ROMANTİZM VE BÖLÜCÜLÜK
Hayat siyah ve beyaz kadar net ve bir o kadar basit bir olgu değildir. İnsan da öyle. İnsanlığın ekseriyeti ne tamamen iyi ne de tamamen kötüdür. İnsan günahkâr bir varlıktır. Ama böyle olmasına rağmen içinde biraz da olsa merhamet olan iyilik olan bir varlıktır. Bu durum bize insanoğlunun yani dolayısıyla hayatın genelinin grilerden meydana geldiğini söylüyor. Ak ve kara seçmek kolay, asıl imtihanımız grilerde devreye giriyor. Asıl zor olan griler üzerinde nasıl düşünmemiz gerektiğidir. Tamamen iyi veya tamamen kötü insan tipleri ancak romantizm akımının etkisinde kalmış roman veya film karakterlerinde karşımıza çıkar. Bu tipler tamamen hayal ürünüdür.
Romantik bir milletiz. Bu bizim en büyük handikaplarımızdan ve bizi bölünmeye götüren uzlaşmamızı çıkmaza sokan bir duygu. Bu duygu yüzünden memleketimizin farklı kesimleri bir uzlaşma zemini bulamıyor. Bu aşırı duygu ve düşünceler bizleri kamplara bölüyor. Realiteyle olan ilişkimizi sekteye uğratıyor. Bu da hayata sağlıklı gözler ile bakmamızı engelliyor. Sağlıklı gözler ile bakamadığımız hayat karşısında sağlıklı, akılcı karar veremiyoruz. Hep aşırı, bir anlık duygu ve düşünceler ile yanlış kararlar alıyoruz.
Tarihi bir şahsiyet kimimize göre en alçak bir insan oluyor, kimimize göre ise putlaştırılmış yüce bir şahsiyet. İnsanları iyisiyle kötüsüyle kabul etme olgunluğuna maalesef eremedik. Bu çarpık zihniyet en çok da tarih okumalarımızı çarpıtıyor, baltalıyor. Gerçekleri anlatması gereken tarih, fanteziler yumağı olup karşımıza çıkıyor. 100 sene önce belki bin sene önce olmuş olaylar veya yaşamış şahsiyetleri üzerinden kamplara bölünüyoruz. Onları değerlendirirken o günün şartları aksine günümüz şartlarını göz önüne alarak muhasebe ediyoruz. Bu realiteyi açıkça baltalamaktır ve direkt bölücülüktür. Bölücülüğü, bırakın dış güçleri, ilk önce biz kendi kendimize yapıyoruz.
Bu romantizm belasından bir an önce vazgeçelim. Bunun yolu eğitimdir. Bunun yolu verilere dayanan arkasında kanıt olan bilimsel tarih eğitimidir. Alev Alatlı’nın da deyimiyle bu konu da “üniversiteler artık zekâtlarını vermelidirler.”
Ülkemiz şu an iki şey üzerinden kamplara bölünüyor. Bir Mustafa Kemal Atatürk. İki laiklik. Bu ikisi bir kısım insan tarafından göklere çıkartılıyor. Bir kısım insan tarafından yerin dibine sokuluyor. Bir tartışma programı izlediğiniz vakit konu dönüp dolaşıp Mustafa Kemal’in ilke ve inkılâplarına ve dolayısıyla laiklik konusuna geliyor. Zaten o noktadan sonra iki taraf içinde film kopuyor. Ortak değerler ortadan kalkıyor ve ortada sanki iki düşman ülkenin tarafları kavga ediyor gibi görünüyor. Bu iki konu acilen açıklığa kavuşturulmalı. Belki revaçta olan şu açılımlar bir de bu konular üzerinde yapılmalı. Birbirinden hatta başbakanından bu kadar nefret eden azımsanmayacak insan kitlesinin ortak akıl, ortak duygu ve düşünceler ile irtibata geçilerek bu konu üzerinden kamplaştırılan insanlar bir araya getirilmelidir. Zaten ulus-devlet yapısı da bunu gerektirir. Ulus-devlet ortak yönleri ön plana çıkararak bir millet meydana getirmeye çalışır.
Rahmetli Cemil Meriç ‘in de ifadesiyle “Herkes herkese düşman, kimse kimseyle konuşmuyor. Bizim ilk önce millet olabilmeyi öğrenmemiz lazım.” AKP’nin bu millete yapacağı en büyük iyilik belki 100 belki 200 seneden beri kamplara ayrılan bu insanları ortak duygu ve moral değerlerimiz üzerinden bir araya getirerek millet olma sürecimizi tamamlaması olacaktır. Ortak mutabakata vardığımız vakit ne fitne ne fesat aramıza kolayca girebilecektir.
Şu anki durum da; ülkenin %20-30’u ile Ak Parti bugüne kadar irtibata geçebilmiş değil. Recep Tayyip Erdoğan ismine büyük bir nefret ve kin besliyorlar. Ak Parti bu %20 ile nasıl irtibata geçecek. Zorla mı susturacak, görmezden mi gelecek. Veya biz hep gezi parkı olaylarına mecbur olup yakıp yıkmalarına müsaade mi edeceğiz.
Bölgesinde güçlü, Büyük Türkiye ideali için ülkemizde toplumsal mutabakatı sağlamak mecburiyetindeyiz. Bıktık artık ülkemiz insanlarının birbirlerini hain olarak nitelendirmesinden. Grupların veya kişilerin hedef gösterilmesinden bıktık.
İnsanların aynı kara parçası üzerinde yaşaması bir millet olması anlamına gelmiyor. Millet olmak için müşterek akıl, müşterek duygu, müşterek düşünce, müşterek ideal, müşterek tarih olması gerekiyor. Bunlar ortak bir kara parçasında yaşamaktan daha önemli şeylerdir. Hele ki “ortak ideal” kavramı yıllardan beri bu kalkınmacı, gelişmeci, ilerlemeci modern dünya’ya ayak uydurmaya çalışan bir Türkiye için çok çok daha önemlidir. Selametle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.