemci grubu yazdığımız gibi “Suhte” yani softa grubudur. İmarethanelerde ve medreselerde yığılan bu geniş kitle öğrenimleri bitince işsiz kalmaları sonucu maddi ve manevi bunalıma düşüp ahlakdışı faaliyetlerde bulundular. Haklarında yapılan kovuşturmalara rağmen eylemlerini sürdürdüler. Tıpkı levandatlar gibi bölükler halinde organize olan bu okumuş kitle lider seçmede de gayet başarılı idiler. Öğrencilerin düşmanları ise devletine sadık yöneticilerdi. Kısmi destek aldıkları bir kısım kitle ise tıpkı kendileri gibi medrese mezunu olan kadı, naip gibi adalet ve dini görevlilerdi.
Konu aslında çok daha uzun ve detaylı. Dileyenler detayları Mustafa Akdağ’ın “Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası” adlı eserinde bulabilir. Köylüyü toprağından ettikten sonra ortaya çıkacak sorunların çözümü hem çok zor hem de bedeli çok ağırdır.
Son cümlemiz şudur: Her varlık gibi vefakâr köylünün de sabrı bir yere kadar oluyor. Köylünün dirliğini düzenini bozarsanız, toprağını elinden alırsanız devlet ve millet çok ağır bedeller öder. Bundan sizler ve çocuklarınız, gelecek nesiller de kendini kurtaramaz. Tarih bunu azıcık aklı olanlar için bile açık açık söylüyor. Yok benim umurumda değil derseniz en büyük bedeli yine çocuklarınız ödeyecek. Yeni bir konuda görüşmek üzere.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.