NECİP FAZIL-2
Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Necip Fazıl'ın şairliği şüphesiz ki herkes tarafından kabul edilir. Nasıl şair olmaya karar verdiğini isterseniz Üstadın ağzından dinleyelim:
Şairliğim on iki yaşında başladı.
Bahanesi tuhaftır:
Annem hastahanedeydi. Ziyarete gitmiştim... Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski defter... Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde... Haberi veren annem, bir an gözlerinin içini tarayıp:
- Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!
Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi... Gözlerim, hastahane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim:
- Şair olacağım!
Ve oldum.
Yeryüzünde yalnız benim serseri,
Yeryüzünde yalnız ben derbederim.
Ve Necip Fazıl Fransadadır. Fransa da tam bir bohem hayatı yaşar. Gündüzü görmeden yaşar Pariste. Necip Fazıl Parisi kısaca şöyle tanımlar:
"İhtilaç, raşe, takallüs, hafakan üfleyici ve semanın bütün yıldızlarını maskeleyen ışıkları ve canavar dizisi halindeki binalariyle, bir şeyi, büyük bir şeyi peçeleyici kabus şehri... Kadını, kumarı, içkisi; (bohem) hayatı, şüpheci felsefesi, sar'a nöbetleri içinde sanatı; çözmeye çalıştıkça dolaşan ve büsbütün düğümlenen meseleleriyle Paris... Susadıkça gaz içmenin ve gaz içtikçe susamanın ve pırıltılı kadehler içinde ebedi bir su hasreti çekmenin hali... Her türlü madde alayişi ve nefsani saadet cümbüşü içinde, hissi iptal edilmiş ruhun ilk bakışta ağrı ve sızı göstermeyen kıvranışlarına yataklık, hüsran beldesi..."
Pariste sersefil bir hayat yaşar. Günlük yemeği kaldığı otelin kahvaltısından ibarettir. Çok uzakta belki de çok yakınında bir şeyi arıyordu. Necip Fazıl arayışların adamıdır.
Üniversiteye hiç gitmemektedir. Bu hali haber alan Ankara, Fransa'ya bir müfettiş yollar. Müfettiş Necip Fazıl'a bu şekilde devam edemeyeceğini söyler ve dönüş için iki bin frank verir. Necip Fazıl Paris'te kumar belasına tutulmuştur. Bu hastalık öyle bir duruma gelmiştir ki müfettişin dönüş bileti için verdiği iki bin frangı bir akşam gece kulübünde kumarda kaybetmiştir.
Bu olay üzerine gece kulübünden hiçbir şey olmamış gibi çıkan Necip Fazıl, kimsesiz ve sersefil paris sokaklarında kaldırımlar ile beraberdir. Ve yolda yürürken için de biriktirdiği şiiri kaldığı otel odasında kaleme alır ve "kaldırımlar şairi" olarak adlandırılacağı meşhur kaldırımlar şiirini meydana getirir.
Ruhum Gün doğunca sönecek gibi,
Şimdiden ediyor hayata veda.
Fransa'dan döndükten sonra "Örümcek Ağı" şiir kitabını yayımlar. Kitap topu topu 64 yaprak 128 sayfadan ibarettir ancak hakkında yazılıp çizilenler kitabın on mislidir. Yere göğe sığdıramazlar Necip Fazıl'ı, Yaşar Nabi Necip Fazıl hakkında "bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter" der. Necip Fazıl "kaldırımlar şairi" olarak anılmaya başlar. Bu dönemde gelen bütün övgülere karşısında Necip Fazıl bu övgüleri "fikirsiz bir el çırpmadan ibaret alkış toplar" sözleriyle değerlendirecektir.
Memlekete döndükten sonra çeşitli bankalarda çalışır. Hayatı belki Paristeki hayatından daha sıkıntılı buhranlı bir biçimde devam eder. Sığınacak bir kapı aramaktadır ancak devrin fikir adamları vr ideolocyaları ona yavan gelmektedir. Bahriye Mektebinden itibaren memlekette oluşan batı taklitçiliğini her zaman garipsemiş ve batının mukkalitlerine içten içe gülmüştür.
Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız!
Necip Fazıl bir gün iş dönüşü vapura biner. Tam karşısına ablak yüzlü,mütebessim, huzurlu ve kafası pergelle çizilmiş derecede yuvarlak bir adam oturur. Bu adam vapura bindiği andan itibaren Necip Fazıl'dan gözlerini ayırmaz. Bu manasız bakışlar üstadı rahatsız eder fakat elinden de bir şey gelmez. Bakışlardan rahatsız olan üstad bir gazete açarak bakışlara siper eder ancak nafile. Adam ifadesiz bir biçimde üstada bakmaya devam eder. Necip Fazıl bir ara cebinden çıkardığı sigarayı yakmak için kibrit aranır. Tam bu sırada karşıdan bir kibrit uzanır. Sigarasını yakan Necip Fazıl bu garip edalı adam teşekkür eder. Adam Necip Fazıl'a hitaben "birbirimiz selamlayalım" der. Üstad adamın selamına karşılık verir ve konu açılmaya başlar. Adam zamanın kötü olduğunu ve buna karşı insanların İslamın kaidelerine uyması gereketiğini söyler. Bir nevi Necip Fazıl'a öğüt verir. Bunun üzerine Necip Fazıl "zamanımızda bir mürşit var mı?" diye soru sorar. Adam gülümseyerek var olduğuna dair cevap verir ve işareti gösterir. "Beyoğlundaki Ağa camii, Abdülhakim Arvasi (k.s.)..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.