Doç. Dr. MUSTAFA BAŞ

Doç. Dr. MUSTAFA BAŞ

HİCRET VE ÖNEMİ

HİCRET VE ÖNEMİ

Hicret, kelime olarak "kişinin herhangi bir şey veya yerden beden, lisan veya kalb olarak ayrılıp uzaklaşması" anlamına gelmektedir. Terim olarak da, Hz. Peygamber (sas) ile Mekke'li müslümanların milâdî 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmelerini ifade etmektedir. Hicret, İslâm tarihi ve Peygamberimizin (sas) mücadelesinin en önemli olayı olarak tebliğde bir dönüm noktası oluşturmuş, Müslümanlara yeni bir kapı açmış, Mekke’de baskılardan bunalan Sahabeyi’ diriltmiş, İslam Toplumunu Medine'de güç olarak ortaya çıkarmıştır.

Hicret, inanmış Muhacirler (Mekke’den Medineye göç eden Müslümanlar) için, bütün mal varlıklarını, itibarlarını geride bırakarak, Allah ve Resulüne bağlılığın, iman için fedâkârlığın, yalnızca Allah ve Resulunu seçmenin, inanç uğruna her zorluğu göze almanın destansı ifadesidir. Aynı zamanda Ensar (Medine’li Müslümanlar) için de, iman uğruna bir lokma ekmeğini kendilerine kardeş kabul ettiği muhacirlerle paylaşabilecek kadar kardeşlik, beraberlik anlayışının ve başkasını kendisine tercih etmenin ifadesidir. Peygamberimizle birlikte bu destanı yazan güzel insanları Kur’an, kelimelerin en tatlısı ile övmektedir; “Öne geçen Muhâcirler ve Ensâr ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan râzı olmuştur, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe, 100). “Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.” (Bakara, 218)

Hicret için yapılan fedakarlık ve hicret edenlere yardımda diğergamlığa örnek olarak Suheyb-i Rumi ve Abdurrahman b. Avf verilebilir. Suheyb-i Rûmî, Mekke'ye köle olarak gelip daha sonra da yaptığı ticaretle zengin olmuş biriydi. Hz Peygamberden (sas) sonra hicrete niyetlendiğinde, Mekkeli müşrikler onu engelleyerek, "Sen buraya bir köle olarak geldin, bizim mallarımızla zengin oldun, seni bu mallarla göndermeyiz. Burada kal malların senin olsun” demişlerdi. Suheyb-ı Rumi kalma teklifini kabul etmeyerek, bütün mallarını Mekke’de bırakmış ve Mekke’ye geldiği gibi sadece elbisesi ile Medine’ye göç etmiştir. "İşte o topluluk içinden çıkan biri ki, Allah'ın rızasını kazanmak üzere kendi kendisini satın almıştır..." (Bakara, 207) ayetinin onun bu davranışı ve fedakarlığı üzerine nazil olduğu, Resulüllah’ın (sas) kendisini Medine çıkışında karşıladığı rivayet edilmiştir. Hicret sonrasında Medine'de Ensar ile Muhacirler arasında bir kardeşlik anlaşması yapılmış, her Muhacir Ensar'dan biri ile kardeş olmuştur. Abdurrahman b. Avf'ın Ensar'dan kardeşi olan kişi, bütün arazilerinin ve malının yarısını ona teklif etmiştir. Mekke'de ticaretle uğraşan Abdurrahman b. Avf, Ensar kardeşine yük olmamak için bunları kabul etmemiş, ondan kendisine çarşı ve pazar yolunu göstermesini istemiş, kısa sürede yaptığı ticaret ile büyük bir servet sahibi olmuştur.

Hicret, büyük davaların ayrılmaz bir parçası olduğundan, böyle davaları üstlenmiş kanaat ve hareket önderlerinin zaman zaman taraftarları ile birlikte mutlaka hicret olgusu ile karşı karşıya kaldıkları görülmektedir. Hz. İbrahim, Harran’dan Mısır ve Filistin’e, Hz. Musa da, Mısır’dan Sina ve Filistin’e hicret etmiştir. Müslümanlar da, Mekke’lilerin kendilerine hayat hakkı tanımamaları sebebiyle daha önce iki defa Habeşistan’a hicret etmişlerdir.

Hicret, sıradan bir göç, ekonomik olarak yapılan yer değiştirme, daha rahat bir yaşama yöneliş, başka diyarların mal ve zenginliklerinin çekici dâveti değildi. Hicret, imanın aydınlığa, kurtuluşa çıkarılması, İslam tebliğine yeni imkanlar sağlanmasıdır. Mekke’de cemaat olarak yaşayan Müslümanların, kendilerine ait düzen sistemlerini oluşturabildikleri cemiyet ve devlete dönüşmesidir. Hicret, Mekke’den bir kaçış değil, yeniden güç toplayarak geri dönüşün simgesidir. Hicret, Kur’an ayetleri ile insanların kötülüklerinden korunacağı bildirilen Hz. Muhammed’in (sas) kendi vatanından kaçışı değil, tıkanmış olan mücadelenin önünü açmak için Allah’ın emri ile uyguladığı stratejik bir alan değişikliğidir. Hicret, dinin toplumsal planda uygulanması, fiilî varlıktan hukukî varlığa dönüşerek devletleşmesi, güçlenmesi, taraf olarak ortaya çıkması, diğer insanlara kendini anlatabilmesi, düşmanlarına karşı kendini savunabilmesi, diplomatik alana taşınması ve evrenselleşmesidir. Bu duygularla yeni hicri yılın başta aziz milletimiz olmak üzere bütün İslam Alemi ve insanlık için hayırlara vesile olmasını Allah'tan temenni ediyorum.

 

Bu yazı toplam 2960 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Doç. Dr. MUSTAFA BAŞ Arşivi
SON YAZILAR