MÜCAHİT BAYRAK

MÜCAHİT BAYRAK

HUDUTLARA RİAYET - EDEP!

HUDUTLARA RİAYET - EDEP!

Bir uzay mekiği düşünelim yolu dikey bir şekilde yukarı daha yukarı çıkmak ve sonunda atmosferi delip dünyanın dışına çıkmak oradan hedeflenen gezegene varmak. Çıkışın her bir mertebesinde bir modül bırakır uzay mekiği ve bu bıraktıklarından dolayı daha da yukarı çıkar. İşte âdemoğlunun hayatının kısa bir özeti. İnsanda doğduğunda dikey bir çizginin sıfır değil de sıfırında biraz üstünden başlar hayata ve yolculuk insan-ı kâmile doğru…-biraz üstünden başlamasının nedeni de İslam fıtratı üzerine doğar insan- çıkışlar inişler tekrar çıkış ve tekrar iniş… Çıkmanın birinci şartı, her yukarı yöndeki çıkış mertebesinde sebat kılabilmek. Ve sonra yeniden yola koyulmak ve çıktığın mertebelerde üzerinde bulunan dünyevi, maddi… Olan şeyleri mertebenin gerektirdiği ölçüde bırakabilmek. Ve sonunda kalp yani aşk ile kalabilmek. İnsan buna doğru gider hayat gayesi budur. Ama dikkat aşkta amaç değil aşk Allah(cc)’nün yanında sadece bir araç, peki amaç aşk ile gidilmek istenen yapılmak istenen ne? İşte dur orda sükût ve edep- hudutlara riayet- sakın ola o hedefi yapılmak isteneni, aciz kalan dilin ve kaleminle ne yaz ne söyle zaten yazamazsın ve söyleyemezsinde. Ancak yaşar insan, ne anlatabilir insan o hali ne de yazabilir.

Hani uzay mekiği yakıt bitince deposunun artık işe yaramayacağını anlar ve ne yapar bırakıverir hemen depoyu, neden? Çünkü bilir ki, o işe yaramayan yakıt deposu onun o çıkışındaki ivmeyi yavaşlatacak belki onu durduracak ve aşağı doğru inişe geçirecek. Şunu da ekleyelim ki yakıt bitmeden deposunu bırakmak da ahmaklık olur. Her şey ölçüsüne göre aşırıya kaçmadan itidal içerisinde çıkışı sürdürmek. İnsan da aynı burada anlatıldığı gibi; Allah (cc) giden yolda mertebeler sonsuz bir bir tırmanır insan ve bir yere geldiğinde artık aklıda bırakması gerekir, çünkü ondan sonrası için akıl gereksiz hatta zararlı, çünkü ulaştığı mertebelerde mukayese ettiğinde olayları akıl ile, akıl hep önceki gibi bakar. Çünkü kalple o noktada senkronize çalışamaz maazallah kalbide şüpheler yoluyla yanıltır ve sonra… sonrası işte, düşmeye başlar. Neden? Çünkü aklı atabilecek kadar cesareti yoktur. Düşer düşer kimisi düştüğünü anlamaz işte onlarda gaflet içinde olanlardır. Sıfır noktasına gelir ve sıfırda hiçbir zaman olamaz çünkü orası hayvanatın yeri. İnsan Kuran da belirtilen belhüm adal- yani hayvandan aşağı- bir yaratık olur. Düşmekte sınırsız, çıkmakta… sınır diyebileceğimiz çizgi ise ölüm. Gelgelelim çıkmaya devam edene, belli bir mertebeye çıkınca aklı bırakan yani olayları akılla değerlendirmeyecek kadar akıllı daha doğrusu edepli olan insan meleklerin seviyesine çıkar ve belki onları da geçer. Yolculuk devam eder… yani olayların geneline baktığımız zaman mesele edepli olmakta. Edepli de nasıl olunur? Hudutlara riayet ederek. İnsan hudutlarını iyi bilmeli, diyorsa yaradan, aklı atacaksın hiç sorgulamadan… Yani kibirlenip ben yukarı bu gereksiz ağır çantayla da çıkarım demeyeceksin. Çünkü çıkamazsın seni yaratan seni senden daha iyi biliyor neye güç yetireceğini biliyor. O zaman emirleri, sorgulamadan yerine getireceksin. İnanç zaten budur sorgulamadan, kabul etmek. Neden sıddık Ebu-Bekir Allah Resulünün en sevdiğidir. Çünkü o Peygamberimiz (sav) miraca çıktığı zaman, miraca çıktığını Peygamberimiz (sav) insanlara bu olayı anlatıyor ve müşrikler buna inanmıyor ve bunu Ebu-Bekir (ra) söylüyorlar o da Resulullah ne derse doğrudur diyerek daha olayı dinlemeden Peygamberimiz (sav) 'e iman ediyor. Zaten mühim olan bu değil mi? Ebu-Bekir, Peygamberimizin Allah (CC)’nün Resülü olduğunu akıl ediyordu ve sonrasına ancak ve ancak iman ediyordu. Ne mübarek ölçü.

Akıl ve türevleri sadece insanoğlu için araçtır. Amaç olursa eğer, yoldan çıkarır. Eğer akıl bir arabanın motoruysa, kalpte direksiyonudur. Eğer motoru yönlendirecek direksiyon olmaz ise araba helak olur. İşte insan araba misali eğer helak olmak istemiyorsan aklı sadece kullan kalp ile hükmet. Akılla hükmetme önce sen aklına -kalbinle- hükmet. Ve inşallah hak yolu bul!

Peygamberimiz miraca çıktığında Cebrail ile sidretü-l münteha denilen yere geldiler ve sonrasına Cebrail geçemedi. Resulüllah’a döndü ve ben bundan sonrasına geçemem. Resulüllah “neden?” diye sordu. Cibril geçersem yanarım. Resulüllah tekrar sordu”Nasıl geçilir peki?” Cibril aşkla geçilir dedi. Bakınız aklın türevi olan bilgi ile geçilir demedi Cibril, kalbin türevi olan aşkla geçilir dedi.

Konuyla ilgili verilecek örnek yazılacak çok şey var fakat uzun lafın kısası Ziya Paşa'nın dediği gibi;

"İdrak-i maali" bu küçük akla gerekmez.

Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez

düsturunda ve edepli olmalı bir yere kadar akılla kalbi senkronize çalıştırmalı o mübarek yerden sonra aklı da atmalı…

Selametle...

Bu yazı toplam 657 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MÜCAHİT BAYRAK Arşivi
SON YAZILAR