ONLARIN İYİLİKLERİ HEP BÜYÜK, BÜYÜKLÜKLERİ DE HEP İYİ OLDU
Kim bunlar? Onlar benim arkadaşlarım, dostlarım, kardeşlerim. İyilik meleklerim, dost yüreklilerim, merhamet yüklü, fedakâr, vefakâr, asil şahsiyetli ve yüksek ruhlu biraderlerim.
Hepsiyle iftihar ediyorum. Hepsini tebrik ediyorum. Tanıştırana şükrediyorum.
Nerede bir kimsesiz, çaresiz, yetim, öksüz ve fakir görseler yüreklerine bir ok saplanır ve kanamaya başlar. Yürekleri kan ağlar, gözleri yaş. Komşusu açken tok olana verilen mesajı iliklerine kadar hissederler. Gerekeni gerektiği şekliyle yaparlar.
İcra ettikleri en büyük sanatlardan biridir “iyilik yapmak”. En iyi kişinin, kişiye en faydalı kişi olduğunun şuuruyla hareket ederler. Bu yüksek haslet, zorlama değil, samimi ve içten gelen bir duygudur. Sîretleri neyse sȗretleri de o, içi neyse dışı da odur onların.
Hangi birini anlatsam? Nereden başlasam? Yapılan iyiliğin ifşa edilmemesi gerektiğini elbette biliyorum ama fail ben olmadığım için bahsetmekte bir beis görmüyorum. Hiçbir şey duyamazsınız onlardan. Çünkü sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi ve görmemesi gerekir.
Bunların çok parası yoktur. Belki kıt kanat geçineni bile vardır. Bu halleriyle günümüzdeki zengin zümre arasına girmelerinin imkânı yoktur. Ama hakikatte zengin olan onlardır. Nitekim bir kişinin gerçek zenginliği o kişinin bu cihanda yaptığı iyilikler değil midir?
Bunlardan biriydi O. Yakın arkadaşım. Hayır, kardeşim. Evlerimiz ayrı olsa da, ayrılmazdık pek. Genelde benim evimde kalırdı. Çünkü benim evim onun, onun evi de benimdi. İkamet ettiğimiz şehirdeki “deli” diye tabir edilen herkesle tanışırdı. Onlarla her karşılaştığında sağlıklarını, isteklerini, ihtiyaçlarını sorduktan sonra ekmek parası vermeyi asla ihmal etmezdi. Toplumun, kimsesiz ve çaresiz oldukları için hor gözle baktığı sokakta yaşayan insanlara, hep şefkatle bakardı. Delisine sahip çıkmayan toplumun delirmiş olma ihtimalinden endişelenirdi.
Günlerden birinde, ikamet ettiğimiz şehrin tam göbeğinde yaşlı ve kimsesiz bir amcanın yere düştüğü görülür. Yanından geçen kalabalıkların umurunda dahi değildir yerde yatan insan. Günümüzde, insanın insana, esasında kendine ne kadar yabancılaştığının resmidir bu. Ama bu çirkin resmi düzeltecek, insanlık onurunu ayağa kaldıracak “iyilik ressamları” hala mevcuttur bu cemiyette. Bunlardan biridir bahsettiğim kardeşim. Yaşlı amcanın yerde yatışına aldırış etmeden sağa sola, yukarıya aşağıya giden kalabalıklara hayretle ve acıyarak baktıktan sonra, göz pınarlarından yaşlar döktüğü halde, amcaya doğru eğilir “iyi misin?” diye sorar. Çok ciddi bir sağlık sorunun olmadığına kanaat getirdikten sonra, bu garibi sırtına alır ve doğruca evine götürür. Banyo yaptırır, yeni kıyafetler giydirir, karnını doyurur. Amca kendine gelir. Hor görmez garibi, dinler derdini, zira kim bilir ne derdi vardır?
Ben bunları kendinden değil şahitlik etmiş olan arkadaşlarımdan duyardım. Kimsesizler yurdunda kalan annesiz ve babasız çocukları hafta sonları evine davet edip onların derdine ağlayıp, sevincine güldüğünü, onlara babalık yaptığını da anlatmamıştı. Ve daha nicelerini… Bunlar yüksek ruhlu birisinden sadır olabilecek davranışlardı. Zira ruhun yüksekliği akılla, başarıyla ölçülmez ancak iyilikle mukayese edilebilir.
Bu kardeşim gibi diğer kardeşlerimi de hep güzel işler yaparken görürüm ya da duyarım. Daha geçenlerde Özbekistan’dan dört çocuğu ile ülkemize iltica eden bir annenin derdine nasıl çare oluruz diye kafa yoruyorlardı. Kimi evindeki halıyı, kimi cebindeki parayı veriyordu. Kimi de dünya tatlısı çocukların ihtiyacını görüyordu. Bunları, büyük bir titizlik ve incelikle gerçekleştiriyorlardı. Çünkü sadece iyilik yapmak yetmezdi iyiliği zarafetle yapmak icap ederdi.
Aynı zamanda bu kardeşlerimi, babası Sırplar tarafından şehit edilen ve ülkemize gelen yetim bir kızın gözyaşını silerken, Afganistan’dan gelen yetim bir çocuğun başını okşarken, kimi zamansa yırtık pantolonlu bir çocuğa gözyaşı döküp, yeni elbiseler alırken görürüm. Bununla birlikte yaptıklarıyla muhataplarını asla minnet altında bırakmazlar, âcizi, fakiri asla hakir görmezler. Bilirler ki, fakir birini giyindirdikten sonra onu hakir görmek tekrar soymak gibidir.
Sevgili okurlar, bu satırlar bayram geldiği için hatıra gelmiştir. Bayram demek, iyilik, yardımlaşma, barışma, dayanışma demektir. İyiliğiniz bol olsun, sağlığınız tam olsun, dostlarınız çok olsun, iki cihanınız aydın olsun. Bayramınız mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.