Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Tarihsel Vakıflar ve Günümüz Vakıfları

Tarihsel Vakıflar ve Günümüz Vakıfları

Değerli okuyucularımız geçen yazımızda “vakıf” kavramına kısa bir giriş yapıp tarihte vakıflardan örnekler sunmuştuk. Bu hafta konuyu biraz daha genişleteceğiz. Hatırlayacağınız gibi vakıf, kişinin sahip olduğu varlıkların bir kısmını veya tamamını hür iradesi ile bir karşılık beklemeden toplumun yararına sunmak için kurduğu örgütsel yapılardı. Dilerseniz konuyu biraz daha genişletelim.

Bir vakfın kurulabilmesi için belli koşullara sahip olmalıdır. Bunlardan ilki vakıf kuracak kişilerin veya tüzel kişilerin bir varlığının, gelirinin olması gerekir. Yani vakıf sahibinin taşınır-taşınmaz mal varlığı veya daimî gelir olmalıdır. Vakfın ikinci özelliği vakfeden kişinin bu işlemi hiçbir maddi veya manevi baskıya maruz kalmadan yapması gerekir. Burada hür irade gereklidir. Vakıfların üçüncü özelliği, hukuki teminatlarının olmasıdır. Daha önceden vakıflar, vakfiye denilen yazılı belgeler ile kurulurdu. Vakıfların bir diğer özelliği de zaman sınırlaması olmamasıdır. Kuruluş koşulları, gelirleri değişmedikçe vakıflar varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Vakıfların yönetsel açıdan öne çıkan özelliklerinde ilki kuruluş amaçlarıdır. Tarihteki vakıfların kuruluş amacı topluma hizmettir. Kişiler, dönemin koşullarında elde ettikleri varlıkları bir bedel, çıkar beklemeden toplumun ihtiyaçları için harcamışlardır. Bu bir inancın sonucudur. Yüce dinimizde yer alan, Kuran-ı Kerimde 13 kez geçen “infak” kavramının en güzel uygulama örneklerinden birisi vakıf örgütleridir. Mal, mülk sahipleri kurdukları vakıflar ile ihtiyacı olanlara ulaşarak bu sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Ama bunu hiçbir karşılık, menfaat beklemeden, karşılıksız olarak ve fedakarlıkla yapmışlardır. Vakıf burada bir inancın toplumsal boyutunun örgütsel karşılığı olmuştur. Günümüz batı yönetim literatüründe yer alan “legacy” yani miras kavramı ciddi bir şekilde incelenen bir konudur. Batı literatüründeki kişinin sahip olduğu “miras” yani varlıkları gelecek nesillere aktararak ölümsüzleşmesinin tarihsel karşılığı da vakıflardır.

Vakıfların toplumsal işlevlerine baktığımızda karşımıza net bir tablo çıkmaktadır. Günümüzde devlet tarafından yerine getirilen eğitim, sağlık, dini hizmetler, sosyal yardım, toplumsal hayatın düzenlenmesi gibi birçok işlev zamanında vakıflar tarafından yapılmıştır. Devlet bu konuda bir yatırım yapmamış, bu işleri vakıflara bırakmıştır. Kişilerin kurdukları vakıflar, küçük yapılardan devasa örgütsel yapılara kadar çeşitli büyüklüklerde kadar çeşitlilik göstermiştir. Küçük bir köy vakfından Fatih-Süleymaniye Vakfına kadar kurulan vakıflar tarihsel birer örnektir. Kendi köyüm olan Küre Köyü’nün geçmiş asırlarda kurduğu vakıf sadece temel toplumsal ihtiyaçları karşılamıştır. Buna karşın Fatih Sultan Mehmet kurduğu vakıf ile dönemin en iyi pozitif bilim yuvasını, günümüz İstanbul Üniversitesi’nin ilk nüvesini oluşturmuştur. Yine Süleymaniye Vakfı’nın külliyesi dönemin tek tıp fakültesidir. Çarpıcı olan bir diğer husus da kadınların kurdukları vakıflardır. Geçmiş dönemlerin önemli bir bölümünde hayatın merkezinde olan Türk kadını dünyada ender örnekler oluşturan vakıflar kurarak sorumluluklarını yerine getirmiştir. Bu ayrı bir yazının konusudur.

Peki bu kadar önemli bir örgütsel yapı olan vakıflar başka ne gibi sonuçlara sahip olmuştur? Vakıflar sağladıkları yararlar bakımından ekonomik olarak tartışmalı olmuşlardır. Devler kamu hizmetlerini vakıflara yaptırarak belli ölçüde tasarruf sağlamıştır. Ancak bunu yaparken ciddi bir finansal daralma da yaşamıştır. Devlet hazinesine gitmesi gereken gelirin %15-30 arası bir miktar vakıflar tarafından kullanılmıştır. Devlet için hayati olan bu gelir hazineye hiç girmemiştir. Tarihsel süreçte vakıfların işleyişinden kaynaklanan bir diğer sorun da kontrol sorunudur. Vakıf kuran aile üyeleri yönetim yapısı olan mütevelli heyetinde yer almışlardır. Bu bazen suistimallere neden olmuştur. Denetim mekanizması olan kadılar da bazen bu durumun bir parçası olmuşlardır. Şeriye sicillerinde bu duruma ilişkin örnekler yer almaktadır. Vakıfların bir diğer dezavantajı da hizmetlerin homojenleşmesini yani her yere eşit dağılımını önlemesidir. Dönemin güçlü vakıflar zengin yöneticilerinin yaşadığı yerlerde kurulmuş, Anadolu’nun birçok yeri bir hizmetlerden eşit düzeyde yararlanamamıştır. İşte bu nedenlerden dolayı devlet toplumsal sorumluluklarını yerine getirmek için vaktinde vakıfların yaptığı işleri kendisi yapmaya başlamıştır.

Günümüz vakıflarına geldiğimizde birçoğunun kurucusu, yöneticisi kendi öz varlıkları ile bunları kurmamaktadırlar. Vakfın merkezinde infak, yani kendi varlıklarını topluma karşılıksız sunmak vardır. Oysa günümüzde bireyler bir vakıf kurmakta, kişilerin varlıklarını buraya bağışlamaya yönlendirmekte, kendileri de burayı yönetmektedirler. Bu ne vakıf ruhuyla ne de infakla izah edilemez. Bu sadece, amacı ne olursa olsun başkalarının malını kendi kullanımına almaktır. Bu etik, ahlaki olmayan ve toplumsal açıdan son derece sorunlu bir girişim metodudur. Bu vakıf değil kurum hatta birçok muafiyetten yararlanan bir şirkettir. Bu bir şekilde başkalarının malını, parasını kendi amaçların için yönetme metodudur. Tarihsel vakıfların özellikleri ile karşılaştırdığımızda bunların adı kesinlikle vakıf olmamalıdır. Eğer bir kişi kendi malını parasını toplumsal bir amaç için bağışlayıp bir örgüt kuruyorsa vakıf olarak adlandırılmalıdır. Bunun çeşitli ve güzel örnekleri bulunmaktadır.

Peki günümüz koşullarında vakıflar nasıl olmalıdır diye düşündüğümüzde yanıt son derece basittir. Varlıklarının büyüklüğü ne olursan olsun samimi kişiler, vakıf kurarak toplumsal yardımlaşmayı destekleyebilirler. Kişiler mallarından, gelirlerinden yapacakları fedakarlıklarla kuracakları vakıflar ile günümüzde devlet tarafından yerine getirilen birçok hizmeti destekleyebilirler. Bu konuda devletin kontrolünde yapılacak hizmetler binlerce yıllık topluma hizmet ve infak inancının yaşamaya devam etmesini sağlayacaktır.

Bu yazı toplam 2491 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR Arşivi
SON YAZILAR