YAŞLANMAK VE YAŞLILARIMIZ (2)
Günümüz modern toplumunun aile anlayış tarzı çekirdek ailedir. Çekirdek ailede, aile büyüklerine yer ayrılmaz. Büyük anne ve babaya, hatta anne ve babaya yer verilmez. Günümüz toplumunun vefasızlığının en acı ifadesidir bu. Kendisine hayatını veren, hayat sebebi anne ve babanın aile dışında düşünülmesi, insan nankörlüğünün bariz göstergesi. Böylece bir kenara itilir aile büyükleri. Hâlbuki hayat tecrübesi ile dopdolu, Allah’ın birer emaneti olan ve Kur’an-ı Kerim’de mutlak itaat istenen bu aziz varlıklar, acı ve ızdırapları ile baş başa bırakılmak şöyle dursun; baş tacı edilmelidir.
Geleneğimizde inancımızdan kaynaklanan, büyüklerimize bir saygı anlayışı vardır. Bayramlar adeta büyükler içindir bizim toplum yapımızda. Bayram onların elleri öpülerek başlar. Toplum içinde onlara yer verilir. Onlar ayakta iken küçükler oturamaz. Onlar besmele çekip sofraya oturmadan oturulmaz. Onların oluru ve duası alınmadan bir işe niyet dahi edilemez. Onların hayat tecrübeleri dinlenmeden yola çıkılmaz. Onların her bir dediği kulaklara küpedir kültürümüzde. Her biri kültürümüzün yapı taşlarıdır. Bundan dolayı evlerimizin ve toplum hayatımızın başköşeleri onlara aittir.
Onlar konuşur biz dinleriz; biz yaşarız, onlar yaşantımızı geçmişin yaşanmışları ile yorumlar ve bize doğuya ulaşmada yön verirler. Doğruya ulaşmada, onların tecrübeleri bizim pusulamızdır. Genç olmak, hayata tek boyutu ile bakmaktır. Toplum büyüklerinin tecrübelerine dayanarak yaşamak, hayata çok boyutlu bakabilmektir. Tarih, diğer ifade ile yaşlılarımızın geleceğe bakışında saklıdır. İstikbal büyüklerimizin, birikimleri ile tuttukları ışıklarla aydınlanır.
Tarih bilinmeden, gelecek için proje üretmeye kalkışmak, yarınlarımızı temelsiz inşa etmek demektir. Yaşlılarımız, bu manada tarihimizi geleceğe yansıtan aynalardır. Bu aynalar, gözümüz gibidir. Kırılmazlar; ya vardırlar ya da yokturlar. Bir ayna kırılır ve yenisi yapılır. Yani yerine yenisi gelir. Yaşlılarımız, kırılmaz aynalardır. “Yok” oldukları zaman yenisi gelmez. Onlardan sonraki her yeni, olardan aldıklarını yansıtır. Onlardan alamayanların yansıtacakları bir şeyleri yoktur. Yansıtamayanlar ışık tutamazlar ve ışık da olamazlar. Yaşlılarımızın varlıkları nimettir. Varlıklarından istifade edilemeyence bahtsızlık, yoklukları hüsrandır.
Toplum yapımızda onların gördükleri, yaşadıkları, başlarından geçen her hadise, yaşantılarının her karesi, hayat akışımızın dayanak noktasıdır. Millet olarak, tarihte yaşanmış tecrübeleri yeniden yaşamaya tahammülümüz yoktur. Geçmişimizi bilmemek, her geçen gün tarihin tekerrürü demektir. Onlara kulak verdiğimizde, yaşadıkları acı tecrübeler bizim başımıza gelmez. Milli şairimiz Merhum Mehmet Akif ERSOY bunu ne veciz ifade etmiş:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? ‘Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Yaşlılarımızın dizinin dibinde yaşanacak çok şeyimiz var. Yarınımızı inşa etmede dinleyeceğimiz çok ibretlik hayat birikimleri var. Bir kuş bile eğitilmeden yuvadan uçmaz. Bir aslan yavrusu, annesi tarafından eğitilmeden avlanamaz. Hayatını, nasıl yalnız yaşayacağını öğrenmedin annesinden ayrılmaz. Annesinin yanında yetişmeyen, teknoloji tavuğu, anne sıcaklığını almamanın soğuklunu yaşar. Makine sıcaklığı anne sıcaklığının verdiği ruh sıcaklığını veremez. Hayatta pusulasızdır. Kılavuzsuz yetiştiği her halinden bellidir. Allah Teâlâ’nın, en mükemmel varlık olarak yarattığı ve yeryüzünde yegâne muhatap aldığı insan, yaşlılarından hayatı öğrenmeden, ne kadar mükemmel olabilir? Her şeyden evvel toplum ile nasıl ünsiyet kurabilir? Topluma nasıl katılabilir? Toplumdan ayrı kalamaz; bu insan tabiatına aykırıdır. Ferdi topluma kazandıran yaşlılarımızdır.
(Devam edecek)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.