BATI’NIN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ NEDENDİR?
Arap Baharı ile diktatör Mübarek’i yerinden eden Mısır halkı, yerine Muhammed Mursi’yi lider olarak seçti. Ancak bu seçim ülkenin laik, seküler kesiminde kabul görmedi ve asker tarafından darbe yapılarak yönetim ele geçirildi. Tüm bu olanlar üzerine “özgürlük” ve “demokrasi” yanlısı Batı’dan hiçbir ses çıkmadı. Batı omurgasızlığını bir kere daha gösterdi. Peki, bu demokrasi ve özgürlükçü batı neden darbeye darbe diyemedi. Bu konuyu anlatmaya çalışacağız.
Modernite ve Batılılaşmak;
Modernite aynı zamanda Batılılaşmak mıdır? Biz bu sorunun teorik değil pratik kısmına bakarak olayları değerlendirmeye tabi tutacağız. Modernite batılı olmayan toplumlarda Batılılaşmak yerine bu toplumlara yeni bir canlılık kazandırmıştır. Müslümanlar içinde bulundukları durumun farkına vararak “yanlış olan nedir?” sorusunu kendilerine sormaya başlamışlardır. Bu sorunun cevabı Müslüman kitleleri İslam’dan uzaklaştırıp Batılılaştırmamış aksine onları İslam ile Kur’an ile daha çok hemhal olmaya yönlendirmiş ve bir öze dönüş hareketi başlatmıştır. Bu öze dönüş hareketini başlatan mütefekkirler İslamcı olarak tanımlanmıştır. İslamcılar batıdaki tekniğin, bilimin, sanatın gelişmişliğinin farkına varmışlar ve takip etmişlerdir. İslamcılar batı medeniyeti tarafından yöneltilen sorulara ise İslami bir öz ve çerçeve kazandırmaya çalışmış yöneltilen sorulara bu şekilde cevap vermiştir. Bu akımın mütefekkirler üzerinde etkisini göstermesi 19 yy. sonu 20 yy. başları olarak görülebilir. Ancak kitlelere yayılması ve etkisi göstermesi 20 yy. ‘in sonları doğru gerçekleşmiştir.
Yeniden Şekillenen Dünya Dengesi;
Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetlerin dağılması ile birlikte dünyanın iki kutuplu yapısı bozulmuş “özgür dünya” yani batı “mutlak bir zafer” kazanmıştır. Bu liberal demokrasinin komünizme karşı kesin bir zaferiydi. Bu zafer aynı zamanda demokrasi gibi özgürlük gibi serbest piyasa gibi bireysel haklar gibi batılı değerlerin de bir zaferi anlamına geliyordu. Tüm bunların üzerine batılı bir düşünür “Bu zafer tarihin sonu mudur?” diye bir soru sordu. Bu soru üzerine başka bir batılı düşünür cevap mahiyetinde bir şeyler söyledi. “Dünya soğuk savaşın bitmesi ile beraber iki kutuplu yapısını bozarak medeniyet eksenli yani kimlik eksenli çok kutuplu yapıya büründü. Bu medeniyetlerden birisi de İslam Medeniyetidir. Modernite İslam Medeniyetine de yeni bir canlılık yeni bir hareket getirmiştir. Ayrıca İslam Medeniyeti demografik açıdan da geliştiği için bu canlılık kendini daha da gösterebiliyor. Gelişen İslam Medeniyeti dünya da ayrı bir kutbu temsil ediyor. Özellikle 20 yy. ’in sonlarına doğru ve 21. yy’in başlarında artık Müslüman halklar İslamcı partileri iktidara getirmekteler. Demokrasi İslamcıların lehine çalışmakta. Türkiye’de 1997 Refahyol hükümeti ve ardından 2002, 2007, 2011 AKP hükümetleri İslamcı hükümetlerdir. Arap Baharı ile beraber birçok Arap ülkelerinde devrilen diktatörlerin yerine seçilen iktidarların hepsi İslamcı liderlerden oluşuyor.
Böylelikle İslam dünyasında iktidarlar açısından giderek artan batı karşıtlığı görülüyor. Ayrıca emperyalizm, komünizm, kapitalizm, Siyonizm gibi kavramlara çatmak ve batılılaşmayı hiçe sayarak öze dönmeyi teklif etmek siyasetçilerin bu ülkelerde oy kazanmak için en çok kullandığı söylemlerdir. Bu ülkelerde demokrasi İslamcı kitleler için bir amaç değil bir araçtır. -İslamcı partilerin iktidara gelmesi için- Bireysel hak ve özgürlükler keza öyle. Bu kavramların mahiyeti kabul edilse bile bu İslam’da da var olduğu için kabul edilmiştir. Batılı değerlere bir karşı duruş vardır. Çünkü batılı değerler batılı olmayan kitleleri sömürmek için bir göz boyama olarak kullanılmıştır hep, batı tarafından. Bütün İslamcılar batıya bu açıdan bakarak Batı Medeniyeti ile İslam Medeniyetinin hiçbir zaman dost olamayacağını bilir.
Batı açısından bakıldığında ise, batı da demokrasi ve insan hakları gibi kavramları batılı olmayan toplumlar olduğunda araçsallaştırır yani rafa kaldırır. Eğer demokrasi İslamcıları iktidara getiriyorsa batı darbelere cevaz verir. Sesini çıkarmaz. Çünkü ortada kendisine karşı büyük bir tehdit vardır. Demokrasi, seçme hakkı sadece elitist, batıcı, seküler kesimler için seferber edilir. İslamcı partilerin ülkelerinde iktidara gelmeleri batılı devletler için bir tehdittir. Çünkü bu partiler batının arkasında yol almayı seçmez. Batının oluşturduğu kutuplar içerisinde yer almaz. Kendi gücünün farkındadır ve ona göre hareket edip kendi tarafını oluşturur. Batının ikiyüzlülüğünü bilir ve hiçbir zaman batıya güvenmez.
İşte bugün Mısır’da darbeye karşı batının omurgasızlığı bu sebepten, 1992 yılında Cezayir’de iktidara gelen bir İslamcı partinin darbe yoluyla indirilmesine karşı omurgasızlığı bu sebepten. Türkiye’de gezi parkı eylemlerine karşı ilgisi ve yalan yanlış haberleri bu yüzden. Gelişmekte olan ve kendi tarafını oluşturan bir İslam medeniyetini tehdit olarak görmektedir. Çünkü batının zayıflaması hem bu medeniyetler üzerindeki etkisini azaltıyor. Hem de bu zayıflamadan ötürü güçlenen batılı olmayan toplumların intikamından korkuyor. Ama bu intikam alınabilir. Dünya belki 50 belki 100 yıl sonra medeniyetler arası bir savaşının eşiğine gelebilir.
Şunu da eklemeden geçmeyelim. Yapılan darbelerin direkt batılı ülkeler tarafından planlandığına ve yapıldığına inanmıyorum. Çünkü bu halkın gücünü hiçe saymak ve batıyı adeta ilahlaştırmaktır. Batı bu kadar güçlü değildir. Bu darbeler ülkeler içindeki bir cunta tarafından planlanıyor ve uygulamaya geçiriliyor. Tabi bu darbeler batının ekmeğine yağ sürmekte olduğu için batı tarafından kınanmıyor aksine alttan alta destek veriliyor.
Not: bayramınızı tebrik ederim. Ayrıca geçen hafta seri halinde başladığım yazılarıma bu hafta mısırdan sebep devam etmedim haftaya edeceğim inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.