KAPAK…
KAPAK…
Kapak, kitap ve dergi gibi basılı eserleri koruyucu ve tanıtıcı özellikleri olan baskılı karton veya kâğıt… Kapak, her türlü kabın üstünü örtmeye veya bir deliği kapamaya yarayan nesne… Kapak; dolap, sandık vb. bir eşyayı kapatmaya yarayan parça… Kapak; kitap, defter vb. bir şeyin en üstüne geçirilen kılıf… Kapak; biçilen ağaç kütüklerinin iki yanından çıkan, düzgün olmayan tahta… Kapak; zıvanada (birbirine geçecek olan iki parça biri erkek, diğeri dişi olmak üzere yapılan, dil ve onun gireceği delikten oluşan tertibatta) iki dış yan parça… ‘Kapak’ sözcüğünün, başka söze kapak olduğu durum, çok hoş olmayan yaklaşım… İnsanların tencere olduğu hengâmede sözlerin kapak olması, lafı uygunsuz kullanmaktır, en azından… Mâlum, kaynayan kazan kapak tutmaz, için için gelişen olaylar veya duygular bir yerde patlak verir, önüne geçilemez, kolay kolay yatıştırılamaz… İyisi mi, kapak denilen her ne ise, yerinde ve doğru zamanda kullanalım…
İşin kolay tarafı, sıkıntıya gelememek, kayış atmak, olmadı sonunda bir yere kapak atmak… Kapağı atmak; sıkıntısız, rahat bir yere sığınmak, kaçıp kurtulmak… ‘Kapak olsun’ lafı ise, küfürden daha beter bir hakaret… Rumları'n ‘ellenika’ dedikleri, anaya edilen içinde kapak sözcüğünün geçtiği küfür… Kapak olsun diye sarf edilen sözler, ne derece kapak, ne derece kazan… Bilen bilir kapak nedir; bilmeyen de kapak denilen her ne ise kendi gibi bilir… Laf olsun, torba dolsun diye söylenen, onun bunun söylediği onlarca söz… “Benim kimseyle uğraşacak vaktim yok. İnsansa notunu, hayvansa otunu verir geçerim… Biz karada yürüttüğümüz geminin kaptanıyız, siz hangi teknenin küreğisiniz… Hani ben kötüyüm ya senin gözünde, ya sen kaç kuruşluk adamsın benim gözümde? Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir… Boş verdiğin kadar huzurlu, takmadığın kadar mutlusun… Gereksiz insanları silmeyi öğrenin… Dik durmayı öğrettiklerimiz, bizi yıkmaya çalışıyor… Kaybetmek yapımda yok; vazgeçmek daha çok hoşuma gidiyor… Yazılı olmayan bir kural, içine doğduysa doğrudur… Tek taşa bile razıydım ben; yeter ki senden olsun… Adam gibi sevmenin de özel dersi verilsin… Gidenin ardından su dökülmez; çay demlenir… Adımı avucuna yaz hatırladıkça yalarsın… Aklımı alabilirsen, yüreğim bedava… Matematiği kötüydü ama çıkarlarını hesaplamada çok iyiydi… Eskiden altını çizdiklerimin şimdi ise üstünü çiziyorum…”… Öylesine söylenen sözler… Ağzının kapağı açılınca, dökülen sözler… Hakkı terennüm etmek adına söylenen laf kırıntıları… Bozuk plak gibi tekrarlanan, aslında hepsini toplasan bir iki sözden ibaret sözler… Kabak tadı veren kapak sözler… Kabak hikâyesi… Bir köye yeni bir imam tayin olmuş… Âdet gereği, her bir köy hanesi Hocayı sırayla her ev misafir etmiş… İlk gittiği evde yemekte kabak varmış… İmam kabağı sevmezmiş ama ev sahibi üzülmesin diye “Kabağı çok severim.” demiş. Hocanın bu sözünü duyan herkes kabak pişirmeye başlamış… Hoca, her akşam kabak yemek zorunda kalmış…” Laf olsun diye, laf yerini bulsun diye söz söylenince; söz, kulaklara küpe, sofraya kabak, sözü söyleyene de kapak olur ancak…
Olur olmaz her yerde söze kapak atıp, laf atana, kapaksız konuşana bir misâl… Birkaç dost birlikte bir çiftliğe gitmişler… Dolaşırken içlerinden biri, meyve bahçesinde çalışan çiftçiye: “Ne kadar eski usulle çalışıyorsunuz böyle! Eğer öyle çalışmaya devam ederseniz, bu ağaçtan yılda on kilo bile elma alamazsınız.” demiş… Çiftçinin verdiği cevap, tam bir kapak: “Haklısınız… Elbette on kilo elma alamayız, çünkü bu ağaç, bir armut ağacı.” demiş... Bam teli dediğimiz bir başka kapak sözün geçtiği hikâye: Bir kalp doktorunun arabası bozulmuş ve tamire götürmüş… Motor ustası arabasının motor kaputunu açıp bir süre arabanın motoruna doğru bakmış… Daha sonra kalp doktoruna dönerek: “Siz insanın kalbini tamir ediyorsunuz, bense arabanın kalbini, yani motorunu tamir ediyorum. Mesela ben birazdan motora bir bakışta problemin neresinde olduğunu anlarım… Motorun kapakçıklarını temizlerim, gerekirse motorun kablolarını, parçalarını, yağını değiştiririm… Gerekirse motoru tamamen çıkarıp yerine yenisini takarım. İkimiz de aynı işi yapıyoruz… Lâkin siz benden çok fazla para kazanıyorsunuz… Bu haksızlık.” demiş… Kalp doktoru motor ustasına bakıp gülümsemiş… “Bu söylediklerinin hepsini, motor çalışırken yapmayı denesene… Ben öyle yapıyorum.” diye kapak sözünü söylemiş… Kabak sözün kapak olmadığı duruma bir misâl… Yeni atanan bir Müdür, öğle arasında kurum çalışanlarına sözüm ona espri yapıyormuş… Çevresindekiler yapılan espriye kahkahalarla gülüyorlarmış… Müdür, anlatılanlara kayıtsız kalan birini fark etmiş: “Esprime neden gülmüyorsun, anlamadın galiba…” diye söylenmiş… Müdürün aldığı cevap müthiş, tam bir kapak: “Ben sizin kurumunuzda çalışmıyorum.”…
Tarihin tozlu sayfalarında yazılı kapak sözler… Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşmış… İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değilmiş… Mağrur zengin, Diyojen’i aşağılamış; ona, “Ben, bir serserinin önünden kenara çekilmem.” demiş… Diyojen, kenara çekilmiş ve sakin bir şekilde kapak cevabını vermiş: “Ben çekilirim.”… Bir gün Eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve azarlamış… Talebesi: “Çok az bir paraya oynuyordum.” diye itiraz edince, Eflatun “Ben seni, kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.” diye cevap vermiş… Sokrat ölüme mahkûm edildiğinde eşi; “Haksız yere öldürülüyorsun?” diye ağlamaya başlamış… Sokrat: “Ne yani, haklı yere mi öldürülseydim?” demiş… Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile' ye bir hasmı; “Efendim" demiş, "Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?” demiş… Galile: “Doğru" demiş, “Benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?”… Avam Kamarasında (House of Commons, Birleşik Krallık'ta Westminster Sarayı'da bulunan, 650 üyesi beşer yıllık dönemler için seçimle işbaşına gelen milletvekillerinden oluşan, 700’den fazla üyesi olan üst meclis Lordlar Kamarası ile aynı yer olan, alt mecliste) Winston Churchill, konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, “Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım.” demiş… Winston Churchill, oldukça sakin bir şekilde kadına dönmüş ve kapak sözünü yapıştırmış: “Hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim.”… “Bazı insanlar prensipleri için partilerini değiştirir, bazıları partileri için prensiplerini değiştirir.” (Winston Churchill)… Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif Ersoy’u küçük düşürmek istemiş; “Affedersiniz, siz veteriner misiniz?” demiş… Mehmet Akif kapak cevabını yapıştırmış: “Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?”…
Kapak olan söz, kapağı açılan insana fayda vermez… Zira “İnsanların bir kısmı, içi ödağacı ile dolu, kapağında azıcık bal olan kaplara benzer. Kapağındaki balı tadan için her şey tatlıdır. Kapağı açınca içerisindeki sahtelikler ortaya çıkar.” (İbn Cübeyr)… Önemli olan, kalıbının adamı olmak… Adam olmak… İnsan konuşmaya görsün, kapak açılmaya görsün… Ne var ne yok ortaya dökülür… “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur…” (Hz. Mevlana)… Selam, sevgi ve saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.