Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

SADECE BİR BOĞA MI? - 3

SADECE BİR BOĞA MI? - 3

Değerli okuyucularım boğa olgumuzu günümüze kadar getirdik. Boğa konusunu yazma fikrimiz Kadıköy Altıyol’daki heykelden çıktı. Başlarken oradaki heykelin hikayesini bir yazıda anlatıp bitirmeyi düşünmüştük. Konuya giriş yapalım derken olay MÖ on binlere kadar uzandı. Konuyu bağlamından koparmamak için iki haftada bir yazdığımız yazıları bu konuya özel her haftada olacak şekilde yazdık. Sonuçta dört haftada dört yazı ortaya çıktı.

Şimdi dilerseniz Kadıköy’ün değil İstanbul’un önemli simgelerinden olan boğa heykelinin hikayesini özetlemeye başlayalım. Kadıköy’deki boğa heykelinin ilham kaynağı Fransa ve Almanlardır. Bu konuda kaynaklarda iki farklı bilgi bulunmaktadır. Net olan boğa heykelinin Fransız heykeltıraş Isidore Jules Bonheur tarafından yapıldığıdır. İlk yaklaşıma göre heykel, kömür bakımından zengin olan ve bu nedenle yapılan savaşlarda sürekli el değiştiren Alsas-Loren bölgesindeki Fransızların zaferini simgelemek için 1860’larda yapıldı. 10 yıl sonra yaşanan Sedan Savaşı sonucu bölge Almanlar tarafından geri alınınca heykel de Almanya’ya zafer ganimeti olarak götürülmüştür. İlk yaklaşımda boğanın İstanbul’a gelişi hakkında kaynaklarda iki farklı bilgi bulunmaktadır. Alman kıralı II. Wilhelm İstanbul seyahati esnasında boğa heykelini hediye olarak Osmanlı padişahına sunmuştur. Bir diğer bilgiye göre de heykel dönemin güçlü askeri ve politik karakterlerinden olan Enver Paşa’ya hediye edilerek İstanbul’a gönderilmiştir.

Bir diğer ana yaklaşıma göre savaş harici Avrupa’ya giden tek padişah olan Abdülaziz tarafından siparişi edilmesidir. Fransız kıralı III. Napolyon tarafından Paris’e davet edilen Sultan Abdülaziz burada heykeltıraş Rouillard'a 24 adet hayvan heykeli sipariş etmiştir. Özellikle boğa heykelinin öne çıktığı siparişler daha sonra İstanbul’a getirilmiştir.

İlk yaklaşımı ilave bir bilgi ile değerlendirdiğimizde yarar bulunmaktadır. Önceleri 300 eyaletten oluşan Almanlar, bu yapı ile varlıklarını sürdürmenin imkânı olmadığını gördüler. Çözüm olarak da güçlü bir ulusal birlik oluşturulmalıydı. Bunu yapabilmek için ortak bir tarih bilinci oluşturmayı amaçladılar ve etkili bir eğitim sistemi kurdular. Uzun süren kışla hayatında oluşan bu birliğin güçlü ve derin tarihi kökenlere dayanması gerekiyordu. Bunun için de tarihin ilk dönemlerine inmek şarttı. Bu nedenle Alman bilim insanları, imparatorluk topraklarında özellikle de Anadolu’da önemli gezi ve kazılar yaptılar. Adeta köklerini aradılar. Truva kazıları bunların en bilinenleridir. Yakın zamandaki Göbeklitepe’yi de yine Alman bilim insanları gün yüzüne çıkardılar. İşte bu tarihsel süreçte karşımıza çıkan ortak olgulardan birisi de boğa olmuştur. Bu nedenle boğa bir heykel olarak tekrar anavatanına dönmüştür. İkinci yaklaşım için ilave bir yoruma gerek yok. Zaten konu açık.

Peki İstanbul’a gelen boğa ne oldu diye düşünürsek epey yer gezdi. Beylerbeyi ve Yıldız Saraylarının bahçesine konan boğa heykeli Lütfi Kırdar, Hilton Oteli gibi yerlere kondu. 1971’de Kadıköy Belediyesi Tarih, Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi bahçesine konan heykelin macerası 1987’de Kadıköy Altıyol'da sonlandı.

Kadıköy Altıyol’da boğa heykelinin son hali

Son lokasyon olarak Kadıköy’ün seçilmesinin özel bir nedeni var mı bilmiyoruz ama anlamlı bir seçim olmuş. Kadıköy’ün eski adı olan Khalkedon döneminden günümüze ulaşan paraların üzerinde boğa kabartmaları bulunmaktadır. İlk çağlarda boğanın önemli olduğu bölgenin merkezinde yine bir boğa bulunmaktadır.

Khalkedon döneminde kalma boğa kabartmalı para.

Değerli okuyucularım insanlık hayatına girişi MÖ on binler ile başlayan boğa toplumların hayatından hiç çıkmamıştır. Tarım toplumunun bir uzantısı olduğu düşünülen bağanın acaba daha başka ve derin anlamları olabilir mi? Çift boynuz neden bilinen tüm medeniyetleri dolaştı? Hem doğuda/batıda hem de kuzeyde/güneyde karşımıza çıkan boğanın ne gibi anlamları olabilir? Bazı toplumlarda tanrılaştırılan boğa neden başka toplumlarda mücadele edilen, güreşilen, öldürülen bir olgu olmuştur? Soruları çoğaltmak mümkün. Biz cevapları okuyucularımızın çalışma ve gayretlerine bırakıyoruz. Gelecek haftalarda yeni bir konuda görüşmek dileğiyle.

Bu yazı toplam 1863 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR Arşivi
SON YAZILAR