MÜSLÜMANLARIN İLK KIBLESİ VE MESCİD-İ AKSA
Bütün dinlerin ortak unsurlarından birisi mabetlerdir. Bütün inanç sistemlerinde mabetler, inanılan varlığa karşı dini görevlerin, toplu veya ferdi olarak ibadetlerin icra edildiği, kişinin kendisini inandığı varlığa yakın hissettiği mekanlardır. Bu yerler, ilahi alemle dünyevi alemin kesiştiği, başka bir anlamda Tanrı ile insanın bir nevi buluştuğu ve kişinin kendisini ilahi huzurda hissettiği yerlerdir. Bu sebeple, mabetlerin toplumların hayatında önemli bir yeri bulunmaktadır. Kur’an, manastırların, havraların, kiliselerin ve mescitlerin Allah'ın isminin bolca anıldığı mekanlar ve bu mekanların Allah'ın koruması altında olduğuna (Bkz. Hac, 40) işaret ederek mabetlerin toplum hayatındaki önemini vurgulamıştır. Hz. Muhammed'de (sas) ordu gönderirken, çocuklara, kadınlara, eli silah tutmayan kişilere ve din adamlarına dokunulmamasını, ağaçların yakılmamasını, mabetlerin tahrip edilmemesini ordunun başındaki komutanlara telkin etmiştir. Ebu Ubeyde b. Cerrah tarafından Şam fethedildiğinde, yapılan anlaşmalarda Hz. Peygamberin uygulaması devam ettirilmiş, kiliselerin yıkılmaması, korunması, can ve mal emniyetlerinin sağlanması gibi hususlar garanti altına alınmıştır.
Müslümanlar Kudüs’ü fethettiklerinde de aynı uygulamayı yapmışlar ve mabetlerin korunmuşluğunu ihlal etmemişlerdir. Karen Armstrong, Holy War (Kutsal Savas- London,1988, 30-31) isimli eserinde Hz Ömer’in Kudüs’e girişini söyle nakletmiştir; “Halife Ömer Kudüs’e beyaz bir devenin üzerinde girdi, yanında ise kentin Yunan yöneticisi Başrahip Sophronius vardı. Halife kendisinin öncelikle Tapınak Tepesine (yıkık olan Hz. Süleyman mabedinin yerine) götürülmesini rica etti. Hz. Muhammed’in Gece Yolculuğu’nu (Mirac) yaptığı bu noktada eğildi ve dua etti. Başrahip bu sahneyi korku içinde izliyordu... Son günlerin artık yaklaştığını sanmıştı. Daha sonra Halife Ömer Hıristiyan tapınaklarını görmek istedi ve tam Kutsal Mezar Kilisesi’ne gittiğinde namaz vakti geldi. Başrahip kendisini kibarca namazını bu kilisede kılmaya davet etti. Halife Ömer bu teklifi kibarca reddetti ve eğer bu kilisede namaz kılarsa, sonra bazı Müslümanların bu olayı anıtlaştırmak amacıyla buraya bir cami inşa etmek isteyebileceklerini, bunun ise Kutsal Mezar Kilisesi’nin yıkılması anlamına geleceğini izah etti. Bu nedenle Halife kiliseden çıkıp biraz daha ilerdeki bir noktada namazını kıldı; nitekim bugün tam bu noktada, Kutsal Mezar Kilisesi’nin tam karsısında Halife Ömer’in adına inşa edilmiş küçük bir cami bulunmaktadır.”
Kudüs, üç büyük dinin değer verdiği ve kutsal mekanlarının bulunduğu bir şehirdir. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu tepe Yahudiler tarafından Süleyman Mabedinin bulunduğu mekan olarak kabul edilmekte, Batı tarafındaki duvarı Ağlama Duvarı milli ve dini şuuru canlı tutan bir işlev görmektedir. Hıristiyanlar tarafından da Kudüs, Hz. İsa’nın ve Havarilerinin yaşadığı, gezdiği, üzerinde va’z verdiği, en nihayetinde çarmıha gerildiği mekanların bulunduğu belde olarak bilinmekte, Evanjelist Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın geri dönüşü için Mabedin yeniden inşa edilmesi gerektiğine inanmaktadırlar. Yahudiler de, Beklenen Mesih'in gelişinin mabetin yeniden inşası ile gerçekleşeceğine inandıklarından her iki grup da Mescid-i Aksa'nın yıkılmasını gizli emel olarak hedeflemektedirler. Zihinlerde Mescid-i Aksa olgusunu yok etmek için de Mescid-i Aksa ismi geçtiğinde Kubbet'üs Sahra'nın görüntüleri zihinlere kazınmaktadır.
Birkaç yıldan İsrail Hükümeti tarafından önce belli yaş altındakilerin gelmesini engelleme ile başlatılan Mescid-i Aksa’da ibadet engeli, son günlerde zirve noktaya ulaşarak 1967 yılından bu yana ilk defa Cuma Namazı kılınması bakanlar kurulu kararı ile yasaklanarak sürdürüldü. Müslümanların Cuma Namazı’nın Mescid-i Aksa’da kılınması çağrıları da sonuç vermedi, bu girişimler sert bir şekilde bastırıldı. Müslümanlar için Kabe’den sonra ikinci kutsal mekan olan Mescid-i Aksa’da ibadet yapmak isteyen onlarca Filistinli, her gün İsrail Askerleri tarafından yaralandı, göz altına alındı ve dünya basının önünde silahsız insanlar kurşun sıkılarak öldürüldü. Son günlerde dünya basında konunun gündeme gelmesi, İslam Ülkelerinden cılız da olsa yükselen tepkiler neticesinde, olumlu sayılacak bazı geri adımlar atılmış gibi bir görünüm verilmekte ise de, Kutsal mekanın mahremiyetinin çiğnenmesi ile ilgili baskılar sürdürülmeye devam etti.
Mescid-i Aksa İsra Suresinin ilk ayetinde, Hz. Peygamberin Mekke’den gece yürüyüşü yaptığı, çevresi mübarek kılınmış bir mekan olarak bizlere bildirilmektedir. Hz. Peygamber (sas) Medine’ye hicret ettiğinde Yahudilerin İslam’a ısınmalarını hedefleyerek kıble olarak buraya yönelmiştir. Burada kılınan namazın Kabe ve Mescid-i Nebi dışındaki camilerde kılınanlardan bin kat daha sevap olduğunu vurgulamıştır. Miraç ile ilgili hatıralar burada ve avlusunda gerçekleşmiştir. Osmanlılının 400 yıldan daha uzun bir süre bütün din ve mezhep mensuplarını barış içinde yaşattığı bu beldeye barış ve huzurun gelmesi için dua etmeli, Müslümanlar için Kabe’nin dışında yönelinmiş bir kıble ve kutsiyeti dikkate alınarak olaylara bigane kalınmamalı, en azından yapılan baskılara karşı mücadele edenlerin yanında olduğumuzu söz fiil ve eylemlerimizle ortaya koymalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.