HANGİ FUTBOL!
Futbol; on birer kişilik iki takım arasında oynanan ve topu, kafa veya ayak vuruşlarıyla karşı kaleye sokma kuralına dayanan top oyunudur. Yani bir oyun. Oyun ise iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence, zevk verici herhangi bir faaliyete verilen addır. Buradan çıkarılacak olan futbolun zevk veren bir oyun çeşidi olduğudur. Fakat ne acıdır ki bu meselenin sadece söylem kısmıdır.
Pratikte ise futbolu bugünkü algılanış ve yaşayış formuyla farklı bir kategoride değerlendirmek gerekmektedir. Nitekim futbol basit bir oyun olsaydı milyonların gündeminin birinci sırasında yer almazdı. Bir maç için hayat durmazdı, insanlar birbirlerine küfürler savurup saldırmazdı. Bir gol için kavgalar çıkmaz, insanlar birbirlerini öldürmezdi. Milyonlarca liralık zararlar ortaya çıkmazdı.
Futbol denilen mefhum artık kutsallık kazanmıştır. Adeta futbol ilahi bir mertebededir. İlahı futbol olan taraftarların, fanatiklik derecesinde bağlı oldukları futbol takımları ise birer din olmuştur. Bunun en basit göstergesi maçlar esnasında taraftarların “senle doğdu bu beden senle ölecek” veya “… sen bizim her şeyimizsin” demelerinden az buçuk anlaşılabilir. (Daha nice tezahüratlar). Bir insanın “her şeyi” olacak olanın, hayatının en kutsal şeyi olması gerekir. Demek ki bu fanatik zümrenin her şeyi, bağlı oldukları takımlardır ve bu takımlar birer din olarak telakki edilir hale gelmiştir. Abarttığımı düşünenler olabilir. Ama her şey ayan beyan ortadadır.
Bu dinin mensubu olan fanatik ve holiganların (futbol dininin mabedi olan stadyumlarda ve sokaklarda) dillerine pelesenk ettikleri şey küfürden başka bir şey değildir. Küfrün yanına bir de yıkıp dökme eylemini eklemek gerekir. Bu nasıl bir din ki insana insanlığını unutturmaktadır. Şehrin göbeğinde, çarşıda, pazarda olduğuna aldırış etmeden akla hayale gelmeyecek küfürler savurmaktadırlar. Etraftaki kadın, kız, çocuk hiç umurlarında bile değil. Futbol denince benim aklımda tecessüm eden kavramlar düşmanlık, şiddet, kavga, gürültü ve küfürdür. Hani futbol dostluk, kardeşlik ve centilmenlikti? Bunlar bugün yaşananlar itibarıyla koskoca bir yalandır.
Futbol ilah, takımlar din iken kulüplerin başkanları da bu dinin peygamberleri gibi değerlendirilir olmuştur. Evet, bir başkan yaptığı hizmetlerden dolayı taraftarlar tarafından çok sevilen sembol bir şahsiyet haline getirilebilir. Buna hiç kimse itiraz edemez. Fakat gördüklerim, duyduklarım bunun hiç de böyle olmadığı yönündedir. Başkanlarının söylediklerini, sanki dünyanın en önemli vaazını, söylevini dinliyorlarmış gibi can kulağıyla dinleyenler, gözleri yaşaranlar, kendinden geçenler bile olabilmektedir.
Mesele dengenin bozulmasıdır. Mesele manevi tatmini temin eden değeler manzumesinin tedricen aşınması, unutulması, dışlanması neticesinde ortaya çıkan boşluktur. Bu boşluk neticesinde yalpalayan, sarsılan, buhranlar içinde med-cezirler yaşayanlar, kendileri için sığınacak bir liman, mensubiyet ihtiyacını giderecek muhkem bir kale aramaları ameliyesinin neticesinde futbolu bulmuşlar ve ona tapar hale gelmişlerdir.
Hal böyleyken, futbolda gelinen tehlikeli noktayı meselenin muhatabı konumunda olanların etraflıca tahlil etmesi ve gerekli tedbirleri alması icap etmektedir. Tabi iş işten geçmeden…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.