MUZAFFER ÇEVEN

MUZAFFER ÇEVEN

​​​​​​​HAYÂ…

​​​​​​​HAYÂ…

Haya; erbezi, yumurtalık, erkekte erbezi torbasının içinde iki tane olarak bulunan, önden arkaya doğru söbe biçimli (oval, yumurtaya benzeyen), erkeklik hormonunu oluşturan erkek cinsiyet bezi… Hayâ (Arapça, ḥayāˀ -utanma, utangaçlık); iffet, utanma duygusu ve edep anlamında… Hayâ; bir insanın ahlâkî olarak kendini kontrol etmesi, uygun olmayan davranışlardan kaçınması ve topluma saygılı bir şekilde davranması… Hayâ; nefsin kötü davranışlardan rahatsızlık duyarak bu fiilleri terk etmesi, kötü bir işin yapılması veya iyi bir işin yapılmaması sebebiyle insanın utanmasına sebep olan sıkıntılı durum… Hayâ, toplumun dinî geleneklerine, örf, âdet ve hayat tarzına göre şekillenmekte… Hayâ duygusu, utanç duyma, yüz kızarması, başın öne eğilmesi, muhataptan gözlerin kaçırılması gibi davranış şekilleri… Ar, tarım alanları için kullanılan yüz metre kare değerinde yüzey ölçü birimi… Âr (Arapça, ˁār -utanılacak şey, kusur); ayıp, utanç veya yüz kızartıcı bir durum… Âr; insanın onurunu ve yüzünü kızartacak bir duruma düşmesi… “Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!” (Necip Fazıl Kısakürek)… Edeb/edep (Arapça, çoğulu âdâb); esas, kural, âyin, hüküm, şart, ahlâk, saygı, terbiye ve nezaket mânâsında… Edep, toplumun iyi olarak kabul ettiği davranışlarda bulunmak, görgülü, nezaket ve zarafetli, ahlâklı ve faziletli/erdemli olmak…

Hayâ, insanın kendi içinden gelen bir utanma duygusu, âr ise toplumsal normlara (kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilkeye ya da yasaya uygun durumlara) aykırı hareket ederek ayıplanacak bir hâle düşülmesi… Hayâ ve âr, insanın ahlâkî ve mânevî değerlerini koruyan önemli erdemler… Hayâ ve âr, utanma ve çekinme duyguları… Hayâ, kişinin çirkin ve kötü davranışlardan utanması ve bu tür davranışlardan kaçınması… Kadim medeniyetimizde hayâ, imanın bir parçası… “Hayâ imandandır. “Hayâ ve iman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider.” (Hadis-i Şerif)… Âr, kişinin toplum içinde saygınlığını korumasını sağlayan utanma hissi… Âr, kişinin kendine ve başkalarına karşı duyduğu saygının bir göstergesi, çirkin ve utanç verici durumlardan kaçınması… Hayâ, bireyin davranışlarını olumlu yönde etkileyen, kötü ve çirkin davranışlardan uzak durmasını ve toplum içinde saygın bir yer edinmesini sağlayan özellik… Hayâ, bireyin toplumda güvenilir, saygın olmasına neden… Hayâ, toplumsal barışın ve huzurun teminatı… Hayâ, bireyin ve toplumun mânevî zırhı… Maalesef, modern dünyada, ‘hayâ’ kavramı yanlış anlaşılabilmekte veya göz ardı edilebilmekte… Âdeta bireysel özgürlüklere ve kişisel ifadelere engel imiş gibi düşünülmekte… Hayâ, bir zayıflık ve zaaf değil… Hayâ, toplumun ve bireylerin ruhsal sağlığını koruyan önemli bir değer… Hayâ, bireylerin ve toplumların ahlaki değerlerini koruyan temel bir erdem… “Hayâ ancak hayır kazandırır… Hayânın hepsi hayırdır… Ârsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir… İman, yetmiş küsur parçadır. Hayâ da imandan bir parçadır… Her dinin (kendine özgü) bir ahlâkı vardır; İslâm ahlâkının özü hayâdır.” (Hadis-i Şerif)… Hayâ, olmazsa olmazımız… Uyulması gereken ölçü: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.” (Hucurat suresi, 12)…

Hayâ, kimilerine göre bir zayıflık, bir zaaf; kimilerine göre toplumsal düzeni ve bireysel gelişimi destekleyen önemli bir fazilet… Hayâ (utanma), bir bireyin kendi eylemleri, düşünceleri veya başkalarının bakış açıları nedeniyle olumsuz bir değerlendirmeye tâbi tutulduğunda hissettiği rahatsızlık, küçük düşme veya yetersizlik olabilmekte… Bu, bireyin toplumsal normlara uyum sağlama çabasının bir sonucu olarak gelişmekte ve özünde bireyin topluma kabul edilme arzusuyla bağlantılı olmakta… Hayâ, kültürden kültüre farklılık göstermekle birlikte, evrensel bir insanî tepki… Bu nedenle, utanma duygusu, özellikle bireyin özgüvenini sarsabilecek durumlarda bir zaaf olarak algılanabilmekte… Bir birey, toplum tarafından yargılanma korkusuyla potansiyelini tam anlamıyla ortaya koymaktan çekinebilir, hatalarından ders almak yerine içine kapanabilir, sosyal ilişkilerde geriye çekilebilir… Bireyin özgüveni zedelenebilir ve kişisel gelişimi olumsuz etkilenebilir… Özgüveni yüksek, hatalarını kabul eden ve bunlarla yüzleşebilen bir birey, utanma duygusunu bir engel olarak görmemeli… Utanma duygusu, bireyin başarısına engel olan bir zayıflık değil aslında… Yeter ki, her bir şey edeple ve ölçüyle yapılabilsin… Aslında, sorun olan, engel olan şey; bilgi eksikliği ve cesaret eksikliği… Bir bireyin, yanlış bir davranışta bulunduğunda veya toplumsal normlara aykırı bir hareket sergilediğinde, utanma hissinin olması, yanlış ve hataların anlaşılması ve tekrarlanmaması bakımından son derece önemli… Hayâ, vicdanın bir yansıması olarak, bireyin kendi sınırlarını ve başkalarına karşı olan sorumluluklarını hatırlatan erdem… Toplumsal açıdan bakıldığında, utanma duygusu olmadan bir toplumun sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi zor… Utanma, bireylerin birbirine saygı duyması ve etik değerlere ve normlara uyması için motivasyon kaynağı… Birey, utanma sayesinde yanlışlarından ders alır ve kendini geliştirme fırsatı bulur… Böylece, bir kişi, kendini geliştirebilir ve sosyal davranabilir… Utanma duygusu, aşırıya kaçtığında ise, bireyi pasifize eden ve kişisel gelişimini engelleyen bir zaafa dönüşebilir… Hayâ, yerinde ve dengeli bir şekilde yaşandığında bireyin toplumsal ilişkilerini güçlendirir ve olumlu gelişimini sağlar…

Hayâ etmenin (utanmanın) ne zaman bir zaaf, ne zaman bir erdem olduğu, bireyin bu duyguyu nasıl yönettiğine ve hangi durumlarda yaşadığına bağlı… Utanılacak yerde utanmamak ya da utanılmayacak yerde utanmak… Nerede, ne zaman ve nasıl utanmalı insan? Başkalarına saygısızlık yapıldığında, birine kasıtlı ya da kasıtsız zarar verildiğinde… Etik değerlere ve normlara aykırı davranıldığında, yalan söylendiğinde, haksızlık yapıldığında, kişinin özeline dokunulduğunda… Toplum içinde küçük düşürücü bir davranış sergilendiğinde, toplumun gözünde hoş karşılanmayan bir hareket ya da yanlış anlaşılmaya sebep olan bir davranış olduğunda… Kendine yakışmayan bir durumda yakalandığında, toplumda kendine yüklenen imajı zedelediğinde, zulmü ve sömürüyü kabullendiğinde… Beklenmedik bir hata yapıldığında, kasıtlı, dikkatsizlik ya da beceriksizlik sonucu yapılan hatalar olduğunda… Hayâ ile ilgili söylenen unutulmaz sözler… “Utanç verici bir iş yapan ve aradan birkaç yıl geçtikten sonra pişman olmaya başlayan kişi, borcunu dolaşımdan kalkmış geçmez parayla ödemek isteyen adama benzer.” (Resul Hamzatov)… “Yasaların yasaklamadığını, utanma kontrol eder.” (L. Annaeus Seneca)… “Utanan adam, zâlim değildir.” (Edward Young)… “Utancı giden kimsenin, kalbi de gider.” (H. Gmott)… “Utanması olmayanın, kendisi de yoktur.” (Plautus)… “İki düşman arasında öyle konuş ki, barıştıkları zaman utanmayasın.” (Şeyh Sadi)… “İnsanoğlu, kendinden utanmayı bilseydi gizli kalmış değil herkesin içinde açıkça işlenmiş nice suçlar işlenmemiş olurdu.” (Jean de La Bruyere)… “Bir kimse yaptığı yanlışlıktan bir kere utanmadı ise, bir daha utanacak sebep bulamaz.” (Mencius)… “En insanî davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir.” (Friedrich Nietszche)… “İnsanların ne kadar kötü olduğunu görmek beni hiç şaşırtmıyor fakat bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.” (Geothe)… “Akıllı insanın üç askeri vardır. Sabır, utanmak ve kanaat…” (Hacı Bektaş-i Veli)… Kim, neden mi utansın? Bu sorunun cevabı Necip Fazıl Kısakürek’in şiirinde çok güzel dillendirilmiş: “Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! Eski çınar şimdi Noel ağacı… Dallarda iğreti yaprak utansın! Ustada kalırsa bu öksüz yapı… Onu sürdürmeyen çırak utansın! Ölümden ilerde varış dediğin… Geride ne varsa bırak utansın! Ey binbir tanede solmayan tek renk… Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!”…

Her birimizin; her zaman, her durumda ve her yerde ihtiyacı olan değerlerdir, hayâ, edep ve terbiye… Terbiye ve edep, insan davranışları ve karakter gelişimiyle ilgili… Terbiye; yetiştirme, kabiliyetleri geliştirme; eğitim ve iyi ahlâk… Terbiye, insanın saygı ve edep içinde yetiştirilmesi demek… Edep; her konuda hâddini bilip sınırı aşmaması, insanlara iyi muamelede bulunması, hayâlı olması, toplumun geleneklerine uygun davranması, iyi ahlâklı, nahif (ince) olması, içi dışı bir olması, ailede, iş yerinde, okulda ve toplumda, herkesin bir sınırı olduğunu unutmaması… Esas mesele, birini mahcup etme noktasından mahcup olma noktasına gelinebilmesi… Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz, linki paylaşıp destek olmanız, olumlu-olumsuz görüşlerinizi, eleştirilerinizi iletmeniz dileğiyle…

Bu yazı toplam 315 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUZAFFER ÇEVEN Arşivi
SON YAZILAR