Temiz Toplum ve Ahilik Kültürü
Allah temizdir, temizi sever. Allah her şeyi kuşatmıştır. Yarattığı her şeyi temiz, istifade edilebilir ve bir ölçüyle yaratmıştır. Tabii olarak, temiz bir şeyden bir şeyi yarattıysa o da temiz olarak var olmuş demektir. Mesela insanı topraktan yaratmış, insan temizdir. Zira aslı topraktır ve temizdir. Hadis-i şerif şu şekildedir; “Benim için yeryüzü temiz ve namaz kılmaya uygun kılınmıştır.” (Buhari, Teyemmüm, 1) Peygamber Efendimizin toprağın hem temizliğinden bahsetmesi hem de toprağı/yeryüzünü ibadet mekânı olarak bildirmesi konumuz açısından dikkat çekicidir. Toprağın hem maddî hem de manevî temizleyici olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu özelliğin, diğer peygamberlere verilmeyip sadece kendine verildiğini de haber vermektedir.
Bu arada insanın yaşadığı ortam, diğer bir ifade ile dünya da bununla mütenasip yaşanabilir kılınmıştır. Dolayısıyla insanın, yaratıldığı gaye üzere (fıtrata uygun) hayatını sürdürebilmesi için yaşadığı çevre ile kendisi arasında bir uyum olması esastır. Bu uyumun temel bağı temiz oluştur.
Temizliği insan açısından, maddî olarak ele aldığımız kadar ruhî olarak da değerlendirmeliyiz. Zira insan beden ve ruhtan müteşekkildir. Buradan hareketle, temiz topraktan var olan insan bedenini temiz olarak bilirken, ruhen de temiz yaratıldığını bilmeliyiz. Aksi takdirde daha yaratılışta insanın tenakuz içinde varlığı mülahazasına düşerdik. Dolayısıyla bedenen temiz olarak yaratılan insan ruhen de temizdir.
İşte bu noktada “Fıtrat” konusu üzerinde durmak gerekir. Fıtrat; Sözlükte, ilk yaratılış hali, temiz ve aslî tabiat anlamına gelir; beşerî varlığın Allah’ın yaratma fiili sonucunda ortaya çıkan başlangıçtaki saf ve aslî halini ifade eder. Ayet ve hadislerde ise; insanın yaratıldığı şekli ile dış tesire girmeden evvelki, her insan için ortak olan saf özdür, iç haldir, temiz yaratılış halidir.(Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, C.4,)
İnsan yaratılış itibariyle Allah-Teala’yı kavrayabilecek kabiliyette olduğu gibi, yine O’na iman meyli ile yaratılmıştır. Yani ilk yaratılışındaki temiz ve saf halinde, diğer bir ifade ile “Fıtrat”ında Tek olan Allah’ın varlığını ve birliğini tanıma, O’na yönelme meyli vardır; ilk yaratılış hali bu kıvamdadır. Ama çevre ve dış tesirler insanda inancın oluşmasında doğrudan etkilidir. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (SAV) de: “Her çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra ana-babası onu yahudi, hıristiyan veya mecûsî yapar”(Buhârî, “Cenâiz”, 80,)
Öyleyse insanın yaratıldığı temizlikte kalabilmesi için fıtratı üzere bir yaşantıya sahip olması, içinde yaşadığı temiz toplumun yapısına da ters düşecek, onu aslî temizliğinden uzaklaştıracak yapıda olmaması gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Allah’ın iradesi de beşeriyet var olalı bu yönde tecelli etmiştir. Mamafih Hz. Adem (as)’den Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e kadar bütün peygamberlerin gelişi ve bir o kadar ilahî kitabın indirilişinin hikmeti bu tecellide saklıdır. Yani insanın asli hüviyetiyle bağdaşır bir varlık profili çizmesi, varlık gayesinin esasını teşkil eder.
Bütün ilahî dinlerde olduğu gibi İslam da kâmil insanlar topluluğunu oluşturma odaklı insanî prensipler getirmiştir. Diğer bir ifade ile yaratıldığı saflığı koruyarak dünya hayatını sürdürebilen, birbiri ile iyi geçinebilen, beraber yaşamaktan memnun olan, birbirinin hak ve hukukuna riayet edebilen, paylaşmayı ve yardımlaşmayı fazilet sayarak diğergam olan, bir menfaat söz konusu olduğunda kendinden evvel birlikte yaşadığı ve kendilerini kardeş saydığı kimseleri tercih eden (îsar), zarar görmek istemediği kadar zarar vermeme düsturunu benimseyen, bütün bu yücelikleri inancın gereği olarak kabullenip ibadet vecdi ile yapan kimselerin teşkil ettiği bir toplum oluşturmayı esas almıştır. Peygamber Efendimiz bu konuda kişi bazında model olmuş, böyle öngörülen ilk toplum da Hz. Peygamber örnekliğinde sahabe toplumu olmuştur.
Tarihimize baktığımız zaman, ecdadımızın da burada verilmek istenen mesajı iyi kavramış ve Türk-İslam Kültür hayatında muhteşem örnekler vermiş olduğunu görürüz. Toplum yapımızın sarsılmaz kılınması için geliştirilen ahilik kültürü bunun en güzel örneklerinden birisidir.
Ahilik teşkilatı görünüşte bir iktisadi birlik görüntüsü arz edebilir. Ama yapısına baktığımız zaman, müslüman toplumu ayakta tutan bütün unsurların yer aldığını görürüz. İslam inancına uygun, toplumu sarsılmalardan koruyucu, insanî ve sosyal bütün icapların mevcut olduğu görülür. İnsanî bütün erdemlerin yer aldığı, ahlak ve edebin sıkı sıkıya korunduğu, hakkın ve hukukun daima üstün tutulduğu, toplumun yücelmesine ve gelişmesine mani bütün sebeplerin önüne set çekildiği bir yapıdır. Edeben ve ahlaken kâmil insan yetiştiren bir mekteptir. Toplumu çürüten, zararı bilinen ne varsa asla müsamaha edilmediği, insan toplum ve insan devlet ilişkilerini düzenleyen, ferdin mutluluğunu, toplum huzurunu ve devletin bekasını esas alan, İslam inanç ve toplum kuralları temelinde gelişen bir yapı ve çalışma sistemidir. Bu yapısıyla yüz yıllarca Selçuklu ve Osmanlı toplumuna huzur ve sükûn sağlamıştır.
Mesela Ahilerde dükkânlara asılan şu levhalar, toplumu ihya etmeye ait birçok ilkesi içinde, Ahiliğin ticaret ilkelerini özetlemektedir:
“Her sabah besmeleyle açılır dükkânımız,
Hakk’a iman ederiz, müslümandır şanımız,
Eğrisi varsa bizden, doğrusu elbet sizin,
Hilesi hurdası yok, helalinden malımız,
Müşterilerimiz velinimet, yâranımız yârimiz,
Ziyadesi zarar verir, kanaattir kârımız”.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.