DEDİKODU MEDYASI
Günümüzde “medya” olarak adlandırdığımız kuruma eskiden “basın” denirdi. Bâbıâli’den plazalara taşınmaları gibi zaman içinde basın yerine medya kavramı kullanılmaya başlandı. Bendenize göre artık medya ismi de değişmeli, bu kuruma artık “dedikodu medyası” desek yeridir.
Elbette istisnalar var ancak çoğu medya kurumunun gazeteleri ve özellikle internet siteleri ile bugün “dedikodu köşesi” haline geldiği aşikârdır. Tek amaçları daha fazla rating almak, sansasyon yaratmak olan bu kurumlar amaçlarına ulaşmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Haberden çok resim ve videoların sunulması, magazin haberlerinin ön plana çıkartılması, içerik ile alakasız, söylenmemiş bir sözün manşete taşınması dedikodu medyasının en çok başvurduğu yöntemler…
Buna bir de sosyal medyadaki klavye kahramanları eklenince memleket tam bir dedikodu kazanına dönüyor. Konu hakkında bilgi sahibi olunmadan yapılan eleştirilerin, edilen hakaretlerin bini bir para oluyor.
Dedikodu medyasının magazin dünyası yanında rating alabilmek için kullandığı diğer bir konu da din. Ne zaman bir hocaefendi veya konunun uzmanı onlar için şaşırtıcı birşey söylese hemen ilgili kişiyi manşete çekiyorlar. Halbuki, esas olan konuşan kişi değil konunun kendisidir ama dedikodu medyasının bu umurunda değil… Zaten tartışmanın dedikodu haline gelmesine konunun değil kişilerin konuşulması sebep oluyor.
Yakın zamanda böyle bir durum, günümüzün ariflerinden muhterem Tuğrul İnançer hocamızın başına geldi. Hem de iki kez…
Tuğrul Efendi, geçtiğimiz Ramazan’da katıldığı bir programda, eskiden edeben hamileliğin bu kadar aşikâr, neredeyse davul çalarak ilân edilmediğini, günümüzde bu edebi kaybettiğimizi, hamilelerin dışarıda tesettüre dikkat etmeden dolaşmalarının toplumumuzun edep kurallarına ve estetiğe uymayacağını, hamile kadını kocasının akşamüstü otomobili ile gezdirebileceğini, böylece nazardan da muhafaza olacağını belirtenbir konuşma yaptı. Toplum değerlerimizi bilen, bunlara saygı duyan birinin itiraz edeceği bir söz var mı burada?
Ama “dedikodu medyası” boş durur mu? Malzemeyi bulmuşlardı bir kere… Manşetler hazırlandı: “Tasavvufçu yazar hamile kadınlar sokağa çıkmasın dedi!”. Güler misin, ağlar mısın? Hoca bunu mu söyledi? Hani bir hikaye vardır, vatandaşın birinin aklına bir soru takılmış, gitmiş mahallenin imamına sormuş: “Hocam hani Hz. Nuh’un çocuğu olmuyordu da, “bir kız evlat ver, sana kurban edeyim” diye Allah’a dua etti, Allah da ona bir kız evlat verdi, sonra Hz. Nuh kızını kurban etmek için bıçağını çıkardı, tam o sırada Azrail geldi, Allah’ın bir keçi gönderdiğini, kızı yerine onu kesmesini söyledi ya, işte o keçi dişi miydi,
erkek miydi, onu soracaktım?” Sabırla dinleyen hocaefendi cevap vermiş: “Yahu, ben bunun neresini düzelteyim, Nuh değil İbrahim, kız değil oğlan, keçi değil koyun, Azrail değil Cebrail…”
Bu başlığın, bu haberin neresini düzeltelim? Tuğrul Efendi hamileler dışarı çıkmasın mı dedi, hamileliğin davul zurna ile ilân edilmesinin edebe muhalif olduğunu, insanların buna dikkat etmeleri gerektiğini söyledi.
Dedikodu medyasının Tuğrul Efendi ile ilgili tek vukuatı bu değil. Yakın zamanda ikinci bir örnek daha yaşadık. Yakıdan tanıyanlar bilirler, Tuğrul Efendi kadınlara çok büyük değer verir, böyle olması normaldir çünkü örnek aldığı Risaletpenah Efendimiz de öyle yapmıştır. Sohbetlerinde bu değeri örneklendirdiği hadiselerden birisi şudur: Hz. Osman’ın hanımı, Efendimiz’in kerimeleri Hz. Rukiyye hastadır, o sıralarda Bedir savaşı olacaktır, Efendimiz Hz. Osman’a savaşa gelmemesini ve hanımına bakmasını söyler. Dönüşte de Hz. Osman’a bu davranışından dolayı şehit ecri aldığını söyler.
İşte Tuğrul Efendi “Cennet anaların ayakları altındadır” sözüne mazhar kadınların maişetlerinin kocaları tarafından kazanılmasının zorunlu olduğunu, hanımların tek mükellefiyetlerinin anne olarak evlatlarını helal lokmayla beslemek olduğunu, bu yüzden hanımların mecburiyet yoksa çalışmamasının daha iyi olacağını ve kadın çalışmaya mecbur kalıyorsa bunun erkeğin ayıbı olacağını söyledi... Tam olarak sözünü alırsak “Bu kadar muhterem olan kadının mecbur kalarak çalıştırılması ayıptır” dedi Tuğrul Efendi. Ve iş yerinde başkasının emri altında çalışan bir kadının yaşayabileceği zorluklardan, kendi maddi egemenliğini kazanan kadının aile ilişkisinde oluşabilecek sorunlardan bahsetti.
Ama dedikodu medyası yine boş durmadı ve başlığını attı “Tasavvufçu yazar kadınlar çalışmamalı dedi!”.
Bu tür örnekler çoğaltılabilir. Yine yakın zamanda Nurettin Yıldız Hoca da kadınların çalışması ile ilgili görüşlerinden dolayı dedikodu medyası tarafından hedef haline getirilmişti.
Dedikodu medyası gerçekten gazetecilik yapmak istese söyleyene değil söylenene bakar, gider o konunun yetkili kişisi kim ise mesela Diyanet’ten bu konuda görüş alır, bakın böyle söylendi ama hatalı der, gerçek bir gazetecilik yapmış olur.
Ama günümüzde derdi gazetecilik olanların sayısı o kadar az ki…
twitter.com/mkinikoglu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.