"KARDEŞLERİN" BİTMEYEN KAVGASI:DERSHANELER
Ne bir parti ne bir cemaat taraftarıyım. Sadece hayatın önümüze koyduğu her olayı her olguyu, her yeni aşamayı ölçerek, tartarak, muhasebe ederek, kısacası iyisiyle kötüsüyle değerlendirerek, "yaşanan" değil "yaşayan" bir insan olmak gayretindeyim. Sürü psikolojisini içimden tamamen yok edemediysem de yok etme gayretindeyim. Bu yüzden yaklaşık iki yıldır yazdığım bu köşede daima inandığım benimsediğim şeyleri yazmaya çalıştım. Yazılarımın tamamına baktığınızda birbiriyle çelişkili yazılar görebilirsiniz. Bu görüntü de doğru olanı bulmak gayretinde olmamın sonucudur. Tüm bunları söyledikten sonra bu hafta ki yazımın esasına dönebilirim.
Bir üniversite öğrencisi olarak dershaneler hakkında konuşmayı en tabi hakkım olarak görüyorum. Şunu söyleyebilirim ki dershane meselesi siyasetimizin ilkeselliğinin ne kadar ilkel olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Şu an net olarak görebildiğim bir konu varsa o da şudur ki siyasette ilkesel davranmamanın ne kadar çelişki doğurduğudur.
Dershaneler özel kurumlardır. Vatandaş evladını dersanelere gönül rızası ile yollamaktadır. Dershanelere verilen paralar devletin kasasından değil vatandaşların cebinden çıkmaktadır.
Dersaneler şüphesiz ki eğitim sistemimizin neticesi olarak var olmuşlardır. Ya liselerde verilen eğitimin yetersizliğinden yada ösym'nin yaptığı sınavlarda sorduğu soruların liselerde verilen eğitimle ilişkilendirilememesinden doğan bir problem üzerinde temellendirilmişlerdir. Bir de hakikaten akranlarına nispetle öğrenme zorluğu çeken öğrenciler için piyasa çıkmış olduklarını söyleyebiliriz.Bu tespitleri yaptıktan sonra diyebiliriz ki dersaneler suni olarak değil tabii olarak piyasaya sürülmüşler ve hızla genişlemişler apayrı bir iş sahasına dönüşmüşlerdir.
Elbette bende lise yıllarımda dersaneye seve seve gitmiyordum. Bir zorunluluktu. Keşke dersaneye gerek kalmasa lisede öğrendiklerimle başarılı olabilseydim. Ama maalesef üniversiteyi kazanmak için dersanelere devlet okullarından daha çok ihtiyaç var. Fakat dershane sorununu çözmek dersaneleri kapatmak ile olacak şey değildir. Bu problemin çözümü eğitim sistemimizde yapılaması gereken iyileştirmelerdir. Bu yolla dershaneler hayattan suni olarak değil doğal olarak tasfiye edilecek ve hiç bir sıkıntı ile karşılaşılmayacaktır. Yavaş yavaş gerçekleşecek bu işlem büyük bir boşluğuda kendisiyle beraber getirmeyecektir.
Devletin dershaneleri zorla kapattırmasının yanlış olduğunu kanıtlayacak daha birçok şey söylenebilir. Asıl dikkat edilecek husus dershane olayının ardında cereyan eden iktidar mücadelesidir.
Hem toplumsal hem ekonomik açıdan güçlü bir seviyeye gelen hizmet hareketi iktidar açısından tehlikeli bir hale geldi. Cemaatin devlet içinde kadrolaşması siyasete sözüm ona girmemesi ama siyasetin kralını yapması bu kavgayı körükledi. Ak Parti'nin ilkesel olmayan siyaseti de cemaate tavizler vermesiyle sonuçlandı.Bu da iktidarı zaafiyete uğrattı. Çünkü iktidar mutlaktır. Herhangi bir ortak kabul etmez. Bakmayın biz kardeşiz laflarına iktidar için kardeşinde kellesinin gittiğini tarihimizde pekala görebiliriz. Görünürde bir taht mücadelesi, bir biat meselesi vardır. Burada her iki tarafta suçludur. Ak Parti ilkeli siyaset yapmamasından dolayı cemaat ise güç peşinde koşmaktan dolayı suçludur.
Cemaat sütten çıkmış ak kaşık olmadığı için olayı özgürlükler açısından eleştiremiyor. Hakkaniyet açısından sorgulayamıyor. Çünkü hakkaniyeti işlerine gelmediği zaman bir kenara atabiliyorlar.
Ak Parti de günlük politikalar ile yoluna devam ediyor. Kafalarına göre karar alıp açıklama yapıyorlar. Koskoca iktidar partisinin bu şekilde davranmaya hakkı yoktur. İktidar partisinin belli başlı ilkeleri vardır ve bu ilkelere göre hareket eder. Ben yanlış buluyorum kapattım diyemez. Sayın başbakan hep bu hatalara düşüyor. Mesela bir yerde "tek dil dedim" diyor. Başka bir yerde "tek din dedim" diyor. Barzani için ben kabile reisi ile görüşmem diyor sonra şartlar olgunlaşınca bizzat göreşebiliyor. Bunun gibi bir sürü örnek. Bu neden kaynaklanıyor? Kafa karşıklığından. Halbuki ilkeler koyup ona göre hareket etseler böyle çelişkilere de düşmeyecekler. Siyaset çelişkiyi kaldırmaz. Elbet bir yerde patlar.
Ak Parti ve hizmet hareketi hamasi söylemler kullanıyorlar. İlk önce biz kardeşiz diyorlar daha sonra "kardeş kardeşe bunu yapar mı?" diyorlar. Nasıl bir kısır döngüdür. Aslında aralarındaki husumet bir çıkar kavgasıdır. İşin içinde hakkaniyet için mücadele olmadığı için ortam daha da çirkinleşiyor. Her iki tarafta karşı tarafın bütün hatalarını ifşa ediyor. Dün niye birbirlerinin hatalarını ifşa etmediler. Çünkü o zaman çıkar ortaklıkları vardı. Bu bozulunca birbirlerine saldırmaya başladılar. Ve sonuç ortada işte. Bakmayın onların biz kardeşiz demesine onlar çıkarları uyuştuğu zaman kardeştirler.
Bu yazımdan hareketle iki kurumunda tamamen kötü niyetli olduğunu söylemek istemem fakat zaman zaman kendilerini çok iyi kandırdıklarını söyleyebilirim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.