NEZAKET DÜŞERKEN!
Rivayet odur ki;
Zamanın birinde valinin oğlu çeribaşının kızına âşık olur. Vali, çok sevdiği oğlunun gül hatırı için kızı istemeye karar verir. Çeribaşına çok nazik ve zarif bir çelebi gönderir. Çelebi, çeribaşına sebeb-i ziyaretini şöyle açıklar; Efendim vali hazretleri selam söylediler. Kıymetli oğullarıyla, sevgili kızınızı evlendirmek istemekteler. Bu konudaki görüşünüzü almak için bendenizi yolladılar. Ne buyurursunuz?
Çeribaşı hayatı boyunca bu denli nezaket sözlerini işitmediği için olsa gerek meseleyi idrak edemez. Fakat valinin kendisinden bir ricası olduğunu anlar. Tabi valinin çeribaşından istekte bulunması az şey değildir. Bu çeribaşının çok önemli olduğunun bir göstergesidir. Çelebinin de çok saygılı olması çeribaşını büsbütün gurura sevk eder ve: Ben vali falan tanımam, çek git diye çelebiyi kovar.
Çelebi makama gelir ve olayı valiye nakleder. Vali ve oğlu üzüntüden perişan olurlar. Ne yapsak? diye düşünürlerken, Delibaşı huzura girer, Valiye arz-ı hürmet ettikten sonra “çeribaşına bir de ben gideyim” diye izin ister. Valinin iznini alan delibaşı silahlarını kuşanır, atını mahmuzlar ve çeribaşının evine gider. Kapının önüne varınca nara atmaya başlar. Çok korkan çeribaşı süratle dışarı fırlar. Delibaşı, çeribaşının karşısına çıkmasıyla birlikte silahını çeker ve: Bre gafil, Bre melun herif. Koskoca vali hazretleri kızını oğluna ister sen vermezsin ha.! Ya kızını vereceksin ya da leşini şuracığa sereceğim senin.
Çeribaşı tir tir titremektedir. Aman Ağam ne demek kızım da, canım da vali hazretlerine feda olsun. Verdim gitti kızımı, al götür.
Bunun üzerine delibaşı “ Neden bunu çelebiye daha önce söylemedin de beni buralara kadar getirdin? diye köpürünce, çeribaşı: Aman ağam, işi sizin gibi usulüyle, erkânıyla anlatan olmadı ki, der.
Sevgili okuyucular, yukarıdaki hikâyede -çelebinin ve delibaşının olmak üzere- iki tarz görülmektedir. Normalde kişiler arası ilişkilerde nazik ve zarif bir üslup kullanılması gerekir. Doğru olan da budur. Fakat günümüz dünyasında bu tarz herkes için etkili değil. Mesela rica belirten bir cümle kurduğunuz zaman muhatabınız sizi kaale almazken, emir kipiyle üst perdeden konuştuğunuzda muradınıza tez zamanda ulaşabilme ihtimaliniz çok yüksek. Nezaket hakaret, hakaretse nezaket olarak kabul edilir oldu. Velhasıl, ilginç insan hususiyetlerine ve münasebetlerine kavuşmuş bir toplum olduk. Sonunda başardık bunu!
Yoksa Cenap Şahabettin “Başkalarını nezakete davet için, bazen kaba görünmek icap eder” sözünde haklı mı çıktı? Ne dersiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.