Şeker ve ülkemizde şeker sanayinin seyri
İnsan hayatındaki önemli ihtiyaç maddelerinden birisi şekerdir. Yaşamak için hücrelerimizin enerji ihtiyacı vardır. Canlıların yaşamların sürdürülebilmeleri için enerjiye dayalı bir döngüye sahip olmaları zorunludur. Yaşam döngüsünün devamlılığını sağlayan iki temel element oksijen ve glukozdur. Glukoz yaşamsal enerji olan karbonhidratın en basit formlarından birisidir. Konunun mekanizması biyoloji, kimya, tıp vb. bilimlerin uzmanlık alanıdır. Şekerin bizim için önemi sosyal yaşam, özellikle ekonomik ve yönetim tarihi açısından taşıdığı anlamdır.
Dünya dillerinde şekerin etimolojik kökeni “sharkara/sakkara” kelimesidir. Günümüzde birçok dilde kullanılan şeker kelimesi bu kelimelerin birer türevidir. İnsanlık yaşam sürecinde şeker ihtiyacını, yani glukozu doğal yollar ile karşılanmıştır. Meyveler, bal, tahıl vb. diğer karbonhidrat kaynakları insanlar tarafından tüketilerek yaşamsal enerji ihtiyaçları karşılanmıştır. Şekerin bilinen şekilde kullanılmaya başlanması şeker kamışı ve şeker pancarının üretimi sayesinde olmuştur. Şeker kamışında %11-16, şeker pancarında da %14-20 oranında şeker oranı bulunmaktadır. Bu nedenle şekerin işlenmesinde ilk kullanılan hammaddeler şeker kamışı ve pancar olmuştur.
Şekerin ilkel formlarının ilk kaynağı MÖ 4. asra kadar gitmektedir. Hindistan’da yetişen şeker kamışı şekerin ilk hammaddesidir. Ticaret maksadıyla çok daha sonra okyanus adalarına giden batılılar Yeni Gine gibi yerlerde de aynı şeker kamışının olduğunu görmüşlerdir. Avrupalıların şekerle ilk tanışması doğuya yapılan askerî harekât ile olmuştur. İskender doğu seferinde şeker ile tanışmış ve batıya taşınmasına neden olmuştur. Ancak şeker kamışını Orta Doğu ve Akdeniz coğrafyasına taşıyan ve tanıtanlar Araplar olmuştur. Şeker sanayinin ilk temelleri MS 750’li yıllarda buralarda boy göstermeye başlamıştır. Geçen asırlarda Avrupa’nın birçok ticaret merkezinde şeker üretimi yapılmaya başlanmıştır. 1503 senesinde Venedikliler şeker kamışından elde ettikleri şekeri rafine ürüne dönüştürdüler.
Şekerin bir diğer hammaddesi şeker pancarıdır. MÖ binlerce yıl öncesi Babil çevresi medeniyetleri, pancarın tatlı ve şekerin bir kaynağı olduğunu bilmekteydiler. Bilinen şeker pancarı formları ise XIII. asırda Avrupa’nın birçok ülkesinde mevcut idi. 1590 yılında Fransız bilim insanı şeker pancarı kaynatıldığında tatlı bir sıvı, pekmez edildiğini keşfetti. Şeker pancarından şekerin sanayi ürününe dönüşmesi ise 1802 yılında olmuştur. Prusya kralı Frederick Wilhelm III yaptığı destek ile ilk şeker pancarı şeker fabrikasını kurulmasını sağlamıştır. Başlangıçta şeker kamışı karşısında verimli olamayan şeker pancarı gelişen yaşanan siyasi olaylar sonucu temel şeker kaynağı olmuştur. Waterloo savaşı gibi olaylar ve sonuçları şeker üretiminde değişikliğe neden olmuştur. Napoleon Hindistan’da ucuz bir şekilde gelen şeker kamışı karşısında şeker pancarı üretimi ve şeker sanayi gelişimi için ciddi çabalar göstermiş ve başarılı sonuçlar elde etmiştir. Sonuçta 1800’lü yılların başlarında başlayan şeker üretimi 1853’te Rusya’da, Avusturya-Macaristan, Danimarka, İsveç, Belçika, İtalya, Kuzey Amerika’da, 1889 Romanya ve bir yıl sonra da İspanya’da artarak devam etmiştir. Birkaç on yılda Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamı şeker pancarını sanayiye dönüştürdüler.
Osmanlılarda şekerin sanayileşmesi teşebbüsleri Avrupa teşebbüsleri ile benzerlik göstermektedir. Osmanlılarda şeker pancarı sanayine yönelik ilk girişim tüccar olan Arnavutköylü Dimitri Efendi tarafından yapılmıştır. Dimitri Efendi şeker fabrikası kurmak için bayındırlık meclisine başvurmuş ve 1840 yılında 10 yıllık imtiyaz verilmesi için mazbata verilmiştir.
Osmanlılarda şeker sanayine yönelik ikinci girişim İstanbul ve İzmir’de Davutoğlu Karabet tarafından yapılmıştır. 1867 tarihinde dokuz maddelik bir şartname hazırlanmıştır. Şekere yönelik üçüncü girişim 1879 yılında fenerler sahibi Michel Paşa tarafından yapılmıştır. Osmanlılarda şekere yönelik pek bilinmeyen diğer girişim de 1890 yılında Karahisar’ı Sahip Sancağında şeker fabrikası kurmak isteyen Yusuf Bey tarafından yapılmıştır. Yusuf Bey devlete şeker fabrikası kurmak için başvurmuş ve 30 yıllık imtiyaz talep etmiştir.
Şeker fabrikası kurmak için yapılan diğer bir girişim de 1800’lerin son yıllarında Hassa Müdürü Rauf Paşa tarafından yapılmıştır. Rauf Paşa önceki girişimlerden farklı olarak şeker pancarı üretimi uygun yerler aramıştır. Şeker pancarı üretimi için uygun olacağı düşünülen yer Trakya topraklarıdır. Uzunköprü bölgesinde başlayan girişimler Akşehir bölgesinde devam etmiştir. Şeker pancarı üretimine yönelik diğer girişimler Birinci Dünya Savaşı esnasında yabancılar tarafından yapılmıştır. Söz konusu girişimler Adapazarı ve Karacabey bölgesinde yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde şeker sanayine yönelik yapılan son girişim 1917 yılında Almanlar tarafından yapılmıştır. Kurulan “Zenith Şirketi” savaşın sona ermesiyle başarısız olmuş ve faaliyetini sonlandırmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan girişimlerin hiçbiri istenen başarıyı sağlayamamıştır. Bahse konu girişimler şeker fabrikası kurma, şeker pancarı üretiminden daha çok ithal edilen şekerin imparatorluk topraklarında ticari hale dönüştürülmesine yöneliktir. Girişimlerde dikkat çeken bir diğer husus imtiyaz meselesidir. Girişimciler devletten imtiyazlar talep etmişlerdir. Şeker konusunun ciddiyetinin farkında olan devlet bu girişimleri desteklemeye yönelik adımlar atmaya çalışmıştır. Ancak bunlar da başarılı olamamıştır. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Bizim için önemli olan girişimlerin başarı olmasının koşullarının nedenleridir. Yeni işletme kurulmasını doğru bir şekilde değerlendirebilmemiz için kurumsal, örgütsel ve sektörel koşulları birlikte ele almamız gereklidir.
Şeker konusunda yapılan ilk girişimlerin başarısı için örgütsel ve sektörel koşullar aslında son derece müsaittir. Kurumsal koşullar da benzer özellikler taşımaktadır. Kuramsal yaklaşımlar yapılacak ilk girişimlerin başarılı olması gerektiğini anlatmaktadırlar. Fakat tüm kuramsal avantajlara rağmen girişimler başarısız olmuştur. Başarısızlığın temel nedenleri şu şekilde sıralanabilir: İlk neden devletin batı ülke ve sanayilerine tanıdığı imtiyazlar, “kapitülasyonlardır”. Kapitülasyonlar sonucu İmparatorluk toprakları gelişmiş batı sanayinin bir pazarı, rekabet alanı, sömürgesi olmuştur. Sanayiye dayalı üretim kültürü ve altyapısı oluşmamış bir ülkede girişimcilerin sanayileşmiş batı girişimcileri karşısında başarılı olabilmeleri zaten çok zordu. Asırlar boyunca savaşmaktan, askerlik yapmaktan, memurluktan başka meslek yapamayan Türklerin kaderi değişecek midir? Bu kapsamda tarihi örnekler nelerdir? Yeni yazımızda buluşmak dileğiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.