İNSAN SEVGİSİ
Allah hepimize sağlık ve afiyet ihsan eylesin. Sağlık ve afiyet olduğu sürece insanoğlu için, yaşamanın büyük değeri vardır. Allah, hayat sevincini birbirimizle paylaşmayı, insana hayat veren değerleri yaşatmayı bizlere tavsiye eder.
İnsana hayat veren ve paylaşıldıkça da çoğalan değerlerin başında sevgi gelir. Sevgi insanın şu dünyada en çok muhtaç olduğu unsurdur. Bu sebepledir ki Allah, Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar olarak, Allah sevgisine mazhar olmamızın en belirgin özelliğinin birbirimizi sevmemiz olduğunu beyan buyurur: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler, Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Al-i İmran, 134).
Mesela, Milletimizin kalbinde taht kurmuş, gönül gözünde, sevgi ışığı olmuş gönül erlerimiz vardır; bunlar kültürümüzde sevgi medeniyetimizin öncüleri, inancımızdaki Allah sevgisini insan ve yaratılmışlar sevgisine taşıyan sevgi abideleridir. Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyh Edebalı, Âhi Evran bunlardandır. Bu gün bütün dünyanın anlamakta ve yaşatmakta zorluk çektiği sevgiyi hem yaşamışlar hem de yaşatmış insanlık mimarlarıdır.
Mevlâna bir sözünde: “Aslolan sevmektir. İnsan, maya¬sındaki bu duyguyu arıtmalı, ayıklamalıdır...” der. Başka bir sözünde de: “Yetmiş iki millet sırrını bizden işitir...” demekle herkesle dost olduğunu ilan ederek, barış içinde bir sevgi dünyası düşünür. Dostluk ve barışın temeli; insanların menfaat gözetmeden, karşılıklı birbirini sevmesiyle kurulur. Kötü duygu-lardan arınmanın ve iyi insan olmanın yolu da sevgiden geçmektedir. Her şeye sevgi ve hoş-görü ile bakan Yunus Emre de bir beytinde:
Ben gelmedim davi için,
Benim işim sevi için.
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim
diyerek, dünyaya kavga ve iddia amacıyla gelmeyip, sevgi ve hoşgörüyle barış yapmak için geldiğini ifade eder ve dostluk üzerine kurulmuş bir sevgi dünyası özlemini çeker.
Yunus’ta aşk her şeyden önce bir iman meselesidir. Dolayısıyla sevilmesi gereken asıl varlık Cenab-ı Allah, daha sonra Hz. Peygamber, ardından da insan ve diğer varlıklardır. Dolayısıyla Allah ve Peygamber sevgisi, kelime-i tevhidin şair dilindeki ifade şeklidir. Diğer varlıkların ve insanının sevilmesi ise bu iman ilkesinin tabii bir gereği ve sonucudur. Zira Yunus’un ifadesi ile yaratılanı sevmek Yaratan’dan ötürüdür. İşte Yunus’ta sevgi ilahi aşkın eseridir. Yani buna göre, iman aşk, aşk eri ise mü’mindir. Yani ben müslümanım diyen kimse Allah’ı seviyorsa, Müslüman kardeşini de sevmelidir. Bu imanının gereğidir.
Türk-İslâm kültürünün etkisiyle, sevgi, müsamaha ve adalet gibi değerler, halk içinde öylesine zirvelere erişip meyve vermiştir ki; tesiri asırlarca görülmüştür. Türk milletinin bağrından çıkardığı gönül sultanları, insanın düşünme ve duygulanma melekelerini topyekûn harekete geçirmişlerdir. Bu sayededir ki, insanlarımızın hiç bir fark gözetmeksizin, birbirlerini sevip sayma ilkesi; tüm insanlığı kapsayacak şekilde bir atmosfer meydana getirme yolunda ge-lişmiştir. Avrupa insanının, “Hümanizm” adı altında asırlarca düşünüp bugün dahi bir türlü ger-çekleştiremediği insanî değerler idealini, milletimiz asırlar boyunca gerçekleştirmiştir. Kültür ve medeniyetimizin ulaştığı her yerde, inançlara saygı, insan sevgisi, adalet ve hoşgörü gibi kav-ramlar, en yüksek derecede tezahür etmiştir. Fethettiğimiz yerlerde bıraktığımız tarihi izler, dü-şüncelerimizin hem şahidi hem de tercümanıdır.
Sevgili Peygamberimize Mekkeli müşrikler her türlü eza ve cefayı reva gördükleri halde, O Mekke’yi fethedince, halka hoşgörünün ve affın en güzel numunesini göstermiştir. Hz. Ömer Kudüs’ü, Fatih Sultan Mehmet de İstanbul’u fethedince, Allah Rasulü’nün bu örnek davranışını sergileyerek derin bir hoşgörüyle halkı dillerinde, dinlerinde ve mülklerinde serbest bırakmışlardır.
Acaba böylesi bir müsamaha, af ve hoşgörü İslâm’dan başka hangi düşünce sisteminde mevcuttur? Tarihin hangi devresinde ve dünyanın neresinde görülmüştür?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.