RAMAZAN’DA ANADOLU
Anadolu insanı gönlü zengin, yüreği büyük ve göğsü geniştir. Her kahra katlanır. Merhameti büyük ve merhameti ile bütün mazlumları yüreğine sığdıracak kadar engin gönüllüdür. Anadolu insanı cefakârdır, vefakârdır. Başkaları açken kendisi tok yatan değildir; dar günde de geniş günde de dostunun yanındadır, insanların yanındadır, yardımsever, paylaşmayı sever. Yarım ekmeğini başkaları ile bölüşür. İçinde bulunduğumuz şu korona sıkıntısı günlerinde, şu olağanüstü günlerde 7’den 70’e herkes diğergam olmuştur. Bilhassa Ramazan günlerine denk gelen bu darlık günleri insanımızdaki sehaveti bariz bir şekilde ortaya koymuştur. Komşu olmak, dost olmak, kardeş olmak ayrı ve farklı bir mana bulmuştur bu engin Ramazan mevsiminde.
İnsanımız bunu yaparken hiçbir menfaat peşinde değildir. Sadece Hakk rızasını umut eder. Hem kendi varlığını paylaşır hem de paylaşmaya vesile olmak gayesindedir. Bu sebeple bizde fazilet hissinin kaynağı imanın bağlayıcılığındandır. Onları en çok diğerlerinin çehresinde gördükleri mutluluk sevindirir. Kendi çocuklarının yüzündeki sevinçten çok diğerlerinin çocuklarının yüzündeki tebessüm mutlu eder. Kendisi yerken sofrasında birilerinin olmasını arzu eder. Evinde pişeni komşusuna da pay olarak götürür. Anadolu’da buna ülüş denir. Anadolu’daki bu dayanışma örneği dünyada benzersizdir. Hatta öyleki yardımlaşma ve paylaşmayı sınırsız düşünmüştür insanımız. Bu konuda Müslüman olup olmamasına bakmadan fedakârlık eder. Anadolu’muzdaki insanlığın hayat kaynağı bu örnek, övgüsünü Kur’an-ı Kerim’de bulur: “Onlar, kendileri de sevip istedikleri halde yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, asık suratlı çetin bir günde rabbimizden korkarız.” Bu yüzden Allah onları o günün dehşetinden korur; yüzlerine aydınlık, gönüllerine sürûr verir. (İnsan Suresi, 8-11)
İnsan odaklı yaşamak ve insan odaklı bir hayat anlayışına sahip olmaktır asıl fazilet. Müslüman, Allah’ın her şeyden evvel inancına bakmadan insana insan olarak değer verdiğini bilir. Dünya insan varsa yaşanabilir. İnsanın olmadığı yerde dünya yaşanabilir değildir. İslam insanı yaşatma odaklı bir hayat anlayışı ortaya koymuştur. Toplumlar insana değer verdiği kadar ayakta kalabilmişlerdir. Bu sebeple İslam’da insana verilen bu yüce makamı veciz bir şekilde özetleyen dedemiz Şeyh Edebalı’nin, devletimizin varlık felsefesi haline gelen meşhur “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü, insanımızın da gönlünde yer etmiştir.
Fedakârlık bir yürek hareketidir. Diğergamlık kaynağıdır. Nefsinin aşırılıklarına ve içinde var olan aşırı mal sevgisine ket vurmaktır. Dünyevî arzu ve isteklerden sıyrılarak başkaları için yaşamaktır. Kendisi için düşünmeden başkalarına öncelik vermektir. Bu duygu Kur’an-ı Kerim’de şöyle yer bulur: “Onlardan önce bu yurda yerleşmiş ve gönülden inanmış olanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler, onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar; ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin bencilliğinden korunmayı başarırsa işte kurtuluşa erecekler onlardır.” (Haşr, 9)
Din görevlilerimiz ve diğer bütün devlet görevlileri el ele omuz omuza vermiş bu sıkıntılı korona virüsü badiresini kısa zamanda atlatmak için her türlü fedakârlığı yapmakta, herkes komşusunun kapısını çalmakta, aç olanlar tokun hatırını, tok olanlar açın hatırını sormaktadır. İşte biz Anadolu’yuz. Anadolu bu engin gönüllülükle, bu fedakârlıkla, bu birbirini sevme ve sahiplenmeyle bugünlere kadar dimdik ayakta kaldı ve birlik ve bütünlükle geldi. Anadolu insanı bugüne kadar birbirini kucaklayarak geldi, bugünden sonra da böyle devam edecek. İlhamı Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamber Efendimiz (SAV)’den alarak insanlık anlayışı sergiledi. İnsanımız ecdadını örnek alarak tüm cihana insanlık dersi vermektedir. Bu dün de böyleydi bu günden sonra da böyle olacaktır. Allah’ım yardımcımız olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.