Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

SİZ 67 YAŞINIZDA VATAN İÇİN NEYİ FEDA EDER SİNİZ?

SİZ 67 YAŞINIZDA VATAN İÇİN NEYİ FEDA EDER SİNİZ?

SİZ 67 YAŞINIZDA VATAN İÇİN NEYİ FEDA EDER SİNİZ?

Kişinin ayrıcı özelliklerinden birisi sahip olduğu sorumluluk duygusu ve bu duygusunun düzeyidir. Bir insanın sahip olacağı en yüksek sorumluluk duygusu da zamanı geldiğinde sahip oldukları varlıkları, çabaları, bilgileri ve hatta hayatını karşılıksız bir şekilde feda etme davranışıdır. Bu yüksek sorumluluk duygusu ve fedakârlığının yaşandığı en geleneksel meslek askerliktir. Üniformayı giydikten sonra gerçek askerlerin bireysel amaç, irade ve idealleri kaybolur, zamanla bu bireyselliğin yerini toplumsallık alır. Bu nedenle askerliği bireysel mantıkla anlamaya çalışanlar asla onun farklı ve yüce ruhunu anlayamazlar. Ancak askerliği gerçek boyutuyla anlayabilenler ve şartlarını eksiksiz yerine getirenler sonunda ölümsüz olabilirler. Gerçek askerler bu çabalarını para, menfaat, ikbal beklentisi için yapmazlar. Bireysel düşünce, yaklaşım ve uygulamalar kutsal ocağa girerse bir süre sonra düzen bozulur, ocak ruhunu kaybeder, basit sıradan bir mesleğe dönüşür. Ocak bozulunca millet de bozulur sonrasında hezimet yıkım gelir. Bu yıkımı da ancak yine gerçek askerler önleyebilir.

Bu yüksek sorumluluk bilinci belirli bir süre icra edilen kutsal meslekle mi sınırlıdır? Cevabımız tabi ki hayır. Askerler dışında diğer mesleklerde de kişiler sahip oldukları yüksek sorumluluk duygusu ile örnek davranışlarda bulunurlar ve gerektiğinde sahip oldukları varlıkları, hayatlarını feda etmekten çekinmezler. Sonunda böylesi yüksek değer ve sorumluluk bilincine sahip bireyler de tıpkı askerler gibi ölümsüz olurlar. Şimdi bu yüksek sorumluluk bilincine sahip olup şartlarını yerine getiren ve az bilinen tarihi bir şahsiyetten bahsederek, kendisinin ölümsüz kılınmasına katkıda bulunacağız.

Geçen yazımızda şeker ve Cumhuriyet öncesi şekere yönelik girişimleri yazmıştık. Bahse konu yazımız bu yazımız için bir giriş, hazırlıktı. Bu haftaki yazımızın konusu, çok az bilinen, girişimcilik tarihine altın harfler ile yazılması gereken bir örnek kişiliktir.

En basit tanımıyla girişimci, varlıklarını başarı ve farklı beklentiler için riske atan kimsedir. İşletme bilimi açısından girişimci sahip olduğu varlıkları yüksek başarı, kâr beklentisi vb. amaçlar için ortaya koyan, risk alan kişidir. Girişimcinin yöneticilerden, çalışanlardan en önemli farkı belirli amaçlar doğrultusunda risk almasıdır. Alınan risk başarılı olursa varlık, statü ve kâr getirir, istenmez ama başarısız olursa iflas, sahip olunan değer ve varlıkların kaybı ve sonunda da hüsran ile sonuçlanır. Günümüz ekonomik, yönetsel ve etik esaslarında girişimcinin öne çıkan özellikleri özetle bu şekilde ifade edilebilir. Peki girişimcinin bu maddi beklentiler dışında ne gibi amaçları olabilir? Para, statü, kar, büyüme vb. maddi beklentiler dışında az düşünülen, işletme kuramlarında da pek yer bulamayan amaçlar doğrultusunda hareket eden girişimci örnekleri var mıdır? Cevabımız mutlulukla evet.

Konuya dönersek Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde şekere yönelik bazı girişimler olmuş ancak bu çabalar, beklentiler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kurtuluş savaşı sonuçlanır sonuçlanmaz daha barış anlaşması bile imzalanmadan yapılan İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlardan birisi de ham maddesi yurtiçinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulmasıdır. Milli kalkınmayı hedefleyen dönemin yöneticileri, asırlar boyunca yaşanan geri kalmışlık ve gelişmiş ülkelerin pazarı olma durumunu bitirmenin zamanı geldiğinin farkındaydılar. Milli kalkınma gerçekleştirilmemiş olsaydı askeri zafer tarihin sararmış sayfalarındaki bir metinden öteye gidemezdi. Milli kalkınma bir düşünce ve fikrin ötesine geçmeli, ete kemiğe bürünmeli, örgütsel yapılara dönüşmeliydi. Bu ideal de ancak vizyon sahibi stratejik yöneticiler, başarıya inanmış girişimciler ile mümkün olabilirdi. Tarihin yazabileceği ender girişimcilerden birisi işte bu dönemde ortaya çıkmıştır.

Asırlar boyunca imparatorluk topraklarında tarımsal üretim ilkel metotlarla sürdürülmüş, ürün çeşitliliği ve verimlilik bir türlü sağlanamamış, üretim sanayileşememiştir. Cumhuriyet öncesi bir seyyahın dediği gibi Çorum halkının kullandığı tarımsal yöntemler binlerce yıl önceki Hititlilerin teknikleri ile neredeyse aynıydı. Üstüne bir de yaşanan yıkıcı işgal ve savaşlar bölgeyi viraneye çevirmiştir. En verimli işgücü savaşlarda yok olmuş, hayatta kadınlar, çocuklar ve bir kısım yaşlılar kalmıştır. Üstelik de hiç para yokken. İşte tüm bu olumsuzluklar karşısında çare 60’lı yaşlardaki yılmaz bir iradeden gelmiştir. Ergün Arıkdal bir kitabında “güçlü bir irade karşısında hiçbir güç duramaz, hatta ölüm bile” demektedir. Kesinlikle doğru bir ifadedir. Güçlü bir iradenin bedeni yok olur ama eserleri adı, şanı hep yaşar, ölümsüz olur. İşte dönemin ortalama yaşamının çok ötesinde bir yaşa sahip olan Nuri Şeker yıkılmaz bir irade ile ölümsüz olmuştur.

Girişimcilik tarihine altın harfler ile geçmesi gereken kişilerden birisi “NURİ ŞEKER”dir. “Nuri Şeker”, gerçek ismiyle “Molla Ömerzade Nuri” Cumhuriyet tarihinin ilk girişimcisi, “Uşak Terakki Ziraat Türk Anonim Şirketi”nin kurucusudur. Şirket, 19 Nisan 1923 yılında, 600.000 TL sermayeyle kurulmuştur. Şirketin kurucuları 51 kişidir. Kurtuluş Savaşı esnasında işgalin ve savaşın en yoğun yaşandığı bir bölgede Cumhuriyetin ilk girişiminin kurulması başlı başına bir olaydır. Şirketin kuruluş amacı; bölgede bir şeker fabrikası kurmak şeker üretimi için gerekli ziraat, sanayi ve ticaret işler yapmak olarak özetlenebilir.

Nuri Şeker şirketi kurmaya karar verdiğinde ailesini toplamış ve şunları söylemiştir: “Siz de bilirsiniz ki be başladığım bir işten asla dönmem. Eğer ben ölseydim; siz ne yapacak? Neyle geçinecektiniz? Yine eskisi gibi tarlaları ekip biçecek, onun geliri ile geçiminizi geçinecektiniz. İşte bundan sonra da aynı şekilde hareket edeceksiniz. Artık beni öldü bilin.” Bu ruh Çanakkale’de “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum” emrini alıp siperden fırlayan Mehmetçiğin ruhudur. Nuri Şeker girişimcilik için hayatını ortaya koyan örnek insanlardan birisidir.

Şirket kurulurken Nuri Şeker bölgenin ileri gelenlerin yanında halkı da girişime ortak yapabilmek için köy köy dolaşmıştır. Şirkete ortak olabilmek için kadınlar dahil artı değerleri olan yumurta ve tavuklarını satarak ortak olmuşlardır*. Bu nedenle şirkete yumurta şirketi de denebilir. Tüm bu çabalara rağmen toplanan sermaye 51.562 liraya ulaşabilmiştir. Yeterli sermayeyi toplayamayan Nuri Şeker finans eksiğini tamamlamak için dönemin ikinci büyük örgütsel modeli olan Sanayi ve Maadin Bankasını ortak yapmış, 180.000 lira almıştır. Ancak geçen iki yıl boyunca şirket istenen sermayeye ulaşamadığı gibi fabrika da kurulamamıştır.

Yılmaz bir iradesi olan Nuri Şeker amacına ulaşmak için profesyonel bir yönetici ve girişimci olarak davranmıştır. O dönemde ülkemizde şeker fabrikası için herhangi bir altyapı olmadığı gibi bunu hayal edecek kişilik bile yoktu. Bu nedenle Nuri Şeker çözümü yurt dışında aramıştır. Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi “niyet bir hareket tarzı değildir.” Yani bir iş için konuşan birisinin cümleleri “meli”, “malı” ekleriyle bitiyorsa ondan uzak durulmalıdır. Niyeti iş yapmak değil niyet beyan etmektir ve sorumluluğu ilk fırsatta başkalarının üstüne yıkacaktır. Nuri Şeker Beye dönecek olursak kendisi İstanbul’daki dostları vasıtasıyla 14 ülkedeki şirkete mektup göndermiştir. Günlük 500 ton pancar işleyecek bir fabrika kurmayı amaçladığını yazmış, cevaplarının Türkçe gönderilmesini istemiştir. Fabrika kurmak isteyenlerin İstanbul’a gelmelerini istemiştir. 14 ülkeden Fransa, Almanya, İngiltere ve Çekoslovakya temsilcileri İstanbul’a gelmiştir. Nuri Şeker İstanbul’da şirketler ile 5-6 dil bilen Milaslı Emin Zeki Bey ile görüşmüştür. Skoda şirketi ile anlaşma sağlanmıştır. Skoda sadece fabrikayı kurmadı aynı zamanda ortak yapılarak ihale bedeli 404.000 doların %20’si olan 80.800 doları şirketin hesabına yatırmıştır. Hemen faaliyete başlanmış ve 1925 yılında temel atılmıştır. 10 ayın sonunda 1926 yılında ilk şeker üretilmiştir. 9 usta Türk işçiler yetiştirilinceye kadar ülkeden ayrılmayacaktı. Yıkıcı savaş sonrası ülkenin gençlerine yeni yetenekler kazandırılmaya başlandı.

Fabrika kurulduktan sonra istenen sonuçlar beklenen sürede gerçekleşememiştir. Pancar üretiminde karşılaşılan hastalık, kuraklık gibi sorunlar fabrikanın üretimine engel olmuştur. Diğer önemli konu böylesi bir şirketin kuruluşu öncesi yapılması gereken fizibilite etütleri ve altyapı çalışmaları yeterine yapılmamasıdır. Ayrıca asırların getirdiği sorun olan “sermaye yetersizliği” şirketi olumsuz şekilde etkileyen en önemli sorunlardan birisi olmuştur. Ayrıca böyle kapsamlı bir fabrikayı yönetecek işletme, yönetim bilgi ve deneyimine sahip yönetici de yoktu. Buna rağmen Nuri Şeker şirketi ayakta tutmayı başarmıştır. Zarar eden şirket, 1931 yılında sanayi ve Maadin Bankasına 1933 yılında da Sümerbank’a devredilmiştir. Uşak Şeker Fabrikasından sonra kurulan Alpullu, Eskişehir ve Turhal Şeker fabrikaları da aynı yönetsel ve finansal sorunları yaşamıştır. Bunu gören devlet, 1935 yılında Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ. kurarak bu fabrikaların merkezden yönetimlerini sağlamıştır. Burada yönetsel detay ve tekniklere girmeyeceğiz.

Sahip olduğu varlığını, yüce bir amaç için feda etmek erdemin, yüksek inancın en önemli göstergelerinden birisidir. Ancak yüksek karakter özelliklerine sahip kişiler bu erdemli davranışı gösterebilirler. Yakın tarihimizde böylesi yüksek karakter özelliğine sahip girişimcilerden birisi Nuri Şeker’dir. Çiftçilik, tüccarlıktan başka bir iş tecrübesi, eğitimi olmayan, yaşı dönemin ortalama yaşam süresini çoktan aşmış, yıkıcı bir savaştan sağ çıkmış bir şahsiyet dönemin ilk girişimlerinden birisini yapmış, dünyanın sayılı şirketlerini ayağına getirmiş, büyük bir şirket ile anlaşma yapmış, daha ülkede 350 çift bottan fazla mal üreten fabrika yokken bir yıldan kısa bir sürede ilk kapsamlı fabrikayı kurmuş bir kişi tarihe altın harfler ile yazılmalıdır. Koca koca unvanları, makamları, dolu kasaları olan, çerçevelerle duvarlarında birçok diploması olan akademisyenler, iş insanları, kamu çalışanları, eğitimciler, ebeveynler** “irade”, “seciye, “girişimcilik”, “karakter” özelliklerimiz Nuri Şeker’inkiler ile ne kadar benzeşmektedir. Sizler, kişisel amaçlarınız, beklentileriniz, hedefleriniz dışında çevreniz, milletiniz, insanlık için nelerinizi feda ettiniz. Bu yolda gece uyumayıp gündüz oturmadınız. Dilerim değerli okuyucularımız yazıyı okuduktan sonra o gece el ayak çekildikten sonra Nuri Şeker ile kendilerini muhasebe ederler. Yeni bir konuda görüşmek dileğiyle.

NOT: * Bu kapsamda Söğüt Seramik Sanayi (SSS) ve SÖRMAŞ şirketlerinin kuruluş süreçleri incelenmelidir. Vaktinde çok iyi yönetilen, bölge halkına iş ve refah sağlayan şirketlerin kuruluş süreçleri konumuz ile benzerlik göstermektedir. Aradaki fark yazımızdaki girişimci birey, iki şirkette ise bölge halkıdır.

** Çocuklara gerçek karakteri okul öncesi dönemde aile özellikle anne tarafından verilmektedir. Bu nedenle annenin eğitimi toplumsal gelişim açısından kritiktir. Bir erkek yetiştiren bir aileyi, kadını eğiten milleti, toplumu eğitir, korur, yüceltir. Anne asla çocuğun girişimciliğine engel olmamalı, çocuk çaba göstermeden ona fazlasını vermemelidir. Bu ayrı bir yazı konusudur.

Bu yazı toplam 3342 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR Arşivi
SON YAZILAR